Tatil ve DEHB

YAZAR : Cuma, Ocak 29, 2016
Yarı yıl tatilinin gelmesine çok sevindim. Çünkü ben de projemi bitirdim ve hak ettim bu tatili. Yarın çocuklarla Kıbrıs'a gidiyoruz. Kardeşlerimde gelecekler. Kocişleri götürmüyoruz "yalnız kadınlar ve çocuklar:)" Aaaa pardon 13 yaşında erkek sayılır yani oğlum var bir tek. O kadar kadın başımızda bir erkek gerek tabi:) 

Bu arada projemden bahsetmek istiyorum biraz. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun ilaçsız tedavi yöntemleri. Son zamanlarda bu konuyu çok duymaya başladık. Daha sonra ayrıntılı olarak yazacağım ama eğer çocuğunuza hiperaktivite teşhisi konduysa önce ilaçsız tedavileri denemelisiniz. Çalışmam sürecinde yaptığım araştırmalarda özellikle Amerika'da artık ilaçsız tedavi yöntemlerine başvurulduğunu ve devletin bu tedavileri desteklediğini gördüm. Ve ilaç kullanımının yol açabileceği sorunların boyutlarının çok büyük olduğunu gördüm. Şimdi bu konuyla ilgili ailelerle çalışmaya başladım. İsterseniz buradan da yardımcı olabilirim. Çünkü çocklarımız bizim için çok değerli ve onları korumak bizim görevimiz. 


 
Bir süre yazamayacağım ama sizleri okurum. Dönünce görüşmek üzere...

Gülümsemeye dair şaşırtıcı gerçekler: Hangi gülümseme ne anlama geliyor?

YAZAR : Çarşamba, Ocak 27, 2016
Vücut dili kullanımının en belirgin özelliklerinden olan gülümsemenin farklı çeşitleri, altında farklı anlamlar barındırıyor. Tıpkı hissederek gülümsemenin ve mutlu olmadığımız halde gülümsemenin karşımızdaki kişiler tarafından hissedilebiliyor olması gibi, nasıl güldüğümüzün de karşımızdaki kişiler tarafından algılanış biçimi farklılıklar gösterebiliyor.
Dudakları kapatarak gülümsemek
Dudaklar kapalı şekilde gülümsemek, gülümsemenin en yaygın olarak kullanılan çeşitlerinden biri. Kolay yapılabiliyor olması, gülümsemek istemediğimiz ancak gülümsememiz gereken durumlarda karşı tarafa kibar ve nazik bir tepki vermeyi daha kolay hale getiriyor. Dudaklar kapalı olarak gülümsemek, çoğunlukla samimi algılanmayan bir gülümseme biçimi. Gerçekten hissederek gülümseyen kişilerden dişlerini göstererek gülümsemelerini bekliyoruz. Her ne kadar orta dereceli bir samimiyet belirtisi olarak algılansa da, karşımızdaki kişinin gülümserken dişlerinin beyazlığına güvenmiyor oluşunun ya da dişlerindeki problemleri gizlemek isteyişinin de dudaklarını sıkı şekilde kapatarak gülümsemeyi tercih etmesinin sebebi olduğunu da aklımızın bir köşesinde bulundurmakta fayda var.
Kendini beğenmiş gülümseme
Kendini beğenmiş ve odağın kendisinde olmasını isteyen insanların çoklukla kullandığı bu gülümseme çeşidinde, dudaklar genelde kapalı ve gülümseme sağa ya da sola çekilmiş olarak bulunuyor. Zaman zaman dudakların aralık olduğu ya da üst dudağın biraz daha kalkık tutulduğu durumlarda da gözlenebiliyor. Dudaklarla birlikte kaşlarda da bir tarafı kaldırmak gülümsemeyi tamamlayıcı olarak kullanılabiliyor.
Kendini beğenmiş şekilde gülümseyen insanların bir çoğu bulunduğu ortamda lider konumunda olmak isteyen ve odak noktası olmak isteyen kişiler. Kalabalık bir ortamda iletişim kurduğunuz kişilere bir süreliğine bu şekilde gülümsemeye devam ettiğinizde sizinle konuşurken çok daha dikkatli ve gergin olduklarını hissedebilirsiniz.
Yarım gülümseme
Kendini beğenmiş gülümsemeye oldukça benzeyen bu gülümseme türü, asimetrik bir görüntü yarattığı ve tam olarak ne yaptığınızın anlaşılmaması nedeniyle en karmaşık ve en farklı tepkiler alabileceğiniz gülümseme çeşidi. Kendine güven, utanma, ilgi, kızgınlık, dominantlık gibi birbirinden çok farklı duyguları yansıtabiliyor.
Ağız açık gülümseme
Ağız açık olarak gülümseme, dişlerin tamamının gösterildiği gülümseme çeşidinden farklı olarak, kahkaha atarken çekilmiş bir fotoğraf görüntüsünü andırır. Bu gülümseme de, şaşırtıcı şekilde çoğunlukla yapay ve samimiyetsiz bir imaj yansıtır. Her ne kadar yapay olsa da, bu şekilde gülümseyen kişiler çoğunlukla umursamaz, ben merkezci ve eğlenceli kişiler olarak tanımlanır. Özellikle fotoğraflarda fotojenik görünmenin en kolay yollarından biri, tüm dişleri göstermek ve ağzınızı olabildiğince açmak. Tabii ki öğle yemeğinde dişinizde maydanoz kalmadığından ve dişlerinizin yeterince beyaz olduğundan emin olduktan sonra:)
Bu içerik http://www.uplifers.com/ tarafından hazırlanmıştır.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Kilo Sorunsalı

YAZAR : Çarşamba, Ocak 27, 2016
Beni hiç merak etmiyor musunuz? Ne yaptı bu kadın? Rejim yapıyordu, bıraktı mı? Kilo verdi mi? Soran eden yok. Hani bırakırsam bana "iradesiz" falan diyerek hakaret edecektiniz? Öyle anlaşmıştık. Ama siz merak etmeseniz de ben söyleyeceğim zaten. 2,5 kilo vermişim an itibariyle. Çok mutluyum ama nerdeyse 1 ay oldu ve aslında az vermişim. Az olsun sağlam olsun diye teselli ediyorum kendimi. Çünkü hızlı giden, hızlı gelir.Aslında bu da bir züğürt tesellisi ama olsun.
Kilo olarak az kaybetsem de spordan dolayı epey bir incelme ve şekillenme durumu söz konusu. Çünkü insanlar bana "zayıfladın sen, inceldin" falan diyorlar. Motivasyon oluyor tabi bu da. İlk haftalar kadar sıkı olmasa da rejime devam ediyorum ve bu süreçte bir şey fark ettim. Eskiden de 1 hafta 10 gün gayet güzel rejim yapmışlığım vardır ama istikrarlı olmadığım için ve bunun biteceğini sandığım için veremiyor muşum ben kilo. Yani şöyle anlatayım 3-5 kilo verdikten sonra eski yeme düzenine tam gaz geri dönüp, hatta "kilo verdim nasıl olsa" diye daha bi rahat yediğimdenmiş sıkıntı. Yani demem o ki rejim yapıp az yemeye alışacaksın ve bunu sürdüreceksin arkadaşım. Mide kapasiteni zar zor küçülttükten sonra tekrar büyütmemek için çabalayacakmışsın. Ben anladım deneme-yanılma yoluyla, siz bana inanın deneme-yanılma yöntemi hem çok maliyetli, hem de uzun sürüyor, kendiniz anlamak için uğraşmayın yani:)))
Canımın istediğini çok yemenin özgürlük olduğuna dair bir inancım varmış benim(bu inancımı nasıl fark ettiğimi daha sonra anlatacağım-otohipnozu anlatacağım yani) . Oysa ki Hz Ali'nin bir sözü var "az yersen sen yemeğin sahibi olursun, çok yersen o senin sahibin olur".
Yani arkadaşlar özetle diyorum ki kilo veremiyorsanız inançlarınıza bir bakın. İkincil kazancınız var mı? Yani kilo vermediğinizde size ne kazandıracak bu? Kesinlikle içten içe , sizin bile fark etmediğiniz bir inancınız vardır. Yani bilinçaltınız bir kazancınız olduğuna inanıyordur.Bunu daha ayrıntılı anlatacağım arkadaşlar ve yaratıcı imgelemeyi de . Sevgili Kestane Fiyonk istemiş bu konuda yazmamı. Sen istersen ben yazmaz mıyım cancağızım ? Ama azzzz sonra:))))


2015'in Enleri Mimi

YAZAR : Salı, Ocak 26, 2016
Sevgili Şebnem beni mimlemiş. Teşekkürler Şebo. Benim için yazdığı güzel şeylerde biraz bulutlarda dolaşmama neden oldu, zor indirdim kendimi:))) Sen mimlersin de ben yapmaz mıyım şekerim?
Ama bunu epey düşünmem gerekti. Bir de aslında ismi olmayanlar küsecek diye de karar veremiyorum ki ben. Sevdiğim çok blog var. Unuttuklarım için  şimdiden affola.

Bu senenin ;

En depresif bloggeri :   Tolga ama harika bir depresif. Yani yazılarına hayran kalıyorsunuz. Depresyona giresiniz geliyor. Güçlü bir kalemi var. Blog aleminde ilk tanıdıklarımdan.

En güldüreni: EQ Geç tanıdım kendisini ama olsun bundan sonra seninleyim Ayşe:). Miras bu kız beni çok güldürüyor, çok zeki ve anlatım tarzı çok sürükleyici.

En güçlü kalemi: Kalemderi yazı yazarken bazen Kalemderi beğenirmi ki? diye düşünüyorum.Ve kelimelerin Efendisi diyorum onun için. 
Tolga mutlaka okumalısınız. Anlatılmaz yaşanır. Alır sizi anlattıklarıyla bir yere götürür, daha siz ne olduğunu anlayamadan başka bir yere atar sizi. Yani bir yazısında hem gülüp, hem kızabilir, hüzünlenebilir vb.... bir sürü duyguyu aynı anda yaşayabilirsiniz. Azcık +18 ama ne yapalım:)))

En iyi fotoğrafçısı: İlk göz ağrım Handan ve Havva. Harika fotoğrafları var. Yorum yapmayı onlardan öğrendim. Blog dünyasının işleyişini onlar öğretti diyebilirim. Bu güzel insanlar olmasa bırakırdım ilk başlarda heralde blog işlerini.

En zevklisi: Havva, Gizli Yetenek, Kestane Fiyonk

En çalışkanı: Banuca İşler Kitaplar, el emeği işler. Nasıl bu kadar becerikli ve herşeye vakit bulabiliyor diye düşünüyorum.

En iyi aşçısı: Gerçek hayatta da tanıştığım, tabi blog sayesinde, zarif, pozitif ve süper enerjisi olan kadın Mavianne. Kocasıda yemek yapıyor benimkisi gibi. Onları da paylaşır. Herşeyle ,herkesle ilgili, duyarlı. Ben böyle insanlar için "her insanın mutlaka böyle bir arkadaşı olmalı" tarzı insanlar diyorum.

En gezgini: bilgehan merki Kendisi ile Konuk Yazar olarak bloguma yazması vesilesiyle tanıştık. Gezdiği yerleri çok güzel anlatır. Okuduğu kitapları tanıtmasıda farklıdır.  http://www.kuzununannesi.com , parıldayan çiçek az yazıyor, keşke daha çok yazsa.

En özgünü:Eski adı muzurella şimdiki adı raselinturhan.blogspot.com Yazı tarzı hoşuma gidiyor. Okumaktan keyif aldığım bloglardandır kendisi.  ali çalışkan O da ilk göz ağrılarımdan şiirlerini ve şiir gibi yazılarını seviyorum.

En kütüphanecisi: bipoşet kitap yeni keşiflerimden. Kitap yorumlarını, yazılarını severek okuyorum., kahve yanı farklı tarz kitap yorumları ve derin konular yazar kendisi.

En merak edileniseyhan youtube kanalı da var ama hiç görmedim kendisini. Komik tarz yazılarını , kitap yorumlarını seviyorum. Dizi tavsiye ediyor ve öyle güzel anlatıyorki izlenecekler listem dolu onun yüzünden. kore fenomeni de yeni kaşiflerimden. Dizi anlatımları çok güzel. Bazen yemek tarifleride verir . Keyifle okunur.

En samimisi: Sevgili Şebo oytunla hayat  ,Nasıl anlatsam ki Oytun Paşa ile yaşadıklarını, hayata eğlenceli bakışını, film yorumlarını, kendisiyle dalga geçişlerini , herşeyini seviyorum işte:)))
yüreğimin iklimi kitap yorumları,başka bloglardan seçmelerini çok seviyorum. Felsefi tarafınıda:)

Birde En Okunası Bloglar var benim için; Tigris Cafe, Nabrut, Güzel ve Kültürlü, http://sevdicann.blogspot.com, www.gunlukbasagrisi.blogspot.com,http://ucunkuslar.blogspot.comhttp://www.renklidesign.blogspot.com.tr
Tanımıyorum şahsen ama o benim arkadaşım:))) www.yuzyillikkonak.blogspot.com ve http://nurmer.blogspot.com/

Çok zor oldu valla bu seçimler. Aslında daha da çok var sevdiklerim ama şimdilik aklıma gelenler. Ama iyi ki bu dünyayı ve sizleri tanımışım. Hepinizi seviyorum güzel insanlar. Ve burada adı geçen ve yapmak isteyen herkesi mimliyorum.

Perşembe Seçmeler

YAZAR : Perşembe, Ocak 21, 2016
#neden #o #kadar #zayıfsın #fakir #misin #instagood #instatürk #instalove

Ha ha ha işte buna bayıldım. Kıskandığımdan sevdim sanıyorsunuz değil mi? Hayıııııır tabisi:))) Alakası yok. 

* Bunu İnstagramda görmüştüm. Bir şey daha görmüştüm ama onu bulamadım. Diyor ki; "Orta yaşta ki insanlar durup dururken, derin bir iç çekip  Allah, çok şükür,La ilahe illalah  vb.... şeyler söylüyorlar. Güncelleme geliyor galiba:)" . Bunu çocuklarıma anlattım ve çok güldük. Çünkü ben de zaman zaman "çok şükür" derim derin nefes alarak:))) Ondan sonra ne zaman desem "Anneme gene güncelleme geldi" diyorlar. 
 
*"Şartlar ne olursa olsun kuyruğu hep dik tutacaksın":)))

 

*Memur Mülayim Bey ve sevgili karısı:))))

 

*Son 2 hafta sonudur sabahları erkenden uyanıyorum. Yaşlanıyor muyum ne? Hayat çok acımasız. Çocukken hiç işiniz yokken uyumazsınız, uyumak istemezsiniz. Gençlik ve orta yaşta da uyumak istersiniz işten, güçten uyuyamazsınız ve yaşlanınca yine işiniz yoktur ama uyuyamazsınız:(((
Sonra kocişime döndüm dedim ki "sabahları uyuyamıyorum sanırım beni değiştirmişler, senin karın böyle olamaz, uzaylılar mı kaçırdı beni acaba?":))))
 
*Hafta sonu Lise arkadaşlarımla kahvaltı var da.Bizde mi formalarımızı giysek acaba:) 20 yıl sonra göreceğiz birbirimiz çok heyecanlandım .  


Hayır Demeyi Bilmek

YAZAR : Çarşamba, Ocak 20, 2016
Tek sırrı var evet, hayır demeyi öğrenmek. Başımıza ne geldiyse hep o "amaaan ye bir kereden bir şey olmaz"lardan ya da "ye yaaa kilolu değilsin, bir daha mı geleceğiz sanki dünyaya"lardan geldi.
Geçen hafta sonu cumartesi günü spora gitmiştim. Ellerim titremeye başlayınca bıraktım ve karşısındaki AVM'ye gidip bir şeyler yemeye karar verdim. Ama sağlıklı şeyler tabiki. Yani gidene kadar kendimi buna ikna etmeye çalıştım. Gidince kendimi ikna çabalarım olağanüstü arttı. Ne yesem diye düşünürken ızgara tavuklu bir salatanın harika bir fikir olduğuna karar verdim ve Mc Donalds'a yöneldim. Ama kocaman bir reklam vardı ki beni benden aldı. İçinden çukulata akan bir sufle mmmmm... Yazarken bile etkileniyorum hayali gözümün önüne geliyor allah canımı alsın. Neyse nasıl bir irade mücadelesi yaşadığımı anlatamam. Zaten anlatılmaz yaşanır:( Ama salata yedim. Ama doymadım. İstiyorum o sufleyi beyaaaa diye bağırmak istiyordum. Tatlı, tatlı bir şey yemeliyim diye içten inlerken sıcak çukulata içeyim tatlı yememiş olurum dedim kendime. Kendimde bunu çok doğru buldu ve kendimle ben sıcak çukulata aldık. Ama hayatımda bu kadar zevk alarak hiç bir şey içtiğimi hatırlamıyorum. En son bardağa iki elimlede sıkıca sarılmış , kendimden geçerek içiyordum. Nasıl iyi geldi anlatamam.
Ama ben bu yazıyı hayır demeyle ilgili yazacaktım:))) Neyse öyle oldu sayılır hayır demenin bazen ne kadar imkansız olduğunu anlattım en azından. 
Diyette olmak ne kötü bir şey Allahım. Sen sabır ver tüm kader arkadaşlarıma .... Çok amin.... 

"En güzel spor size bir şey ikram edildiğinde başınızı önce sağa, sonra sola çevirmektir".

Türkiye' nin Eşsiz Müze Oteli Eresin Crown Hotel

YAZAR : Çarşamba, Ocak 20, 2016

Bugün sizlere İstanbul’da her haliyle bir çok otelden daha farklı bir otelden bahsetmek istiyorum. Türkiye'nin eşsiz müze oteli Eresin Crown Hotel, Dünya'daki iki kıta üzerinde yer alan tek sehir İstanbul'un kalbinde, Sultanahmet’te bulunuyor.
5 yıldızlı otelde, 59 misafir odası ve 5 suit bulunmakta. Müşteriler ek bir ödeme yapmadan, 24 saat boyunca Wi-fi hizmetinden yararlanabiliyorlar.
Eresin Crown Hotel misafirlerine sadece kişiselleştirilmiş kalite, hizmet ve konfor sunan bir otel değil, aynı zamanda Sarnıç, Mozaik, 49 parça Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait tarihi ve mimari öneme sahip tarihi eser ve Helenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait olağanüstü keşifleri sergileyen bir butik müze oteli.
Evet yanlış duymadınız, bu otelde bir çok eski döneme ait örneğe rastlamak mümkün. Mesela Column Bar. Olağanüstü arkeolojik buluntuların ve özellikle 2. ve 3. yüzyıldan kalma Erotes'in yasını temsileden 2 köşe actoreria kapaklarının sergilendiği çok özel bir mekan. Bu kapakların bir hikayesi de varmış. Bir evde bebek doğduğunda kapıya gülen melek figürünün bulunduğu actoreria kapak, cenaze olduğunda da ağlayan actoreria kapak konulurmuş. Bu tarihi atmosferde kahvenizi yudumlamak büyük bir zevk.
Bir diğer yeme-içme mekanı ise, Eresin Crown Mozaik Restaurant. İsmini MS 5. veya 6. yüzyıldan kalma tarihi Bizans mozağinden almaktaymış. Balık motifi ile dekore edilmiş mozaik, Bizans Büyük Sarayı'nın içindeki avlunun, belki de dini bir yapının veya bir koridorun bir parçası olduğu düşünülmekteymiş. Kahvaltılarını ve dilerlerse öğle yemeklerini bu bölümde rahatlıkla yiyebiliyorlar.
Terasta bulunan restaurantı gördüğünüzde eminim sizde 
bayılacaksanız. Adalar, Marmara Denizi ve Sultanahmet Camii'nin muhteşem profiline bakan Mozaik Teras Restaurant Roman, Bizans ve Osmanlı dönemlerinin tarihi ve mimarı başyapıtlarının eşliğinde öğle ve akşam yemeği eminim çok keyiflidir.
İstanbul'daki butik müze otelinde bulunan değerli tarihi eserlere ek olarak odalarda ve genel kullanım alanlarında İngiltere'deki Londra British Museum'da sergilenen Osmanlı İmparatorluğu'na özgün seramiklerin tek orijinal kopyalarının koleksiyonu sunulmakta.

Eresin Crown İstanbul Business Hotel'i 2 adet tam donanımlı toplantı salonuna sahip. "Bosphorus" ve "Golden Horn", isimli iki toplantı salonu da klimalı. Golden Horn ve Bosphorus Toplantı Salonları 15 ile 180 kişi aralığında katılımcının toplantı yapmasına uygun olacak şekilde resepsiyon, kutlama ve özel etkinliklere hizmet verebilmekte, her ikisi de teknik ekipmanlarla donatılmış.
Eresin Crown Hotel, İstanbul'un tarihi Sultanahmet semtinde yer alan, şehrin ana turistik, eğlence ve alışveriş bölgelerine yakın olan ve bunun yanı sıra Sultanahmet Camii, Ayasofya, Hipodrom ve Topkapı Sarayı gibi dünyaca ünlü turistik yerlere sadece kısa bir yürüyüş mesafesinde bulunan müze otelin kendine özgün kimliği var.
Eresin gruba ait, toplamda 196 odaya sahip 3 otel bulunmakta. Best Western Eresin Taxim, Eresin Taxim Premier ve Eresin Crown Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi'ne yakın olan Eresin Taxim & Premier oteli ulaşım açısından oldukça rahat.
Her üç otelde toplam 6 adet toplantı salonu ile farklı etkinlik ve davete ev sahipliği yapabiliyor.
Eresin Oteli Daha detaylı incelemek isterseniz internet sitelerinden her türlü bilgiye sahip olabilirsiniz.


Bu bir Bloggerlar Paylaşıyor içeriğidir.

İyi ki Doğdun Oğlum

YAZAR : Salı, Ocak 19, 2016
 
Benim güzel oğlum. İyi ki doğdun Sen doğunca ben anne oldum. Çok sevdim bu duyguyu. Ne anaçmışım ben? Sen doğunca fark ettim. Çok şey fark ettim sen doğunca. Bir insanın başka bir insan için her şeyden vazgeçebileceğini mesela. Benim uykum çok değerlidir ve beni uyandırmaya ailem, arkadaşlarım herkes çok korkar. Tek korkmayan sendin mesela:))) Ve tek sana kızamadım. Bir yudum yemek yedirebilmek için 40 takla atabileceğimi , yediğin zaman bu dünyadaki tüm sorumluluklarımı yerine getirmişim gibi hissedeceğimi, hasta olduğunda başka hiçbir şeyin öneminin kalmayacağını, senin mutluluğunun mutluluğum üzüntünün mutsuzluğum olacağını ve gözümde hiç bir zaman büyümeyeceğini fark ettim. 13 yaşını doldurdun artık genç statüsüne giriyorsun ama sana baktığımda kara-kırmızı ve yarısı açılmış bir ağızdan oluşan bir surat görüyorum. Ağzın açık çünkü çok ağlıyordun. Sanki bir şey istemişsin de vermemişiz gibi ciyak ciyak ağlayışın nasıl bir travma yaşatmışsa artık bende, hiç unutamıyorum.
 
Bir de her şeyi sorup bana "deymi anne(değil mi anne)?" diye onaylattığın bir dönem vardı. O dönemi unutamıyorum. Kardeşin olunca kıskançlık dönemini de, okula başladığında öğretmeninin verdiği ödevleri uçak yapıp camdan attığın dönemi de unutamıyorum. Hiç ödevim yok diyerek ödev yapmadığın için öğretmeninden aldığım "lütfen çocuğunuzla biraz ilgilenin" notunu da unutmuyorum.
Kardeşine hamile olduğumu sana söylediğimizde ve kimseye söyleme dediğimizde "tamam" diyerek gördüğümüz herkese "biliyor musunuz biz aslında 4 kişiyiz" dediğini de unutmuyorum.
2,5 - 3 yaşlarında bir gece senin yatağında seni uyutmak için yattığımda bana "beni uyutup onun yanına mı gideceksin" dediğini de unutmuyorum. "O" dediğinde babandı yani kıskanç kedim benim.
Yine 3 yaşlarında falan yağmur yağarken bana "anne Allah yukarıdan yağmur yağdırırken kendisi de ıslanıyor mu" diye sormanı da hiç unutamıyorum. 
Unutmadığım her şeyi gülümseyerek hatırlıyorum ama kızamıyorum bile sana. Çünkü doğduğunda yüzüne bakıp "bu dünyada herkes seni sevebilir ama anne sevgisi farklı” diye düşünmüştüm ve dünyadaki bütün kayın valideleri anlamıştım:)))) Oğullarını paylaşmak istememelerini anlamıştım. Çok utanıyorum ama ne yapayım "gelinim kim olursa olsun onu sevmeyeceğim heralde" diye düşündüğümü hatırlıyorum. Ama şimdi diyorum ki seni sevsin, sen onu sev başka bir şey istemem. Annem bana der ki"bakışınızdan anlıyorum ben sizin ne düşündüğünüzü" ben de sizin ne hissettiğinizi anlıyorum ve iyi hissetmeniz için de elimden ne gelirse yapmak istiyorum.
Seni seviyorum oğlum. Allah uzun , sağlıklı,mutlu,huzurlu bir ömür versin .

Diyet Günlüğü- Geçen Hafta

YAZAR : Cumartesi, Ocak 16, 2016
Diyette geçen hafta neler oldu. Sanırım 12 gün oldu ve toplamda sadece 1 kilo vermiş olmanın moral bozukluğunu yaşamakla birlikte vazgeçmediğimi gururla bildiririm. Bu iş öyle akşamdan sabah olmaz arkadaşım. Nasıl 1 günde almadıysak o kiloları 1 günde de veremeyiz. Hatta 1 günde alabiliriz de 3 günde zor veririz malesef:(((
Hayatta 3 dilek hakkı verseler 1. si kilo vermek ve o ideal kiloda kalmak(ne yersem yiyeyim ama) olurdu yeminle. Bir çok kadının öyledir eminim. 
Geçtiğimiz hafta 3 gün spor yapamadım. Ama 4 gün yaptım. Amacım her gün yapmaktı ancak olmuyo bazen. Hatta evdeki hesap çarşıya uymaz diye bir atasözü bile var. Sen "şöyle yapacağım, böyle yapacağım" der planlar yapasın Tanrı yukardan gülümsermiş. Yani demem o ki planlar , hayaller Adriana Lima gerçekler Megan Trainor:(((
Bu arada imgeleme yönteminden bahsetmiştim değil mi? Yani olmak istediğiniz kiloda hayal ediyorsunuz kendinizi , özellikle uyumadan önce. Geçen hafta çok ihmal ettim "yaratıcı imgeleme"yi. Önümüzdeki hafta aksatmamak bakalım planım. İnşallah, umarım,amin:)))
Bu arada kendinize rehber olması açısından ideal kiloda birilerinin resmini her gün görebileceğiniz yere asın. Görsel harita.

  
Ne yediğime gelirsek? Aslında daha önceki yazdıklarım gibi beslendim. Aynı yani aynı beaaa....
Bu arada soğan suyunu da bıraktım. Hani 1 haftada 2 kilo verdiriyordu. İnanmıyorum artık ona da. Belki biraz yardımcı olmuştur ama bilemiyorum . Ölçülemez bir şey çünkü. Bir daha yapar mıyım? Bilmiyorum belkide yaparım.Bağırsakları çalıştırma açısından yapabilirim. 
Şimdilik bu kadar.... Hoşçakalın, diyette kalın, mutlu kalın, zayıf kalın.....

En Sevilen Gün Cuma'dan Seçmeler- Hayırlı Cumalar

YAZAR : Cuma, Ocak 15, 2016
En Sevilen Gün Cuma'dan Seçmeler- Hayırlı Cumalar 

Bir yıl boyunca evlenme teklifi etti

Amerika Arizona'da yaşayan Dean  Smith kız arkadaşı Jenniffer Keesel'a 365 gün boyunca her gün evlenme teklifi etmiş ama kızın haberi olmadan ve bunların fotoğrafını çekip bir video hazırlamış. Video izlenme rekorları kırıyormuş . 
8 Ocak 2014 'te başlamış ve 8 Ocak 2015'te videoyu izlettirerek teklif etmiş. Kabul etmiş tabi kadın kim kabul etmez. Ben biraz kızardım ama. Neden kızardım bilmiyorum çok romantik oysa ki. Sanırım arkamdan iş çevirmesine ve 1 yıl sürdürmesine bozulurdum biraz.
  365 gün bir kağıda yazdığı teklifle fotoğraf çektirmiş, deli yaaaa....
 
Bu fotoğraf Çin'de akıllara durgunluk veren bir düğünden. Geline takılan takılar sadece bu kadar değil. Bir de masa var düğünde ve üzeri altın ve banknot dolu. Damat çok zenginmiş. 
İşte o masanın fotoğrafı. Sizin için araştırıp buldum. Meraktan çatlamayın diye:))) Zenginin malı züğürdün çenesini yordu gene dimi? Allah mutlu etsin inşallah. Bu arada aklınıza geleceğini tahmin ettiğim benim aklıma gelen soruları cevaplayayım bildiğim kadarıyla. Damadın ne iş yaptığı bilinmiyormuş. Hiç bir haber de yazmıyor. Sonra benim ilk aklıma gelen çok aşırı fakirlerin olduğu bir ülkede çok uç zenginlerin olduğu ve böyle düğün yaptıkları oldu mesela. İşçi olarak çalışan ve insani şartların altında yaşayan bir sürü Çinliye dağıtmak istedim o paraları. Hayalimde dağıttım bile:))))
 
Ayyyy bitanem yaaaaa. Hiç bir şey yazamıyorum ya ben buna. Kaybetme o merhameti çocuk hiç kaybetme inşallah.
Bende duymadım :))))
Tacize bak yaaaa.

Perşembe Seçmeler

YAZAR : Perşembe, Ocak 14, 2016

Günaydın
Sabah ki misafirlerimiz kumrular. Çifte kumrular:))) Camın önüne ekmek ufağı koymuştuk. Onları yemeye gelmişler. Çok tatlılar. Benim de içimde bir fotoğrafçı varmış ta ben bilmiyormuşum:))) Anne olunca da ne kadar anaç olduğumu farketmiştim:))) Demek ki hayatta ne özelliklerimiz olduğunu keşfetmek için deneyimleme ihtimalimiz olmalıymış. Denemeden bilemezmişiz . 

 
Bu karikatürü instagram da görüp paylaşmıştım. Burada da paylaşayım dedim. Aynı ben:)))) Çocuklarıma aşırı doz sevgiden bir şey olacak diye korkuyorum:))))) Sevgiden bir şey olmaz ne oluyorsa sevgisizlikten oluyor:((
 
Çok tatlılar değil mi? Aslında ben de öyle yapardım demek istiyorum ama ben de o kenara kıvrılırdım ki niye yerde yatıyor anlayamadım:)

  
Bazen sevilirsin, 
Bazen dışlanır,
Kimi dostun olur, 
Kimi düşmanın,
Birisi samimiyetle gelir, 
Diğeri kıskançlıklarla..
Varsın Olsun..!!
Herkes istediği gibi yorumlasın seni..!!
Eğer ki;
Kalabiliyorsan sen,
“Sen gibi..”
Ve daima iyiye güzele koşarak..
Yüzünde sessiz bir tebessümle,
Yoluna devam et..!!
../Anette İnselberg

Diyet Günlüğü 8. Gün

YAZAR : Salı, Ocak 12, 2016
Merhabalar
Diyet Günlüklerimi 1 ay yazmayı düşünüyorum. İnşallah diyete devam ederim de yazarım. 1 aydan sonra artık hayat tarzım olacağını düşündüğüm için bu konuyla ilgili arada sırada yazmayı düşünüyorum. Bakalım:))))
Diyette en korktuğum PMS dönemini de atlattım ya bundan sonra gam yemem diye düşünüyorum. Yani en zor zamanlar biliyorsunuz. Canınız tatlı ister, iştahınız tavan yapar. Yani genelde benim tanıdığım kadınlarda öyle oluyor.Çok kolay demoralize oluyorum. O yüzden "kilo veremiyorum, boşuna uğraşıyorum vb...." gibi düşüncelerle geçti 5-6 günüm ama geçti çok şükür. Ve şunu fark ettim ki açlık bir ihtiyaç, ama acıkınca yiyeceğin yemekler ve miktarı tamamen alışkanlık. Yani eğer alışkanlıksa değiştirilebilir. Yıllardır yavaş yemeyi, çok çiğnemeyi hayatıma yerleştirmeye çalışıyorum . Çok başarılı olacağıma inanmıyordum ama alışkanlıklarımızı değiştirmek bizim elimizde.


Canan Karatay'a bir programda sormuşlardı "premenstüral dönemde çok tatlı yemek istiyoruz ne yapacağız?" diye. O da dedi ki "o dönem öncesi karbonhidrat ağırlıklı beslenirseniz o dönemde de bu ihtiyacınız artar". Doğru olduğunu gözlemledim mesela. Beslenme şeklinizi tok tutan yiyeceklerden yana yapıp karbonhidratı minimuma indirirseniz ihtiyaç hissetmiyorsunuz gerçekten de.

8. GÜN

Sabah
1 haşlanmış yumurta
1 dilim kepek ekmek
5-6 zeytin
2 dilim peynir

Ara
1 elma 1 yeşil çay

Öğlen
Zeytinyağlı Pırasa
Haşlama et ve patates(yarım tabak)
Salata

Ara
1 kase yoğurt
3 yemek kaşığı mercimekli bulgur pilavı

Akşam
1 tabak kabak yemeği
1 adet turp

Ekstra 1 avuç taze kavrulmuş fındık yedim.(Kaçamak diyebiliriz ama sağlıklı bir kaçamak. Akşam yemeğinden 1 saat sonra yedim).

Diyet günlüğü 5-6-7. Gün

YAZAR : Pazartesi, Ocak 11, 2016
Merhabalar
Cuma-Cumartesi-Pazar yani diyetimin 5-6-7. günlerini bir arada yazayım dedim. Çünkü hafta sonu tezimi bitirmekle meşguldüm, yazamadım. Öncelikle hafta sonu diyet yapmak aşırı zor söyliiiiim. Evdesiniz, mesela kahvaltıda bal-kaymak ikilisi, tahin-pekmez ikilisi falan var. En sevdiklerim. Ve yiyemiyorsunuz. Nasıl zor, nasıl acınası durumlar bunlar. Kiralık Aşk dizisini izliyor musunuz bilmem ama orada Koray yani nam-ı diğer Kuriiiiş var yaşadığı en ufak sıkıntıda bile "Allahım ne büyük acılar bunlar" diye ahıt yakıyor. Onun gibi hissediyorum işte. Hafta sonu yiyememek "Allahım ne büyük acılar böyle bunlar" diyorum ve bir süre kendime acımaya devam edeceğim. İtiraf ediyorum tadına baktım. Ölelim mi canım. Bu arada tartıda sadece yarım kilo vermişim görünmesi bütün motivasyonumu alt üst etti. Ama ben ne kadar çabalıyorum yaaaa. Reva mı bu bana. Biraz yemekten kısıp hemen kilo veren insanlardan nefret ediyorum. "Benim günahım ne Allahım". 
Bu 3 günde her gün 1 saat spor yaptım. Çok az kaçamak yaptım. Ama motivasyonum çok düştü. Bu hafta akşam yemeklerinde sadece salata yemeyi düşünüyorum. Bakalım ayrıntıları yazarım. Bu arada 4 gündür de sabah akşam yemeklerden önce soğan suyu içiyorum. Bağırsaklarım süper çalışıyor. İçine limon sıkıp nefes almadan içerseniz bir şey anlamıyorsunuz. Vücut alışıyor bir süre sonra. Antibiyotik özelliği de varmış soğan suyunun. Gripten de korunacağım ikincil faydam:) Bu arada soğan suyunu yumurtlama sorunu olan insanlara tavsiye ediyorlarmış. Kısırlığa falan iyi geliyormuş. Arkadaşım uyardı bu konuda beni. "Zayıflayacağım diye bir de 3. yü yapmayasın " dedi:)))) 
Geçenlerde bir arkadaşım gazetede okumuş "artık .okunuzdan bile para kazanabilirsiniz" diye. Nasıl oluyormuş dışkıdan para kazanmak derseniz. Son zamanlarda çok bahsedilen (hatta ben de blogumda yazmıştım) bağırsaklarımız ikinci beynimizmiş bizim. Yani "ne yersen o'sun" bir slogan değilmiş. Yediklerimiz bizi bu yüzden etkiliyormuş. Bağırsak floranız(flora: yararlı bakterilerden oluşan doğal hali) iyiyse sizde iyisiniz demekmiş. Ancak o kadar az insanın bağırsak florası normalmiş ki heveslenmeyin şeyinizden para kazanmak için. Çünkü bir sürü insana test yapmışlar ve buldukları 3-5 kişiymiş sağlam florası olan. Sanırım bu sağlam floradan bir tür ilaç üreteceklermiş. Iyhhh... iğrenç ama böyle yani.

 "Şimdi konumuzla ne ilgisi var anlattıklarının" derseniz arkadaşlar soğan suyuyla bağırsaklarıma bir nevi detoks yaptığımı düşünüyorum. O açıdan anlattım yani.
Şimdilik hoşçakalın....

İstemeyerek Yaptığımız Herşey Hasta Eder

YAZAR : Pazar, Ocak 10, 2016
Alıntıdır. Orjinali için:http://www.haberturk.com/yasam/haber/1062049-terapist-mehmet-zararsizoglu-istemeyerek-yaptigimiz-her-sey-hasta-eder
Terapist Mehmet Zararsızoğlu, mutluluk, gülenay börekçi

Terapist Mehmet Zararsızoğlu: İstemeyerek yaptığımız her şey hasta eder

05 Nisan 2015 Pazar, 02:45:30

Terapist Mehmet Zararsızoğlu ile kurucusu olduğu Türkiye Sistem Dizimleri Enstitüsü’nde buluştuk ve bizi neyin hasta ettiğinden başlayarak terapi sürecine dair her şeyi konuştuk. Zararsızoğlu’na göre, mutluluk modern insanın inandırıldığı bir yalan. Bizi hasta edense, hayatta isteyip de yapamadığımız ya da tam tersi istemeye istemeye yaptığımız şeyler...

Türkiye Sistem Dizimleri Enstitüsü’nün kurucusu terapist Mehmet Zararsızoğlu’na Sistem Dizim Terapisi adını verdiği yöntemini konuşmak için gittim. Amacım terapinin ne işe yaradığını öğrenmekti. Çok güzel anlattı: “Diyelim ki geçmişte size acı veren bir olay yaşadınız. Bu acı boynunuzda bir taş gibi asılı kalır. İşte biz size boynunuzdaki taşları gösteriyor, sonra da onları alıp bir kenara koyuyoruz. Ama yeterli değil! Boynunuzdaki taşlarla yüzemez hale gelmiştiniz. Şimdi ne yapacaksınız, acının verdiği konforla yüzmeyi öğrenmemişsiniz ki. Terapinin ikinci adımı giriyor devreye: Kişinin sahip olduğu tüm olanakları fark etmesini sağlamak ve onunla beraber yeni bir yaşam stratejisi belirlemek.”
Hepimizin aklındaki hedefi sorarak devam ediyorum: “Mutlu olmamızın tek yolu bu mu?” Mehmet Zararsızoğlu’nun itirazı kesin: “Modern insan, mutluluk hedefiyle yaşıyor. Hiç gerçekleşmeyecek bir yalan bu. Çünkü hayat, acıların ve iyileşmelerin, yaralanmaların ve ayağa kalkmaların birbirlerini döngüsel olarak takip ettiği bir bütün. ‘Beni mutlu et’ diye gelen danışanlarıma ‘Seni mutlu edemem ama mutlu olmayı neden bu kadar arzuladığını çözebilirim’ diyorum ben. Bunu çözünce denklemi yeniden kurabiliriz artık. Acılarımız üzerinde biraz durup düşünmemiz, sistemimizi buna göre akort etmemiz şart. Zira acıyı dönüştüremezsek sonsuza dek onunla yaşamak zorunda kalacağız.” 

Üzerinde düşünmeye değer bence. İşte Zararsızoğlu’dan aldığım diğer bilgiler...

■■ Yekten sorayım size önce: Bizi ne hasta eder? 

Yanlış soru! Konvansiyonel tıbba ve Freudyen psikoterapiye göre, dertleri ve acılarıyla gelen insanlar “hasta”, hekimler ve terapistler de şifalandıran konumundadır. Benim savunduğum psikoterapi ise bu tarz bir hiyerarşiden uzak durmayı tercih ediyor. Bana göre hastalığın nasıl iyileştirileceğini aramak yerine sağlığın şifreleri, sırları neler, buna bakmak gerek.

■■ Aynı kapıya çıkmıyor mu?
Tam değil, hastalık odaklı terapi insanın içindeki kendini iyileştirme sistemini görmezden geliyor. Sizin hastalık dediğiniz şeyi ben başka türlü tarif ediyorum. Hastalık aslında içimizdeki olanaklara kör ve kendimize katı olma halimiz. Ve kökeninde mutlaka acı var. Hissettiğimiz acıyı bastırdığımızda da rahatsızlanıyoruz. Halbuki kötü olan acı duymak değil, onu yok saymak. Çünkü acı ilişkidir.

■■ Ne demek bu? 

Acı çekmemizin sebebi, ilişkilerimizdeki eksiklikler, fazlalıklar, tersliklerdir. Bizi hasta eden şeyse, hissettiğimiz acıyı hayatımızdaki yegâne gerçek gibi görüp kendimizi buna hapsetmemizdir. Hayat bize sınırsız imkânlar, sınırsız olay örgüleri sunuyor ama biz kendimizi, ancak tek bir imkân dahilinde hayatta kalabileceğimize inandırıyoruz.

■■ “Ben ancak şu kişiyle birlikte olursam veya şöyle bir hayat yaşarsam mutlu olurum” demek gibi mi? 

Evet ama aslında karmaşık bir süreç bu. Beden en önemli duyu organımız ve yeni nörobiyolojik araştırmalar bize şunu net olarak gösteriyor: Bazı duygu ve düşünceler bazı hormonların eksik veya fazla salgılanmasına yol açıyor ve bu da sonuç olarak vücuda bir ağırlık yüklüyor. Şöyle bir şey belki; önümüzde şahane olasılıklar var ama biz hiçbirini görmeden tek bir noktada, tek bir olanakta takılıyoruz. Varlığımızdaki diğer kaynaklara kör kalıyor, onları oyunun içine sokmuyoruz, bu durumla baş edemediğimizde de vücudumuz semptom üretmeye başlıyor.

■■ Bunu örneklendirir misiniz?

Bana “Başım ağrıyor” derseniz, “Başınız 24 saat boyunca hep mi ağrıyor?” diye sorarım. Seks yaparken, yemek yerken, işe giderken... Baş ağrınızın ne zaman şiddetlenip ne zaman kesildiği önemli. Vücudumuz bize sürekli sinyaller yollar, biz de bu sinyalleri kullanarak öyküler yazarız. Başımızın ağrımasına sebep olan şey aslında kendimizle ilgili kurduğumuz öykülerdir. Öyküde dile getirdikleriniz pişmanlık, hayıflanma ve sızlanma üzerine olursa; nöronal sisteminiz stres hormonları salgılamaya başlayacaktır.

■■ Başım ağrıdığı halde iyimserlikte ısrar edip “Ağrımıyor” dememi önermiyorsunuz değil mi?

Hayır, başınızın ağrısı bir uyarı sinyalidir ama başınızın ilk ne zaman, hangi sebeple ağrımaya başladığını kendinize sormalısınız. 
■ Bedenle bağlantı kurmayan bir psikoterapi mümkün mü?

Bence değil, çünkü çektiğimiz acıların bütün kayıtları bedenimizde tutuluyor. Doğuyoruz ama 20’lerimizde hücrelerimiz tembelleşmeye başlıyor, yani hayat bizi usul usul yaşlılığa, ölüme hazırlıyor. Doğal bir süreç bu. Ama işte bir gün öleceğimizi bildiğimizden hayatta isteyip de yapamadığımız ya da tam tersi istemeye istemeye yaptığımız her şey bizi hasta edebiliyor. Batı tıbbına göre hastalıklar ortadan kaldırılması gereken unsurlar, bu yüzden yüzde 90 semptomatik tedavi uygulanıyor. Tamam, başımın ağrısının geçmesi iyi bir şey ama onun bana söylemeye çalıştığı şey neydi, keşke önce buna bir baksaydık. 
 Bedenim bir uyarı verdi diyelim, doktora gitmeyeyim mi? 

Gidin tabii ama kendinize soru sormayı da unutmayın. Bir terapinin başarılı olmasının iki yolu var: Birincisi, insanın iç eczanesini kuvvetlendirmek, ikincisi bunu yaparken duygularını ve ilişkilerini yok saymamak. Fakat tıbbı ve hekimleri suçluyor değilim, çünkü meselenin tamamen politik olduğunu, daha ziyade bir sistem sorunu sayılması gerektiğini düşünüyorum. Tıbbın yeniden yapılandırılması, psikoterapinin sisteme daha aktif şekilde dahil edilmesi şart.

 Varsayalım ki size geldim ve ilişkilerimin kötü bittiğini söyledim. Üstelik her yeni ilişkide gene aynı sorunlarla karşı karşıya kalıyorum. Demek ki sorunum her neyse artık benim sistemim haline gelmiş... 

Çok güzel anlattınız, aynen öyle. 

■ Ve siz iyileştirmeye ailemden başlıyorsunuz.
Çünkü hiçbir ilişki iki kişiden ibaret değildir. İlişkiler kalabalıktır. Kadının da erkeğin de annesi, babası, kardeşleri, onların anneleri, babaları da ilişkinin parçasıdır. Belirli davranış kalıpları, ilişkilerdeki yoksunluklarla baş etme halleri ve acı, geçmişten bugüne aktarılır. Bu aktarım da elbette bilinçdışı yollarla gerçekleşir. Mesela hayatı boyunca annesinden sevgi görmediğinden yakınan biri kendi çocuklarına sevgisini göstermekte zorlanabilir. 

Diyet Günlüğü 4. Gün

YAZAR : Cuma, Ocak 08, 2016
Selamlar
4. gün sabah soğan suyumu içerek başladım güne. Tahmin edeceğiniz gibi çok zevkli , lezzetli bir başlangıç oldu bu:( İçerken de biraz bulanıyor mide ama 1 saat falan sonra çok daha fazla hissediliyor bu bulantı hissi. Mideyi zorladığını okumuştum zaten de tahmin etmek güç değil. Başlangıçta 15 gün yapıp 15 gün ara verme şeklinde yapmayı düşünüyordum ama biraz caymaya başladım 7 gün yapıp 7 gün bırakmak daha iyi bir fikir gibi gelmeye başladı. 
  
Malesef  kadınların meşhur dönemine girmiş olmak işlerimi zorlaştırıyor.Bilirsin, her kadın bilir durumları yani. İştahım acayip açıldı. Yine sürekli bir şeyler yemek istiyorum. Ama şunu fark ettim ki  tatlı ve ekmek yemezsen sonrasında da canın tatlı ve ekmek yemek istemiyor. Çünkü tatlı yediğim zamanlarda daha çok yemek istiyordum. Bunu fark ettiğimi paylaşmak istedim. 

4. Gün

Sabah
1 bardak soğan suyu
Yarım porsiyon az sucuklu yumurta,5 zeytin, 1 kibrit kutusu peynir
Çay

Ara Öğün
1 elma 1 avuç fındık

Öğlen
Pırasa Yemeği, Çorba, Börek, Ayran

Ara
1 kase yoğurt
5 zeytin

Akşam 
1 Bardak Soğan Çorbası
Kereviz Çorbası
Fırında Pırasa(Nasıl yapılıyor bilmiyorum eşim yapmış. Kendisi evde ve izili olduğundan değişik şeyler deniyor sürekli. Hepside çok güzel oluyor. Daha önce çok  güzel yemek yaptığından bahsetmiştim. Ben nasıl zayıf kalayım ki.Neyse sadece izinliyken yapıyor da çok kilo almıyorum:)))
Yatmadan önce 1 elma yedim bir de.

Şimdi şöyle dönüp menüye baktığımda zararlı şeyler yemişim bugün. Ama az yedim, yavaş yedim. Neyse hatalarımı görüp düzeltmek için yazıyorum ya zaten. 
Hadi bakalım, devam:)

Kocan Kadar Konuş Diriliş

YAZAR : Cuma, Ocak 08, 2016
 
Merhabalar
Zayıflama olayına çok takıldığımdan bu filmi yazmayı biraz geciktirdim. Ama filmle ilgili yorumları yazmazsam çatlardım. Çatlamamı istemeyiz öyle değil mi? E o zaman yorumluyorum.
Şimdi öncelikle beğenmediğimi söylemek zorundayım. Yani ilk filme kıyasla yavan kalmış. Hani nasıl derler zorlama olmuş sanki. Acele edilmiş. Hissediliyor ki sonrasında yorumları okuduğumda zaten öyle olduğunu yani yazara apar topar yazdırıldığını okudum. 
Film asansör sahnesiyle başlıyor. Yani ilk filmin kaldığı yerden. Pardon aslında Efsun gelinlikle kendini bir odaya kapatmış ağlıyor. Film oradan başlıyor. Sonrasında o aşamaya nasıl gelinmiş anlatılıyor. Konusunu çok anlatmayayım. Ama bildiğiniz gibi Efsun'la Sinan evleniyorlar ve bu süreçte yaşanan komik olaylar. Ailelerin araya girmesiyle zaten şaşkın olan Efsun daha da şaşkınlaşıyor:))))

 
Hümeyra huysuz bir babaanne. Büyük kayınvalide yani. Ama Efsun'a çok kötü davranıyor ve kimse de buna ses çıkarmıyor. Üzüldüm Efsun'a. "30 yaşında evde kalmışsın, yer elması vb...." sürekli öyle şeyler söylüyor yazık kıza.
Bu arada Şebnem Burcuoğlu'nu merak ettim. İlk filmde Sinan'ın eski sevgilisi Selin'i oynamış mesela. Bekarmış mesela. Yani bir Sinan'ı yokmuş:((((( Türkiye salsa şampiyonuymuş.Doğum fotoğrafları çekiyormuş. Yazar bildiğiniz gibi. Reklam filmlerinde de oynamış. Sonuç olarak çok yönlü , eğitimli ama kendisinin de dediği gibi %100 Türk Kızı. Yani senin benim gibi. Efsun karakterini yaratmış bu yüzden. 
Film gene de eğlenceliydi. İlk filme göre beğenmedim ama fena değildi yani sıkılmadım. İzlenebilir .
Sevgilerimle.......


Blogger tarafından desteklenmektedir.