Nostaljik Pazartesi- Bükçe

YAZAR : Pazartesi, Şubat 29, 2016

Alıntıdır....

BÜKÇE


İşte hikayemiz:

"Oğlum bir hafta sonra evleniyor. Sorumluluk sahibi bir baba olarak ona öğüt vermem gerekiyor. Fakat bunu evde yapamam çünkü annesi ağız tadıyla öğüt vermeme izin vermez, sözü ağzımdan kapıp kendi devam eder. İş yerimden oğluma telefon açtım, “Akşam yemeğini dışarıda birlikte yiyelim.” dedim. Deniz kenarındaki bu şirin lokantada şimdi onu bekliyorum. Geliyor aslan parçası, yakışıklılığı da aynı ben. Yan masadaki kızlar gözleriyle oğlumu süzüyorlar. Bakmayın kızlar, onu kapan çoktan kaptı. Hoş beşten sonra konuya giriyorum.

Oğlum haftaya düğünün var, bir baba olarak sana bazı konularda yol yordam göstermem gerekiyor.
Çocukluğunda suç işlediği zamanlardaki gibi birden bire kızardı. Kerata ne anlatacağımı zannettiyse!
-Baba ben yirmi altı yaşındayım, bazı şeyleri biliyorum artık.
-Ah senin o biliyorum zannettiğin konularda da çok bilmediğin çıkacak ama ben o konulardan bahsetmeyeceğim. Keşke konuşabilseydik ama henüz o kadar modern olamadım.
Rahat bir nefes aldı. Bu arada yemeklerimiz de geldi. Oğlumla şöyle keyif yaparak muhabbet edelim bakalım.
-Kaç dil biliyorsun oğlum sen?
-İngilizce, Fransızca, bir de Türkçe'yle üç dil oluyor.
-Bugün ben sana dördüncü dili öğreteceğim. Dilin adı Bükçe. Kadınlar tarafından kullanılır. Sen buna “kadın dili” de diyebilirsin.
Güldü. Güldüğü zaman benim yanağımdaki gibi küçük bir gamzesi var, o ortaya cıkıyor.
-Kadınların ayrı bir dili mi var?
-Tabii ki. Eğer kadın dilini bilirsen bir kadınla yaşamak dünyanın en büyük zevkidir, ama bu dili bilmezsen hayatın kararabilir. O yüzden bir kadınla mutlu olmak isteyen her erkek Bükçe'yi öğrenmeli.

İyi de niye Bükçe?
-Çünkü kadınlar konuşurken, genellikle söyleyecekleri sözü net söylemezler. Eğip bükerler; onun için dilin adını ;Bükçe” koydum.

-“Bükçe zor bir dil mi baba?” diye sordu gülerek.

-Bana bak, çok önemli bir konu ama eğleniyor gibisin, biraz ciddiye al. Bir kadınla mutlu olmak istiyorsan bu dili bilmen çok önemli. Çünkü kadınlar sözü bükerek bükçe konuşurlar sonra da senin sözün doğrusunu anlamanı beklerler. Felsefesini anlarsan kolay, anlamazsan zor. Mesela Çinli bir karın var, sen karına sürekli Fransızca "seni seviyorum” diyorsun ama karın hiç Fransızca anlamıyor. Fransızca "seni seviyorum” un onun için bir anlamı yoktur. Ona Çince seni seviyorum dediğinde seni anlayabilir.

-Tamam baba, haklısın ciddiyetle dinliyorum. Peki, sence kadınlar neden bizimle aynı dili konuşmuyorlar, söyleyeceklerini direkt söylemiyorlar ?

-Bence bir kaç sebebi var. Birincisi, duygusal oldukları için, hayır cevabı alıp kırılmaktan korktuklarından sözlerini de dolaylı söylüyorlar. İkincisi, kadınlar dünyaya annelikle donanımlı olarak gönderildikleri için onların iletişim yetenekleri çok güçlü.

-Bu konuda biz erkeklerden bir sıfır öndeler yani.

-Ne bir sıfırı oğlum, en az on sıfır öndeler. Düşünsene, henüz konuşmayan, küçük bir çocuğun bile yüz ifadesinden ne demek istediğini hemen anlıyorlar. İşin kötüsü kendileri leb demeden leblebiyi anladıkları için biz erkekleri de kendileri gibi zannediyorlar. Onun için leb deyip bekliyorlar. Hatta bazen, leb demek zorunda kaldıkları için bile kızarlar. "Niye leb demek zorunda kalıyorum da o düşünmüyor?” diye canları sıkılır.

-Biz de bazen Canan'la böyle sorunlar yaşıyoruz. “Niye düşünmedin?” diye kızıyor bana.

-Kızarlar oğlum, kızarlar. Kadınlar ince düşüncelidirler, detaycıdırlar, küçük şeyler gözlerinden hiç kaçmaz. Bizim de kendileri gibi düşünceli olmamızı beklerler, fakat erkekler onlar gibi değil. Biz bütüne odaklıyız, onlar detaya. Beyinlerimiz böyle çalışıyor.

-Ne olacak baba o zaman, yok mu bu işin çaresi?

-Var dedik ya oğlum, Bükçe'yi öğreneceksin, bunun için buradayız. Hazır mısın?

-Hazırım baba.

-Bükçe bol kelime kullanılan bir dildir. Biz erkeklerin on kelime ile anlattığı bir konu, Bükçe'de en az yüz kelime ile anlatılır. Dinlerken sabırlı olacaksın. Mesela karın o gün kendine elbise aldı, diyelim. Bunu sana “Bugün bir elbise aldım.” diye söylemez. Elbise almak için dışarı çıktığı -ndan başlar, kaç mağazaya gittiğinden, almak için kaç elbise denediğinden, indirimlerden, yolda gördüğü tanıdıklarından, alırken yaptığı pazarlıktan devam eder ve sana kocaman bir hikaye anlatır.

-Hikaye dili yani.

-Aynen öyle. Sen akıllı bir erkek olarak ona asla, “Hikaye anlatma, ana fikre gel, kısa kes.”
demeyeceksin. Böyle bir şey dediğinde bittin demektir. İster öyle de, istersen “seni sevmiyorum.” de. İki durumda da “seni sevmiyorum” demiş olacaksın.

-Ne alakası var baba “seni sevmiyorum” demekle “kısa anlat” demenin?

-Çok alakası var. Kadınlar dinlenmedikleri zaman sevilmediklerini düşünürler.

-Bu önemli. Bükçe'de dinlemek sevmektir diyorsun.

-Aynen öyle. Devam edelim. Bükçe ima dolu bir dildir. Kadınlar konuşurken bir şeyler ima etmeyi severler. Biz erkekler de imalı konuşuyoruz diye düşünürler ve gözlerimizle onlara ne demek istediğimizi çözmeye çalışırlar. Oysa erkeklerin ima yeteneği pek gelişmemiştir. Bizim kastımız söylediğimiz şeydir.

-Geçen hafta Canan bana “Bir kaç kilo daha versem gelinliğin içinde daha iyi duracağım.” dedi. Ben de “Böyle de iyisin.” dedim. Canı sıkıldı, bir kaç saat surat astı. ";Neyin var?” diye sordum. “Hiçbir şeyim yok.” dedi. Sence nerede hata yaptım?

-“Böyle de iyisin” derken o “de” ekini orda kullanmamalıydın. Canan bunu şöyle anlamıştır. “Böyle de fena sayılmazsın, eh işte, idare edersin ama tabi daha da iyi, daha da güzel olabilirsin.”

-Peki ne demem gerekiyordu?

-Şunu hiç unutma. Kadınlar kendileri ile ilgili, giysileri ile ilgili ya da aileleri ile ilgili bir soru soruyorlarsa, kesinlikle iltifat bekliyorlardır. Es kaza eleştirmeye kalkarsan yandın. Bunu hiç unutmazlar. O gün “Hayatım sen zaten Çok güzelsin, kilo vermeye falan bence ihtiyacın yok.” deseydin, günün zehir olmazdı. Mesela bir gün kucağına oturup “Ağır mıyım?” derse sakın ;Evet, biraz” falan deme “Hayır” de. Yoksa bir daha kucağına oturmaz.

-Yani diyorsun ki bir kadın her daim güzeldir, her giydiği yakışır ve her kadının annesi bir hanımefendi, babası da beyefendidir. Bana ne yaparlarsa yapsınlar.

-Aferin oğlum, çok hızlı anlıyorsun bana çekmişsin. Kadının, kendi anne babasıyla sorunu olsa, kendi eleştirir ama asla senin eleştirmeni kabul etmez. Bunu kendine hakaret olarak alır.

-Ve asla unutmazlar, değil mi?

-Aynen öyle. Yıllar once annene, annesi için “Biraz cimri.” demiştim. Hala “Sen benim annemi sevmezsin.” der ve annesi bize bir şey aldığında gözüme sokar, en çok göreceğim yere koyar.

-Hadi o konularda dilimi tutarım da, şu ima işini çözmek zor geldi.

-Zor gibi ama biraz gayret edersen çözersin. En önemlisi imaları anlayacaksın ama “Sen şunu mu demek istiyorsun?” diye asla yüzüne vurmayacaksın.

-Anladım. Anlayacaksın ama anladığını belli etmeyeceksin. Buna şöyle de diyebiliriz. O beni iğnelediğinde “Niye bana iğne batırıyorsun?” Diye sormayacağım, o iğneyi ben kendi kendime batırmışım gibi yapacağım.

-Güzel ifade ettin oğlum. Mesela dün öğlen annen beni aradı. “Akşama tok mu geleceksin?” diye sordu. Beni biliyorsun akşam yemeklerinde hep evdeyimdir. Kırk yılda bir dışarıda yerim onu da haber veririm. Tabi ben hemen anladım annenin ne demek istediğini. “Tok gel, yemekle uğraşmak istemiyorum” demek istiyor. Anladım ama tabi “Ne demek istiyorsun?” demedim.

-Dün çok yorulmuştu baba, düğün alışverişine çıkmıştık.

-Bunun pek çok sebebi olabilir. Yorulmuş olabilir, bir kabul gününden tok gelmiş olabilir, bin beş yüzüncü diyetine başlamış ve o gün yemekle uğraşmak istemiyor olabilir. Ama bunu biz erkekler gibi kısa yoldan "Canım benim karnım tok, sen de dışarıda bir şeyler ye, ya da yorgunum, gelirken bir seyler getir yiyelim.” demez. Sanki böyle derse, iyi ev kadını rütbesi tozlanacak, mevki kaybedecek. İlla Bükçe anlatacak, asık bir yüzle karşılaşmamak için senin de anlaman gerekiyor. “Hayır, evde yiyeceğim ama istersen hazır bir şeyler alıp geleyim, ne dersin?”dedim. “Tamam.” dedi. Döneri sever biliyorsun, dün eve giderken, ekmek arası döner yaptırdım. Onun dönerini de porsiyon yaptırdım. Bunu düşündüğüm için ayrıca sevindi. O da diyette, düğünde daha zayıf görünme derdinde bu sıralar.

-Bu Bükçe'de kısa konuşma yok mu baba?

-Var ama yerinde olsam hiç tercih etmezdim. Kadın konuşmuyorsa ya da kısa konuşuyorsa kesin ciddi bir sorun var demektir. Mesela baktın canı sıkkın, soruyorsun, “Neyin var?” diye. “Hiçbir şeyim yok.” diyorsa, aman bir şeyi yokmuş diye bırakma. Yoksa az sonra, çok ilgisiz olduğundan yakınarak, ağlamaya başlar.

-Bükçe'de “Hiçbir şey yok.” demek ";Çok şey var, benimle ilgilen.” demek oluyor, o zaman.

-Evet. Biz erkekler “Bir şey yok.” diyorsak ya gerçekten bir şey yoktur, sadece başımızı dinlemek istiyoruzdur ya da bir sey vardır ama; “Şu anda konuşacak bir şey yok.” diyoruzdur. Her ikisinde de konuşmak istemiyoruzdur. Ama kadınlar ilgiyi sevgi olarak gördükleri için "Bana değer veriyorsan, ilgilen ki anlatayım.” demek istiyordur. Çok nadiren gerçekten anlatmak istemiyor olabilir, o zaman da fazla üstüne varıp bunaltmayacaksın tabi.

-Bir arkadaşım da “Kadınların ‘Peki.' demesi tehlikelidir” demişti.

-Doğru. Bir kadının ağzından çıkan kuru bir 'peki', ‘olur', ‘tamam' her zaman tehlikelidir. Bu Bükçe'de “Şimdi tamam diyorum ama acısını daha sonra çıkaracağım.” demektir. Sana en kısa zamanda kesin bir ceza keser. Fakat pekinin yanında “Peki canım, olur hayatım” gibi bir hoşluk ekliyorsa korkmaya gerek yok.

-Zor bir dil baba.

-Yok yok gözün korkmasın, her yabancı dil gibi. İlk başlarda biraz çalışacaksın, pratik yapacaksın, bazen hatalar yapacaksın, dikkat edeceksin sonra otomatiğe bağlanırsın. Kolay yanı şu; senin bükçe konuşman gerekmiyor. Dili anlaman yeterli.

-Anlamak da pek kolay değil ama.

-Korkma, o kadar zor değil. En önemli kuralları ben sana öğretiyorum zaten. Devam edelim. Kadınlar istediklerini söylemek zorunda kalınca, düşünemediğimiz için biz erkeklere kızarlar ve konuşurken suçlayarak konuşurlar; fakat suçladıklarının farkında olmazlar. Sitem ediyoruz zannederler.

-Nasıl yani?

-Mesela, karın sana “Ne zamandır dışarı çıkmadık.” derse bunu suçlama olarak üstüne alma, canı seninle gezmek istiyordur, bunu sen düşünüp teklif etmediğin için kalbi kırılmıştır. Maksadı seni suçlamak değildir. “Daha geçenlerde gezmeye gittik.” gibi bir savunmaya girme. "Tamam canım haklısın, ben de istiyorum, en kısa zamanda gideriz.” de, konu kapanır. Tabi ilk fırsatta da sözünü yerine getirirsen iyi olur.

-Küçük ama önemli detaylar.

-Aynen öyle. Mesela karın “Üşüdüm.” diyorsa, "Üstünü kalın giy.” demeni ya da kombiyi açmanı değil, ona sarılmanı istiyordur.

-Keşke okullarda öğretselerdi biz erkeklere Bükçe'yi. Ne kadar erken başlasak o kadar çabuk kavrayabilirdik belki.

-Haklısın, aslında ben de sana öğretmek için geç kaldım. Neyse zararın neresinden dönülse kardır.

-Not mu alsaydım... Epeyce detayı varmış dilin.

-Sen bilirsin oğlum, unutacaksan al. Keşke ben de not alıp gelseydim. Umarım sana eksik öğretmem. Şimdi aklıma geldi. Kadınların en nefret ettiği sözcük “Fark etmez.”dir. “Fark etmez”i kadınlar “Hiç umurumda değil, ne yaparsan yap.” diye anlarlar.

-En değerli sözcük nedir?

-Sen bil bakalım.

-“Seni seviyorum.” herhalde.

-Evet, kadınlar “Seni seviyorum.” sözünü sık sık duymak isterler. Biz erkekler ";Söylemiştim, zaten biliyor.” diye bu konuda gaflete düşmemeliyiz.

-Bükçe sadece konuşma dili midir baba? Bunun bir de davranış dili var gibi geliyor bana.

-Zekan kesinlikle bana çekmiş. Ben de tam ona geliyordum. Davranışlar da çok önemli tabii. kadınlar küçük şeylere önem verirler. Akşam ona sarıl, televizyon izliyorsan sarılarak izle. Gündüz onu düşündüğünü ifade etmek için kısacık da olsa bir mesaj gönder, küçük sürprizler yap. O yemek hazırlarken ona yardım et, salata yap, çay demle.

-Akşam gelip sırt üstü yatmak yok yani.

-Gözünde büyütme. Sayınca çok şey gibi görünüyor ama aslında bunlar zaman alacak, zor ve masraflı şeyler değil. Sen bu küçük şeylere dikkat et, zaten karın sana paşa gibi davranır, seni yormaz. Bir erkek bu küçük şeylere dikkat etmezse zamanını karısıyla büyük kavgalar yaparak geçirir. Sevgiyle geçirmek varken niye kavgayla geçiresin ki? Kadınlar çok vericidir ama, eğer sen hep alıp hiç vermezsen, bir gün birden patlarlar. Küçük küçük alırlarsa, büyük büyük verirler.

-Tamam baba, bunlara dikkat edeceğim.

Garson yemek tabaklarını kaldırırken oğlumun telefonu çalmaya başladı. Belli ki nişanlısı arıyor, konuşmak için deniz kenarına doğru adımlamaya başladı. Az sonra geldi.

-Baba çok teşekkür ederim. Bükçe'yi anlamaya başladım. Canan aradı. “Salonun perdeleri ne renk olsun karar veremedim, yarın birlikte mi baksak?” dedi. Tam “Fark etmez, sen seç.” diyecektim ki bunu senin söylediğin gibi “Ev de perde de umurumda değil.” gibi anlayacağı aklıma geldi. “Tabii canım, istersen birlikte bakabiliriz ama ben senin zevkine güveniyorum, sen seç istersen.” dedim, çok mutlu oldu. Kendi seçecek.

-O zaten perdeyi çoktan seçmiştir de kadınlar illa yaptıklarını onaylatmak isterler. Birlikte de gitsen o seçtiği perdeyi almak isteyecektir. Biz erkekler onların ne demek istediklerini anlarsak, işlerden kolay sıyırırız.

-Baba tekrar teşekkür ederim. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım. Bana Bükçe'yi öğretmeseydin halimi düşünmek bile istemiyorum.

Şanslısın oğlum. Benim seninki gibi bir babam yoktu. Bunları deneye yanıla öğrenmem yıllarımı aldı. Sen yine iyisin, hazıra kondun. Güle güle kullan, isteyene de öğret, herkes de güle güle kullansın. Kullansınlar ki yüzleri gülsün.

Çocuktan Önce- Çocuktan Sonra

YAZAR : Çarşamba, Şubat 24, 2016
Çocuktan Önce-Çocuktan Sonra
  
Fotoğraflar gerçekmiş. Yani o an yaşayanlar çekmiş:)))

 
Hahaha Bunu çok yaşadım bende. İkiside zor uyuyan çocuklardı malesef. Nefes bile almadan yataklarına yatırmaya çalışırdım. Yatırdıktan sonra uyanmadılarsa eğer o başarmışlık duygusunun verdiği mutluluğu hiç bir şey vermedi bu yaşıma kadar:) Ama kendi yatağıma yatıp tam uyumaya geçmek üzereyken duyulan ağlama sesinin yarattığı duyguyu tanımlamaya kelimeler yetmez. Resmen "insan nasıl psikopat olur" sorusunun cevabı gibi.
 
Bir çocuğumuz olduğunda arabayı değiştirip kocaman bir araba almıştık. Bebek arabası, yatağı, kıyafetleri, bezleri, biberonları,ateş düşürücü,battaniyesi ve bilimum aparatları....


 
Biz 3 kız kardeşiz ve çocuklarımız arasında 1 yaş ara var. Annemin evinde toplandığımızda görüntü böyle oluyordu çocuklar küçükken. En büyük fantazimiz de çocukları uyutup çay-çekirdek yapmaktı. Ne büyük bir lükstü ve ne büyük bir mutluluk:)))))


 
Eşimi de beni de uyutup sonra uyurlardı çocuklar. Yorgunluktan sızardık resmen. Aman aman iyi ki büyümüş çocuklar . Çok güzel ama çok zor zamanlardı çünkü.



 
İşten eve özlemiş olarak dönersin ama yorgunsundur. Ancak onların enerjisi hiç bitmediğinden oyun oynamak isterler sizinle sürekli. "Beni parka götür, markete gidelim vb...." diye ağlarlar. Bazen nasıl da zor olur. Eve gidip yemek yapmanız gerekirken ya da bacaklarınızı uzatıp biraz dinlenme hayali kurarken o minik,yalvaran bakışlara direnememek:(


 
Market arabasını sürekli kontrol edersin sizin almadığı çocuğun aldığı bir şey var mı diye? Çok yaşamadık ama marketin ortasında istediği alınmayınca ciyak ciyak ağlamalar diye bir şey de var.


 
Bu fotoğraf bana bir akşam yemeği anımızı hatırlattı. Oğlum ayranı çalkalarken patlamış ve eşim, ben ve kızım ayran banyosu yapmıştık. Herkes bize bakmıştı. Bu arada fark ettiyseniz oğlumun üzerine hiç dökülmemişti nedense ayran:)))

Nostaljik Pazartesi- Kadın ve Erkeğin Bakış Açısı

YAZAR : Pazartesi, Şubat 22, 2016
Kadın ve Erkeğin Bakış Açısı


Merhaba
Bu karikatürü gördüm bugün ve sizinle paylaşmak istedim. Olay aynı ama kadın ne düşünüyor erkek ne? Eskiden bir kitap okumuştum "Erkekler Mars'tan Kadınlar Venüs'ten" . Çok ilginç gelmişti . Erkekler sonuç odaklı düşünürler, kadınlar tüm ayrıntıları.

Bu konu bitmez. Yıllarca üzerinde konuşulmuş, tartışılmış ama hiç eskimeyen bir konu. Ben bazen evlilik için derim ki: "Allah iki bambaşka düşünen insanı aynı eve koymuş, hadi anlaşın nasıl anlaşırsanız? Kafa göz mü yararsınız? Orta bir yol mu bulursunuz? Ne yaparsanız yapın" dermiş gibi. Bu kadar farklı olmamızın bir sebebi olmalı.
Kadınların kendini ifade etme yeteneği süper. Konuşma yönünden kesinlikle erkeklerden daha başarılıyız. Daha sosyaliz, duygusal zekamız daha üstün. Her tartışmada özür dileyen, haksız duruma düşen hep erkekler oluyor nedense:) Ne bizimle oluyor ne bizsiz.


Bir de erkekler ne der, aslında ne demek ister? Onedio.com'dan bir kaç tane seçtim:)

*Arkadaşlar sinemaya gidiyormuş, beraber gidelim mi?

(Ben gidicem valla, sen ister gel ister gelme)


*Aşkım bu elbise sana hiç yakışmıyor, giymesen olur mu?

Ulan bu elbiseyle her tarafın belli oluyor, adamı deli etme de açık şeyler giyme.

*Ne alakası var.

( Var. )


*Şaka yaptım ya, alınmadın umarım.

(Ciddi söyledim, anlamadın umarım)


*Hiç de düşündüğün gibi değil.

( Tam da düşündüğün gibi. ) 


*Öyle demek istemedim.

( Tam da öyle demek istedim. )




Gündüz Zayıflatan İçecek Tarifi ve Metabolizma Hızlandırma Sırları

YAZAR : Cumartesi, Şubat 20, 2016
 
Gündüz Zayıflatan İçecek

2 çorba kaşığı kahve
1 tatlı kaşığı pul biber
1 tatlı kaşığı tarçın
Yarım bardaktan az fazla sıcak su
Tok karna içilecek ve haftada 3 mgün tekrarlanacak. Öğlen yemeklerden sonra olması tavsiye edilir.



Metabolizma Hızlandırıcı Kırmızı Ateş İçeceği
2 domates
1/2 kırmızı lahana
1 adet kırmızı dolmalık biber
1 nar (kabuğuyla birlikte yapılırsa daha etkili)
Hepsini katı meyve sıkacağından sık. Bir öğün gibi tüketebilirsiniz. Tok tutar. Bağırsakları çalıştırır.

Ara öğünde 1 turbu kabuğuyla rendele. Üzerine pul biber

Sporda daha çok kalori yakmak için;
Spor öncesi Yarım elma veya portakal veya armut
1 şişe soda

Spordan sonra
Meyvenin kalan yarısı ve 1 bardak ayran

Gece Zayıflatan İçecek Tarifi

YAZAR : Cuma, Şubat 19, 2016
 

Dün Dr. Murat TOPOĞLU'nun katıldığı sabah programında verdiği tarifleri anlatacağım sizlere.

Gece Zayıflatan İçecek

1/2 Limon
3 diş sarımsak
1 tatlı kaşığı bal
1 bardak ılık su

Önce yarım limonu sıkıp bardağa koyuyoruz. Üzerine sıcağa yakın ılık suyu ilave ettikten sonra sarımsakları istersek rendeliyoruz yada ince ince doğruyoruz. Sonra 1 tatlı kaşığı balı ekliyoruz. 5 dakika bekletip uyumadan önce içiyoruz. Bu karışımı haftada 2 gece yapıp içmemiz yeterli oluyormuş. Gece metabolizmayı hızlandırıp kilo vermeyi kolaylaştırıyormuş. 




Yaratıcı İmgeleme-1

YAZAR : Salı, Şubat 16, 2016
 
Yaratıcı İmgeleme , istediğimiz bir şeyi, olayı , durumu olmuş gibi hayalimizde canlandırabilmek ve olduğuna inanmaktır. Bu "secret" gibi içi boşaltılmış bir şey değil, bilimsel bir şeydir. Hepimiz enerjiyiz. Evren de bir enerji ve enerjinin manyetik alanı vardır. Evrene yaydığımız düşüncelerimiz de bir enerjidir ve benzer enerjileri kendine çeker.  
Bilim adamları yaptıkları araştırmalar sonucunda bir nesneye baktığımızda beynimizin bir bölümünün aktif olduğunu tespit etmişler. Yine aynı araştırma kapsamında deneklere nesneyi hayal etmeleri söylenmiş ve beynin nesneye baktığımızda aktifleşen bölümünün, hayal ederken de aynı şekilde aktif olduğunu tespit etmişler. Yani bu demek oluyor ki; "Beynimiz gerçek ile imgelemeyi ayırt edemiyor".
Aslında bu bilgi hayatımızı değiştirecek bir bilgi. Yani deniz kenarında olmakla, orada olduğumuzu hayal etmek aynı şekilde etkiliyorsa bizi deniz kenarında olduğumuzda hissedeceğimiz rahatlama ve huzur duygusunu sadece hayal ederekte yakalayabiliriz. 
Şimdi bunu bir düşünün. Hatta size zayıflama ile ilgili yapılan bir araştırmadan bahsedeyim siz düşünürken. Araştırmada bir kişi bir saat koştuktan sonra yaktığı kalori hesaplanmış. Daha sonra başka bir kişiye bir saat koştuğunu imgelemesi söylenmiş. İmgelemeyi yapan kişinin de yaktığı kalori hesaplandığında aynı çıkmış. Düşünebiliyor musunuz? 
Günlük hayatta hep kullandığım bir cümle vardır "Gerçek algıladığımız şeyler ise,gerçek diye bir şey yok o zaman. Eğer bir kendini kandırmaysa, niye olumlu ve istediğimiz yönde kandırmayalım ki kendimizi?"
Aslında hepimiz yapıyoruz yaratıcı imgelemeyi. Ama farkında olmadan. "Kontrolsüz güç, güç değildir". Yani eğer bunu kontrol etmeyi öğrenirsek neler yapabileceğimizi bir düşünsenize. 
Peki bunu nasıl kontrol edebiliriz?
Öncelikle adım adım başlayalım. 1. Adım: İstediğimiz şeyi ayrıntılarıyla hayal etmek. 5 duyumuzu kullanarak hayal edebilmek.
2. Adım: İnanmak Olmuş gibi davranmak. Olacak diye düşünmemek.( -ecek , -acak diye düşündüğümüzde beynimiz "gelecekte belirsiz bir tarihte olmasını istediğimizi düşünerek ertelermiş bu düşünceyi)
3. Adım Kabullenmek. 

Şimdi nasıl yaratıcı imgeleme yapılır ondan bahsedelim. Öncelikle rahatsız edilmeyeceğiniz, sessiz  bir yerde gözlerinizi kapatıp istediğiniz şeyi hayal etmeye başlayın. Dikkatinizi dağıtacak uyaranlar olmamalı. Odaklanabilmeniz çok önemli. İstediğiniz şey her ne ise o olduğunda ne yapacaksanız onu yapın. Resmi görün, kokusunu duyun, sesleri işitin, dokunun. Bu canlandırmaları ne kadar ayrıntılı ve inanarak yaparsanız sonuçta o kadar hızlı olur. Bu imgelemeleri gün içerisinde bir kaç kez yapmak ve her gün yapmaya devam etmek çok önemli. Daha çabuk ve kolay sonuç alınması için. 
Eğer denediniz denediniz olmadıysa olmayacağına dair gizli bir inancınız vardır. Araştırıp onu bulmalısınız. Yani ikincil bir kazanç. Mesela onu elde ettiğinizde kaybedeceğiniz bir şey olduğunu düşünüyorsunuzdur. Ya da mevcut durumda farkında olmadığınız bir kazancınız olduğunu düşünüyorsunuzdur. 
Daha önceki yazılarıma bu konuyu anlatmamla ilgili çok yorum geldiği için bu gün yaratıcı imgelemeden bahsettim. Sonraki yazımda hayal ederken göz hareketlerinden bahsedeceğim. İşitsel , görsel imgelemeleri yapmayı kolaylaştırmak için  yapılması gerekenleri anlatmaya çalışacağım. Görüşmek üzere....

Nostaljik Pazartesi-- Şizofreniye Yatkın mıyım?

YAZAR : Pazartesi, Şubat 15, 2016

Sevgililer Günü karmaşasının ardından herkese merhabalar. Karmaşa diyorum çünkü artık radyoda, televizyonlarda sürekli bundan bahsedilmesinden içime fenalık geldi. Bazen daha çok para harcanılması için yapılanlar karşısında dehşete kapılıyorum. Ama en çok ta bunlara kanan çok sayıda insanı görünce çok üzülüyorum. Sevgisini maddiyatla değerlendirebilenler(mümkünmü ki?)
Neyse şimdi Nostaljik Pazartesi yazımı paylaşayım da neşemiz yerine gelsin.

Merhaba

  Bugün sizlere bir soru soracağım .Bu soru Amerika'da ruh sağlığı merkezlerinde yapılıyormuş.(Ben okuduklarımın yalancısıyım).Vereceğiniz cevaba göre şizofreniye yatkın mısınız? değil misiniz? belli oluyormuş. Soru şu: Bir genç kızın ablasının eşi vefat etmiş.Genç kız cenazede o güne kadar gördüğü en çekici erkeği görmüş ve tutku derecesinde adama aşık olmuş.Ancak o gün adamla konuşamadan adam gitmiş.Genç kız günlerce o adamı düşünmüş.Yemek yiyemiyor, uyuyamıyormuş. Herkese sormuş, araştırmış ama adamın kim olduğunu bilen, adamı tanıyan yokmuş. Genç kız günlerce ne yapacağını düşünmüş ve bir şey yapmış. Genç kız adamı tekrar görebilmek için ne yapmış olabilir?
      Bu testi 3 farklı ortamda yaptım. Soruya doğru cevap veren bir kişi mutlaka çıktı.Gerçi doğru cevabı bulmak burada çok ta iyi değil çünkü şizofreniye yatkın kişiler doğru cevabı bulabiliyorlar(mış).
    Testin açıklamasında "doğru cevabı bilen kişilere karşı dikkatli olun" uyarısı vardı:)

Duyguların Yeri

YAZAR : Cuma, Şubat 12, 2016

DUYGULARIN YERİ... 
*Bir duygu yaşanmaya başladığında, vücuttaki bazı bölgelerdeki hisler de artmaya başlıyor. 

* Kişiden kişiye ufak farklılıklar da olsa, duyguların yaşandığı organlarda genel benzerlik var. 

* Bazı olaylar sonrası;
- midemi bulandırdı,
- hazmedemiyorum,
- kalbim sızlıyor, vs. denmesinin nedeni budur.

* Asıl önemli olan nokta ise "OLUMSUZ BİR DUYGUNUN SÜREKLİ YAŞANMASI" ya da "OLUMLU BİR DUYGUNUN uzun süre YAŞANAMAMASI" bu organlara zarar vermeye başlıyor.

*Cinsellikle ilgili sıkıntılar yaşayanların özellikle genital organlarda;
Sevgi ile ilgili sıkıntılar yaşayanların özellikle kalbinde,
Saygı ve Kabul ile ilgili sıkıntıların yaşanması özellikle baş bölgesinde,
Anksiyete (sürekli ve yoğun kaygı) yaşayanların akciğer ve midesinde,
Öfke sıkıntısı yaşayanların tüm sinir, sindirim ve boşaltım sitemlerinde sorunlar, kalıcı hastalıklar ya da kanserler yaşanmasının nedeni de budur.

Çocuğumuz Düştüğünde, Feda-karlık

YAZAR : Perşembe, Şubat 11, 2016
 

Ben çoğumuz gibi düştüğünde hep kaldırılarak büyümüş bir çocuğum ve bunun sıkıntısını çok yoğun yaşadım. Ama burnumu sürte sürte büyüttü hayat . Anlamam gerekenleri, almam gereken dersleri alırken acılı oldu bu süreç. Başım sıkıştığında hep "annem, babam gelsin beni kurtarsın" istedim(laf aramızda hala bazen istiyorum). O yüzden kendi çocuklarımı böyle yetiştirmemeye çalışıyorum. Oğlum küçükken annemle birlikte parka gittiğimiz bir gün parkta oynarken düştü. Sonra aynen yukarıdaki kadın gibi gözümün ucuyla bakıp gülümsedim. O da ağlamadı. Bir süre düştüğü yerde oturdu sonra kalkıp oynamaya devam etti. Annem bana "kaldırsana çocuğu kızım ne geniş bir annesin" dedi. "Hayır" dedim "o kendisi kalkar". "Aman sen rahatını bozma" dedi bana. Kendisi gitmeye yeltendi. Ben ona da engel oldum. "Lütfen anne , karışma " dedim. Sonra beni eleştirmeye devam edince annem "senin yetiştirdiğin çocukları da biliyoruz anne" dedim. Demeyeydim iyiydi. Çünkü o da kendince doğru olanı yaptığını düşünüyordu. Hatta fazlasıyla fedakarlık yapmıştı. Yapması gerekenden fazla. Fedakarlık = feda+karlılık yani birisi için bir şeyi feda ettiğinizde karşılığında ondan beklentiniz oluyor bir nevi "karlılık". Yani kısaca normal olmayan kendinden taviz vermeler insanda beklentilere yol açıyor. Çocuğunuz bile olsa bunu yapmak , ondan beklentiye girmemize sebep oluyor. 
Üniversitede okumak için başka şehre gitmek ve hem çalışıp hem okumak durumunda kalmak beni çok büyüttü. Mesela o zamanlarda öğrenci evinde kalıyorduk. Elektirik faturasını ödemem gerektiğini bilmiyordum. Eşyalarımı toplamayı, yemekten sonra bulaşıkların yıkanması gerektiğini düşünemiyordum. Bilmiyordum çünkü. Her şey gümüş tepside önüme gelmişti o yaşıma kadar. Ama hayatın gerçekleriyle yüzleşince epey bir zorluk çektim. Kaçmak, güvenli aile ortamıma geri dönmek istedim. Dönsem annem, babam yine bakarlardı bana, yine aynı şeyi yaparlardı. Ama Allahtan dömedim. Yüzleşmeyi seçtim ve mücadele etmeyi öğrendim. Şimdi kendi çocuklarıma ve etrafımdaki annelere hep öğüt veriyorum "lütfen çocuğunuzun kendi sorumluluklarını almasını sağlayın, hatta ev işlerine de yardım etmesi gerek. Ev işleri ile ilgili de bir sorumluluk verin. Her başı sıkıştığında sorunları onun yerine çözmeyi. Biliyorum çocuklarımız için her şeyi kolaylaştırmak istiyoruz ama böyle yaparak onlara düşündüğünüz gibi iyilik yapmış olmuyoruz. Kötülük yapmış oluyoruz".
Anneciğim o zaman bana biraz kırıldı. Klasik "saçımı süpürge ettim, hala ben mi suçluyum" gibi laflar etti ama açıklamalarımdan sonra bana hak verdi. Anne babalık okulu projelerimi hayata geçirecek bir yetkili olduğumda, mesela milli eğitim bakanı falan:), yapacağım arkadaşlar.
Sevgiler......






Kıbrıs 1

YAZAR : Salı, Şubat 09, 2016
Merhabalar
Güzel bir tatilin ardından yediğim içtiğim benim olsun gördüklerimi anlatayım dedim.


Kıbrıs'a sehrikeyif.com'un kampanyasıyla gittik. Daha önce fırsat siteleriyle tatile gidenlerin mağdur olduklarını duymuştum ve açıkçası biraz önyargılıydım ama diyebilirim ki boşuna gerilmişim çok güzeldi herşey. Organizasyon çok iyiydi bence. Ercan Havaalanı'nda uçaktan iner inmez elinde "Şehri Keyif" yazılı kartla bizi karşıladılar ve hemen servisle Otel'e götürdüler. Odamıza yerleşene kadar bizimle ilgilendiler. Hatta kaldığımız süre boyunca "şehri keyif"in müşteri danışmanı  oteldeydi ve her şey için ona başvurabileceğimizi, bize yardım edeceğini söyledi. Zaten ilk başta ben istemeyince kız kardeşim "benim üçüncü seyahatim olacak abla çok memnunun" dediği için gitmiştim ve iyi ki de gitmişim. Çok uygun fiyata çok güzel bir tatil yapmış olduk.

Yukarıdaki fotoğraf Girne Liman(Harbour diyorlar burada). Çok fazla yerli halkla konuşmamamıza rağmen İngiliz hayranlığı çok hissediliyordu bence.

Girne Kalesi'nin önünde bu dünya güzelini gördüm hemen fotoğrafını çektim tabisi:)))) (Kargaya yavrusu şahin görünürmüş)

Birlikte gittiğimiz bir arkadaş "burası hem Türk gibi hem değil gibi" diye bir yorum yaptı. Duygularıma tercüman oldu. Arada bir yer burası. Mesela Türk Lirası ile alışveriş yapılıyor ama ev alım satımları falan hep sterlinleymiş. Birde arabaların direksiyonlarının sağda olması acayip kafa karıştırıcı. Dışardan gelenlere kırmızı plakalı araç kiralıyorlarmış ve onlara karşı çok temkinli oluyorlarmış:)) Çünkü özellikle Türkiye'den gelenler alışkanlıkla önlerine atlayabiliyorlarmış veya üstlerine sürüyorlarmış:)
Denizin güzelliğine bakar mısınız? Çok yakışıklı bir de erkek var orda:)))) Otelin plajı ama tabi denize giremedik. Yazın deniz için gelmeyi düşündük. Rehber bize Magosa plajlarının daha güzel olduğunu ve deniz turizmi için orayı tercih etmemizi söyledi.

Yukarıdaki resim Gazi Magosa turumuzdan. Burası çok tarihi bir yer. Kale ve surlarla çevrili . Kıbrıs yüzyıllardır paylaşılamayan bir yer. Rehber tarihini anlatırken adada yaşayanların şanssız olduğunu düşündüm. Acılar, savaşlar. 

Yeğenim ve oğlumla. Arda Nisan'ın gözlüğünü takmıştı. Bu fotoğrafı koyduğumu görürse bana çok kızar:))

St. Nicholas Katedrali şimdi Lala Paşa Cami olmuş.


 
Katedralin bahçesindeki ağaç. İncir gibi bir meyve veriyormuş yılda 5-6 kez. Ve gövdesinden çıkıyormuş meyveleri.


 
Bu resimde Barbarlık Müzesi'nden . 1974 Kıbrıs çıkartmasında subay doktorun ailesi ve komşuları bu evde katledilmişler.
Lefkoşa'yı da gezdik ama Lefkoşa başkent. Dünyanın iki ülke tarafından kullanılan tek başkentiymiş. Gerçi Türkler işgalci olarak görülüyorlar adada hala ama Güney Kıbrıs Rum Kesiminin de başkenti Lefkoşa imiş. 
Kahve, çay ,içki ucuz Kıbrıs'ta. Burada yaşayanların hemen hepsinin İngiliz Vatandaşlığı da varmış. İngiltere'den geliyormuş çaylar ve bir çok şey. 
Daha da anlatacaklarım var ama bugünlük bu kadar yeter. Görüşmek üzere.

Nostaljik Pazartesi-Kötü Haber Nasıl Verilir?

YAZAR : Pazartesi, Şubat 08, 2016
Merhaba
Hoşbuldum hepinizi:))) Kıbrıs - Bursa çok güzeldi. Ayrıntıları yazacağım daha sonra. Bugün işler de birikmiş zaten. Nostaljik Pazartesi yazımla sizleri başbaşa bırakıyorum.
Kötü Haber Nasıl Verilir?
Merhaba
Bu gün size bir hikaye anlatmayı düşünüyorum ama uzun zaman önce okumuştum hatırımda kaldığı kadarıyla anlatacağım.
"Ailesinden farklı bir şehirde üniversite okuyan bir genç kız sınıfta kalır .Bu duruma babasının çok sinirleneceğini düşünerek "ne yapsam da bu haberi babama versem ve bana kızmasa" der ve bir yol bulur. Babasına telefon eder. "Babacığım nasılsın?"
Babası: "İyiyim kızım sen nasılsın"
Kız:"Daha iyiye gidiyorum"
Babası:"Ne oldu ki"
Kız:"Sorma babacığım kocam AIDS oldu onun tedavisiyle uğraşıyoruz"
Babası:"Ne? Sen evlendin mi? Ne kocası? Ne aids'i?"
Kız:"Ah evet babacığım zenci erkek arkadaşımdan hamile kalınca mecburen hemen evlendik. Size de haber veremedim"
Adamcağızın yüreği ağzına gelmiş bir şekilde "Ne hamile mi? Zenci erkek arkadaş mı?" der kekeleyerek.
Kız:"Evet babacığım ama damadınız Aids olduğu için bana ve bebeğe de bulaşmış olduğundan şüpheleniyorduk ama bizim test sonuçlarımız temiz çıktı Allahtan"
Babası ayakta durmakta zorluk çeker bir durumda "Ne diyorsun kızım? Aman Allahım biz seni oralara okumaya gönderdik sen neler yapıyorsun?" diye bağırmaya başlar.
Kız:" Babacığım seni daha fazla üzmeyeyim bu söylediklerimin hepsi yalan. Sadece sınıfta kaldım. Ama hayatta daha önemli ve kötü şeyler olduğunu sana anlatabilmek için böyle bir oyun oynadım"
Babası."Ohhh Allahım şükürler olsun! Neyse canın sağolsun kızım hiç önemli değil. Seneye geçersin sınıfını."
Yöntem nasıl ama?


Hayallerindeki eşi karşılarında buldular!

YAZAR : Pazartesi, Şubat 08, 2016
Antalya Migros AVM, sanal gerçeklikle hayallerinizdeki kişiyi gerçeğe dönüştürüyor. 


Bir boomads advertorial içeriğidir.
Blogger tarafından desteklenmektedir.