Pi Geliyormuş

YAZAR : Salı, Haziran 30, 2015
Merhabalar

Bilmeyenler için söyleyeyim Pi kitabı yazar Azra Kohen'in kitap üçlemesinin son kitabı. Fi,Çi ve Pi. Fi ve Çi'yi okuyan hemen hemen herkesin 3. kitabı beklediği kanaatindeyim. Çünkü en heyecanlı yerinde bitiyor Çi. İnstagramda 3 gün sonra çıkacağını okudum ve benim gibi bekleyenlere haber vermek istedim.D&R da satışa sunulmuş bile. Aslında yazar şubatta çıkaracağını söylemişti bir röportajında ama temmuz oldu. Bir pazarlama stratejisi olsa gerek. 


Pi 
Bu kitaplar neden bu kadar popüler oldu merak ediyor musunuz? O zaman tanıtım bülteninde ki yazıyı paylaşıyorum sizlerle. 


"Şimdi itiraf zamanı!

İtiraf ediyorum: Sana tuzaklar kurdum. 
Adlarını Fi ve Çi koydum.

Can Manayın Duruya duyduğu açlıkla çıkardım seni yola,
Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını Denizle anlatmaya çalıştım sana…
Beni takip etmen için yolumuzu onların hikâyeleriyle süsledim.
Anlamları da hemen hemen her satıra gizledim. Çünkü Pideydi asıl anlatmak istediklerim.
Çaresizdim. Vazgeçemezdim.
Sana bu manzarayı mutlaka göstermeliydim.
Seninle nihayet burada buluşmak için çok emek verdim.

Şimdi yine gel benimle, birlikte yürümeye devam edelim.

Savaşların savaşılarak kazanılamayacağını, asıl zaferin ancak doğrudan ayrılmayınca kazanıldığını 
Özge anlatsın sana,
Yaptığımız her şeyin evrende dönüp dolaşıp bize nasıl geri geldiğini
Candan dinle,
Analiz edebildiğimiz kadar güçlü, sadeliğimiz kadar güzel, gerçekliğimizdeki samimiyet kadar eşsiz olduğumuzu 
Bilgede gör,
Kendi değerini başkalarının gözünden biçenlerin acısını 
Duruyla anla,
Ve Denizin düşüncelerinde tanış geleceğin insanıyla… Gel benimle. Yolumuz uzun değil, 
Nihayet sana gidiyoruz, bana… BİZe.

Sorgulanmamış, analiz edilmemiş bir yaşam hiç yaşanmamıştır."
(Tanıtım Bülteninden)

Ankara Yürüyüş Rotaları-Konuk Yazar

YAZAR : Pazartesi, Haziran 29, 2015
Merhabalar
Bugün 2. Konuk Yazar Mehmet Bilgehan Bey'in yazısını yayınlıyorum. Ankara çevresi yürüyüş rotaları. Teşekkürler Mehmet Bey. Emeğinize sağlık.
http://mbmerki.blogspot.com
 100_6076.JPG görüntüleniyor
ANKARA YÜRÜYÜŞ ROTALARI
İnsanoğlu dünya üzerinde görüldüğünde çıplak, yalnız ve korumasızdı. Yaşamını sürdürebilmesi için hemcinsleriyle dayanışma içinde yaşaması ve bir arada olması gerekiyordu. Bu sayede hayatta kalmayı ve bugünlere gelmeyi becerdi. Ama bunun için, yani bir arada yaşamak için kentleşme ve doğadan kopmak kendi ürettiği konutlarda bir arada yaşamak zorunluydu. İnsanoğlu giderek doğada yaşarken elde ettiği deneyimleri, bilgileri unutmaya doğaya yabancılaşmaya başladı. Binlerce yıl içinde her gün biraz daha doğadan kopan insan, özellikle son yüzyılda ve halen yaşadığımız günlerde şehirlere sıkışmış vaziyette. Üretilmiş ve doğal olmayan bu ortamda yaşayan insan, doğada rastlanmayan bazı olgularla karşılaşmaya başladı. Nedir bunlar? Stres, iş yorgunluğu, beyin ve göz yorgunluğu, giderek kendini dinleyememe.
IMG_1056.JPG görüntüleniyor

Şimdi insanoğlu doğaya yabancı. Sormak gerek kaçımız herhangi bir çağdaş donanıma sahip olmadan doğada birkaç gün yaşayabilir? Hangi ağaçları ve bitkileri tanıyoruz? Doğada yenecek bitkileri nasıl bulabiliriz ve ayırt edebiliriz? Yönümüzü nasıl bulabiliriz? Gökyüzüne bakarak havanın nasıl olacağını tahmin edebilirmiyiz? İşte bütün bunlar yıllar içinde kaybettiğimiz melekelerimiz. Elbette çağdaş yaşam devam ettiği sürece belki bunların bir kısmına hiç ihtiyacımız olmayacak. Ama şehir yaşamında psikolojik sağlığımızı nasıl koruyacağız?
Bütün bunları düşünen bazı insanlar dünyanın bir çok yöresinde fırsat buldukça doğaya açılıp, doğada yaşam deneyimleri geliştirmeye, bu yönde bir çok aktivitelere başladı. Ankara’mızda da kesin tarihini kimse sağlıklı veremese de yaklaşık son 10 yıldır giderek artan bir doğaya yöneliş var. Pek çoğumuzun küçüklükten beri yaşadığı piknikler sanırım herkesin için yaşayan bir özlemdir. Doğada koşma, oynama, o iştahla yemekler yeme, kömürde çay demleme keyfi, gölgesi bol bir ağacın altında tatlı kestirmeler…
100_6084.JPG görüntüleniyor
Doğaya çıkış nedenleri çok farklı olsa da artık insanlar, rutin yaşamlarından bir ölçüde feragat ederek ya da vazgeçerek tatil günlerini doğada yürüyüşle geçirmeye başladı. Ülkemizde doğada yürüyüş aklımıza hemen “trekking” gelebilir. Trekking doğa sporlarının en hafif kollarından biridir. Uzun ve yorucu yürüyüş anlamına gelir. “Hiking” ise günübirlik doğa gezisi anlamına gelir. Dilimize İngilizce'den geçen "trekking" sözcüğü İngilizce'de "doğal engellerle dolu bir arazi parçasını herhangi bir ulaşım aracı kullanmaksızın yürüyerek aşmak" anlamına geliyor. Asıl anlamı ise" Güney Afrika'da kağnı ya da yaya olarak göç" demek. Her iki çeşidinin de bolca yapıldığı doğa yürüyüşlerinin bundan sonraki anlatımımızda söz edeceğimiz konular hem “Trekking”i ve hem de “Hiking”i kapsayacak.
IMG_20141221_120924.jpg görüntüleniyor
Yürüyüş rotaları genellikle deneyimli rehberler eşliğinde yapılmakta. Bugünlerde Ankara’da doğa yürüyüşü gruplarının sayısı iki elin parmaklarını aşmış durumda. Ticari olan grupların dışında deneyimli yürüyüşçülerin kendi aralarında düzenledikleri daha düşük ücretli ve kapalı (sadece tanıdıkların kabul edildiği sınırlı sayıda yürüyüşçünün olduğu) gruplar da bulunmakta. Yürüyüşlerin büyük çoğunluğu Pazar günleri yapılmakta ve olabildiğince çok insanın ortak zaman bulabilmesine olanak sağlanmakta.
100_6577.JPG görüntüleniyor
Ankara çevresinde günübirlik doğa yürüyüşleri için en önemli seçenek ve başlangıç rotalarının başında Kızılcahamam ve Gerede gelmekte. Bu bölgeler hem arazisi eğimli ve hem de yeşil ve sulak bölgeler. Yürüyüş sırasında size sürekli güzel doğa manzaraları sunan bu bölgelerde başlangıç ve bitiş noktaları farklı yüzlerce rota bulunmakta. Mamak ve Gölbaşı çıkışları ile Polatlı tarafları ise çok kıraç ve açık arazi olduğu için hemen hiç tercih edilmeyen bölgeler. Ankara’nın biraz daha dışına açılmak isterseniz, Güdül, Beypazarı, Bolu tarafları da mükemmel rotalara sahip. Ancak bu ikinci tercih bölgelerde gidiş ve dönüş yolculuk süresi daha uzun olduğundan yürüyüşler daha erken çıkışlara ve daha geç dönüşlere sebep olmakta.
En yakın rotalardan Kızılcahamam çevresinde en belli başlı rotalar ilçenin hemen üstündeki Soğuksu Milli Parkı’nı kapsayan ya park içinde başlayıp biten ya da örneğin Kızılcaören gibi e-5 kıyısındaki köylerden başlayıp Soğuksu’da biten (ya da tersi) rotalar. İlçeden biraz Gerede yönüne çıktığınızda ise Sey Hamamı gibi e-5’e yakın rotalar ya da Çerkeş yoluna sapıldığında Işık Dağı, Salın Yaylası yürüyüşleri çok beğenilen yürüyüş güzergahlarıdır. Çamkoru ve gölet ile yangın kulesi çıkışı sevimli rotalardır.
100_6588.JPG görüntüleniyor
Gerede ise tam bir yürüyüş cennetidir. Karadeniz ormanlarının bu en uç noktası muhteşem ormanları ve yaylaları ile mükemmel yürüyüşlere olanak sağlar. Örneğin Kayıkiraz yaylası, Aktaş Yangın gözlem kulesi, Hacıveli İbracık yaylaları, Otoyol tarafından Tatlar Yaylası, Greenpark çevresi, Gerede içinde Keçi Kalesi hemen akla gelen yürüyüş rotalarıdır.
IMG_1020.JPG görüntüleniyor
İlkbahar ve yaz başlangıcında canlanan doğada gezmek kadar sonbaharda doğanın uykuya hazırlanması, kışın karlı yürüyüş rotaları, yürüyüşe başladığınızda vazgeçemeyeceğiniz güzellikte gezmeler sağlayacaktır. İlkbahar ve yaz aylarında günün ışıklı bölümünün çok olması nedeniyle yürüyüş mesafeleri 14-20 kilometre arasında uzanabileceği gibi kışın 8-14 kilometrelik rotalar yeni başlayanlar için uygun mesafeler olacaktır. (Biraz ustalaştığınızda zaten size az gelecek bu mesafeleri gücünüze göre 25-30 kilometreye kadar artırabilirsiniz.) Yürüyüş sözlüğünde 2 ve 3 zorluk dereceli yürüyüşler çok kişinin rahatlıkla yapabileceği parkurlara sahiptir.
Merak edenler için yürüyüş derecelerini ve içerdiği özellikleri şöyle özetleyebiliriz;
Zorluk Derecesi 1: Yürüyüş eğimi azdır. Yükselme yani çıkış çok az yapılmaktadır. Çıkışlar 100 mt.yi geçmez. Patikalar geniştir. Toplam yürüyüş süresi 2 saati geçmez. Yürüyüşlere yeni başlayanlar ve sağlık problemleri olmayan herkes katılabilir. 

Zorluk Derecesi 2: Yürüyüş eğimi azdır. Toplamda 300 mt.yi geçmeyen hafif çıkışlar içerir. Zorluk derecesi 1 olan parkurlardan farkı genelde süresidir. Toplam yürüyüş süresi 3,5 saati geçmez. Birkaç hafif yürüyüşe katılmış herkese uygundur. 

Zorluk Derecesi 3: Yürüyüş eğimi artık artmaktadır. 500 mt.yi geçmeyen çıkışlar içerir. Daha dar patikalardan, bazen sık ormanlık alanlardan daha çarşak bölgelerden geçmek gerekebilir. Islak geçişlerde yoğunlaşmaktadır. Toplam yürüyüş süresi 5 saati geçmez. Yürüyüşler kondisyonu iyi olan ve yürüyüş deneyimi de olan herkese uygundur. 

Zorluk Derecesi 4: Yürüyüş eğimi fazlalaşmaya başlar. Çıkışlar 700 mt.yi bulmaktadır.Patikalar iyice bozuktur, bazı yerlerde yoktur. Ormanlık alan varsa daha sık olmaktadır. Daha kayalık ve çarşak arazide yol alınmaktadır. Toplam yürüyüş süresi 6,5 saati geçmez. Sportif ve kondisyonu iyi olan kişilere uygundur. 

Zorluk Derecesi 5: Yürüyüş eğimi artık zorlu ve fazladır. Çıkışlar 1000 mt.yi de geçmeye başlar. Sert yapılı, taşlık, kayalık ve patikasız alanlardan gidilmektedir. Ormanlık alanları oldukça zorludur. Islak geçişler de mevcuttur. Rehberin oldukça deneyimli olması gerekir. Toplam yürüyüş süresi 8 saati bulmaktadır. Teknik çıkışlar içermemesine rağmen bu zorluk derecesi yüksek yürüyüş sportif, tecrübeli ve kondisyonu iyi deneyimli yürüyüşçüler için uygundur. 

Zorluk Derecesi 6: Bol eğimli, çıkışları ve inişleri fazla olan, çıkışları 1500 mt. yi bulabilen, uzun süreli rota takibi gerektiren, zorlu arazi şartlarında ilerlenen yürüyüşlerdir. Gerektiğinde konaklama yani kamp yapılabilmektedir. Yürüyüş süresi 8 saat ve üzeri olmaktadır. Deneyim, dikkat, kondisyon, bilgi ve disiplin gerektirir.

Herkesi, doğayla kucaklaşmaya, doğayı tanımaya ve dost olmaya çağırıyorum. Bol yürüyüşlü günler sizlerin olsun.

Terminatör Genisys

YAZAR : Pazartesi, Haziran 29, 2015
Terminatör Genisys
 
Terminatör
Sınav ve şehir dışında olmam dolayısıyla epey bir ara vermişim ve özlemişim buraları:) Blog yazmak bağımlılık yapıyor galiba. Çünkü boşluğunu hissediyorum, yapmam gereken bir şey varmış ta yapmamışım gibi falan hissediyorum. Size de öyle oluyor mu ki?
Neyse efendim ben aslında epey bir sinema tutkunuyumdur. Eşimle bu konuda çok aynı frekansta olmadığımız için eskisi gibi sinemaya gidemiyordum ama artık  13 yaşında bir oğlum olduğu ve sinemaya benim gibi bayıldığı için daha sık gidebiliyorum. 
Geçen hafta sonu Jurassic World filmine gittik. Bugün de Terminatör filmine gittik. Jurasic World filminin fragmanını gördüğümde oğluma gayri ihtiyari "bu dinazorların da çok ekmeğini yedi film sektörü" demişim.Hatta "ekmeeeeni yedi" dedim. Oğlum buna çok güldü. Aramızda bir espiri konusu oldu bu. "Terminatör filminin de öyle mi anne?" dedi bugün bana." Kesinlikle" dedim. İlk Terminatörü izlediğimde orta okula falan gidiyordum sanırım. Oğlumun yaşlarındaydım. Yani yıllar ilerledikçe geliştirip yenilerini çekiyorlar ve biz de yine, yeniden , bıkmadan gidip izliyoruz. Terminatör Genisys'de konu , işleyiş falan hemen hemen eskiyle aynı. Sadece görsel efektler çok daha iyi tabi ki. Arnold çok yaşlanmış. Arnold Arnold'a karşı. Ama biri genç öbürü yaşlı. Arnold'ı nasıl o kadar gençleştirebilmişler ki acaba. Bilgisayarla mı yoksa estetik falan mı oldu çok merak ettim. 
Bu film de geçmişe gönderilen insan ve makineler geçmişi değiştirmiş olduğundan ilk izlediğimiz film aslında olmamış:) O geçmiş geçmemiş, değiştirilmiş. Sarah Connor 9 yaşındayken ilk Terminatör Arnold gelmiş ve onu hep korumuş. Sonra John Connor babasını gönderiyor geçmişe,annesi ölmesin, kendisi doğabilsin diye. Arnold Sarah Connor'ın babası gibi olmuş. Hatta aynı bir baba gibi kıskanıyor bile kızını. Sürekli de Kyle Reese ile ne zaman çiftleşeceklerini soruyor? Bir de 32 dişini gösterip sırıtmayı öğrenmiş ki sinemada ki herkes bu sahneler de çok güldü. 
 
Tabi o makineler de eski makineler değil artık. Çok spoiler vermemeye çalışarak anlatmaya çalışırsam eğer geçmiş değişmiş ama insanlığın sonu 2017'ye ertelenmiş sadece. Yani eninde sonunda bu robotlar dünyayı ele geçirecekler, niyeti bozmuşlar:)Ama  kahramanlarımız buna engel olacak. Bu film 3 filmlik bir serinin ilk filmiymiş. Eski adı Skynet olan robotların merkezi programın adı bu sefer Genisys olmuş. Genisys ellerimizde ki akıllı telefonlarla veya bilgisayarlarla sürekli bağlı kalıp 7/24 online olabileceğimiz bir bilgisayar programı ve insanlar bunu gönüllü olarak yapmak istiyorlar. Film dünyamızın son haline de epey bir eleştiri de bulunmuş. Herkesin elinde akıllı telefonlar ve gözleri sürekli telefonda.Kahramanlarımız geçmişten geldikleri için buna bir anlam veremiyorlar. Filmin bu sahnesinde radyo da dinlediğim bir haber geldi aklıma. Birkaç yıl önceydi "hiç bir istihbarat teşkilatının başaramadığını Facebook yaptı, İnsanlar kimliklerini, fotoğraflarını nerede olduklarını, herşeyi Facebook'ta paylaşıyorlar ve bunda bir sakınca görmüyorlar. İstihbarat teşkilatlarının artık bu konuda çalışmasına gerek kalmadı" diyordu haberde. Tokat yemiş gibi oldum haberi duyunca . Evet ya dedim gönül rızasıyla kendimizi afişe ediyoruz resmen. Hatta filmde bir sahnede polisler kahramanlarımızı sorgularken "vergi numaranız, sosyal güvenlik numaranız ve sosyal medya hesabınız yok.Bu mümkün değil, yani siz yoksunuz" diyorlar. Sosyal medya hesabınız yoksa siz de yoksunuz.Vahim bir durum aslında. 
Neyse ki filmin sonunda gene yırttık. Dünyamız 2. mahşer gününden de kurtuldu, 3.süne kadar:) Ben 3 filmlik bir seri olduğunu bilmiyordum ve çıkarken oğluma dedim ki "daha bunun çok ekmeeeeni yerler":)))))
Bugünlük te bu kadar olsun.  Filmi epey anlattım ama zaten de herkes biliyodu ya o yüzden rahattım:))))
                                                                                                          Sevgiler.............................

Konuk Yazar

YAZAR : Perşembe, Haziran 25, 2015

Merhabalar
Kısa bir tatil yaptım. Malum okullar kapandı ve "çocuklar ne olacak" sorunu yaşandı küçük çocuklu ailelerde. Ben de kızımı anneme bıraktım geldim. Biraz onunla kalıp tatil de yaptım:) Ama şimdiden onu çok özledim. Buradayken ona sürekli "Ezgi sus lütfen" diyorduk ki ben pek dememeye çalışsamda sürekli bir ses çıkardığı için zaman zaman demek zorunda kalıyorduk:( Evimizin cır cır böceği:) 
 **************************

Neyse efendim geçen haftalarda Konuk Yazar ağırlayacağımdan bahsetmiştim. İlk konuk yazarım Sevda .www.sevdadanyazilar.blogspot.com blogunun sahibesi. Bir şiir paylaşmak istemiş.Teşekkürler Sevda.

DÜŞ’ÜŞ

Ve
 az önce 
gölge düştü 
güzel düşlere...

Ve
en kötüsü

Sen
duymadın bile...


                                             Sevda/Yalova/16.05.2012

ÇOCUK EĞİTİMİ

YAZAR : Cumartesi, Haziran 20, 2015

SORUMLUYUZ

YAZAR : Çarşamba, Haziran 17, 2015

Çilemiz bitmemiş yani daha:)
Şaka bir yana son zamanlarda okuduğum bir yazıda "sadece yaptıklarımızdan değil ,yaşadıklarımızdan da biz sorumluyuz" diyordu. Bu cümlenin anlamını düşünüyorum uzun zamandır.  Yukarıda ki cümleyle beraber yorumladığımda şöyle bir sonuca vardım kendimce. Bizim gelişmemiz için , sivri yanlarını törpülememiz için ,bazen de bize ayna olmak için çıkar karşımıza bazı insanlar. Çevremizde ki insanlar bizim aynamızdır. Onlarda neyi eleştiriyor isek dönüp kendimize bakmalı "bu bende var demek ki" demeli ve onu geliştirmeye çalışmalıyız. Yeterince olgunlasmadığımız yönlerimizi fark edip düzeltmeye çalışmalıyız. Yani uzun lafın kısası "bütün deliler beni mi buluyor hep arkadaş " ya da "sizi bana sayıyla mi gonderiyorlar " demeden önce bunları düşünürsek daha yararımıza olur diyorum .
Sevgilerimle. .....

Gülse Birsel - İmam Nikahı Kararı

YAZAR : Çarşamba, Haziran 10, 2015

 Gülse Birsel -İmam Nikahı Kararı

Ne kadar üzücü bir karar . Gülse Birsel'in bu konuda ki yazısını paylaşmadan geçemedim. Sonuna kadar da hak vermemek elde değil. Yazık, çok yazık:(

İmam nikâhı kararı çapkınların sevinç gözyaşlarıyla karşılandı!


'KARAKTERSİZ BİR ERKEK OLSAM, HALAYA DURMUŞTUM'
'YÜZ BİNLERCE KADIN PAPAZI BULDU'
AYM karar verdi. Artık imam nikâhından önce resmi nikah şart değil! Gerekçe ise bir din özgürlüğü olması. Sanırım Anayasa Mahkemesi'nin aklında şu çift var: Çocuklar resmi nikâh istemiyor. Beraber yaşamak için belediye onayına ihtiyaç duymuyorlar. "Heyecanımız gider abi" filan diyorlar. Hatta kız saçını maviye boyamış, oğlanda küpe var, Cihangir'de ev tutmuşlar. Sadece manevi bir tecrübe olarak, imam nikâhı yapmak istiyorlar. Türkiye'deki bu ilginç kesişim kümesine düşen toplam 23 çift için süper bir karar bence!
Fakat şu andan itibaren, özellikle kırsal kesimde, asla resmi nikâh görmeyecek, mirastan pay alamayacak, erkeğin tek sözüyle boşanacak, çocuğunun babasını kanıtlamak zorunda kalacak, nafakayı rüyasında görecek, kuma olacakyüz binlerce kadın, tam anlamıyla papazı buldu!
'KARAKTERSİZ BİR ERKEK OLSAM, HALAYA DURMUŞTUM'

Ben çapkın ve karaktersiz bir erkek olsam, halaya durmuştum! Öyle ya. Medeni Kanun'a göre boşanırken, evli olduğun süre içinde edindiğin servetin yarısı eşine verilebiliyor. Eh madem resmi nikâh şartı kalktı, adam deli mi?
Eskiden "Biz sana güveniyoruz ama kanun var, tek başına imam nikâhı yasak" diyebilen kız tarafı, şimdi ne diyecek? Aile güçsüzse, başlık parasına muhtaçsa, beyimiz sonsuz sayıda 'eş' alabilir, sıkılınca bırakabilir ve o kadınların hukuki hiçbir hakkı olmaz! Evlenme niyeti olmayanın, zaten sevgilisiyle birlikte yaşamasına engel yok ki. Ama bir kadına "Seninle evleniyorum" diyor ve resmi nikahtan kaçıyorsan, bunun gerekçesi ne olabilir?

YAZAR : Salı, Haziran 09, 2015

Merhaba
Bloguma Konuk Yazar olmak ister misiniz? Çok sevinirim şahsen. kardelenolurum@gmail.com'a yazınızı mesaj atarsanız hemen yayınlarım . Her konuda olabilir. Bakalım ilk kim olacak? Sevgiler.........

 Misafir olun gelin bana:)

Johny Bravo

YAZAR : Pazartesi, Haziran 08, 2015
Johnny Bravo
  
Merhabalar
Ah şu benim çocuk ruhum. Bilen var mı Johny Bravo'yu? Oğlum küçükken onunla birlikte izlerdik bu çizgi filmi. Aşırı kaslı, yakışıklı,havalı ama bir türlü kız arkadaş bulamıyor ve buna bir anlam veremiyor. Çünkü özgüven patlaması var. İşte bu arkadaşın maceraları, kızlar tarafından sürekli reddedilmesi ve buna bir türlü anlam verememesi:) Onun için dünyadaki en önemli şey saçları ve kasları:)
Şimdi ben neden bahsettim Johny'den. Çünkü twitter da benim gibi bu karekteri çok seven birisi Johny Bravo nicki ile paylaşımlar yapıyor ve ben gülmekten ölüyorum bunlara. Belki siz de seversiniz diye sizinle paylaşmak istedim. Bazen görüyoruz çevremizde Johnny Bravo tarzı kız ve erkekler. 
  
Twitter da @selambenconi kimse çok başarılı bence kendisi:)
işte bazı tweetleri;

*Garson bana ordan 2 sandalye. 1'i benim, diğeri egom için.

*Ben uyandım güneş, artık doğabilirsin.

*Gerçekler acı ben tatlıyım. O zaman ben gerçek değilim? Bu kadar mükemmel bişeyin de gerçek olması imkansız zaten.

*Her genç kızın sevgilisi Johny Bravo şu an onlayn.

*Kibir benim en gözde günahım.

*Bi kendime bir de sabah uykusuna hastayım.

*Pardon bu gömleğin yakışıklılar için olanı var mı?

*Karizmanın vücut bulmuş hali oluyosun mutlusun sanıyolar.

*Benden yeterince bahsetmedik, biraz daha benden bahsedelim mi?

*Şu hayatta kadınlara verilmiş en güzel hediye benim. Selam kızlar.

*İnsanlar gözlerini kapatınca en sevdiklerini görürmüş ,ben kendimi görüyorum. Tabi ki şaşırmadım.

*Nefes alan kızlar çok güzel. Konuşan kızlar da çok güzel. Gözleri olanları saymıyorum bile:)))))))





Keyif Perisi Dergisinden

YAZAR : Pazar, Haziran 07, 2015
Merhabalar
Daha önce de bu dergiden bahsetmiştim.  Çok eğlenceli paylaşımlar oluyor sizinle paylaşmak istedim. Anısına bak kızını al sözüne bir de bu açıdan bakın .


Her Halini Sevdim.....

YAZAR : Cuma, Haziran 05, 2015
Her Halini Sevdim.....I loved it all

Günaydınlar herkese
Bu hikayeyi sizinle paylaşmadan geçemedim. Hepimizin böyle sevilmesi ve sevmesi dileklerimle......



"Kanserli eşinin fotoğraflarını çeken adam Amerikalı fotoğrafçı Angelo Merendino..

Temeli büyük bir sadakat ve aşka dayanan bir hikaye..Eşinin göğüs kanserine yakalandığını öğrendiği zaman bundan sonra geçen her anını ölümsüzleştirerek böyle bir çalışma yapmış...Ölüme ve fani bedene ölümsüz bir aşk sığdırmış..
Hayatı anlatıyor bu adam..
  
İnsanlar neler yaşıyor, bizler nelere üzülüyoruz...Sevgilisini, hayat arkadaşını gerçekten sevmiş...Öyle güzel sevmiş ki; kadının bedeninden, güzelliğinden veya kariyerinden ziyade o kadının ruhunu sevmiş...Karısı kilo aldı diye aldatan adamların, kanser hastası eşlerini yarı yolda bırakıp, uçkur peşinde gönül eğlemek için başka kadınlara giden adamların yaptığını yapmamış..Bir adamın bir kadının ruhunu nasıl seveceğini, her haliyle nasıl kabul ettiğini gözler önüne sermiş. Bir insanı sevmek nasıl olur onu anlatmış..Öyle aşkla yaşamışlar ki, içimizden geçen şeyin adı az biraz dahi acımaksa, acınacak halde olan biziz.
 
Ölümden daha kötü bir şey varsa o da ölümü beklemektir. Yaşamdan daha güzel bir şey varsa o da umut etmektir. Her ikisini de hissettirdi bana şu siyah beyaz renkler. Ölürken gülebilmek umuttur. 
Ölümü beklerken sevebilmek umuttur. Ölüme bu kadar yakınken yaşayabilmek umuttur...
 
Kimse yalnız ölmemeli, kimse...
Sevdiklerinizi ne kadar ihmal ettiğinizi, saçma sapan para, kıskançlık gibi abuk subuk nedenlerden dolayı üzdüğünüz insanları hatırlayın. Sevdiğiniz insanı yarın göremeyeceğinizi anladığınız zaman belki biraz daha anlayışlı olabilirsiniz. Hastalıklarla, felaketlerle, ölümler ile dünyada tek güzel şey sevgi ve biz kıymetini bilemiyorsak eğer sevginin, bu fotoğraflara bakıp üzülmeye de pek hakkımız yok gibi.
I loved it all..
Mezar taşında yazan cümle.
Her halini sevdim demiş..

Krill Oil - Omega 3

YAZAR : Çarşamba, Haziran 03, 2015


Krill Oil
Krill oil, en iyi balık yağı kaynağı.
Yine yeni bir şey keşfettim de size anlatmadan olmaz:)Balık yağı desteği. Besin desteklerine karşı önceleri ön yargılı olduğumdan bahsetmiştim. Her şeyin doğalından yanayım. Ancak okuduklarım ve araştırmalarım vücudumuz için gerekli her şeyi yediklerimizden alabilmenin (özellikle günümüzde) pek mümkün olmadığını gösteriyor. Mesela özellikle biz kadınların omega3'e daha fazla ihtiyacı var. Ve vücudumuzun ihtiyacı omega 3'ü yediklerimizden alabilmek için haftada 2 gün somon gibi (özellikle deniz balığı olmalı) deniz balığı yemeliyiz. Ve kızartma olmamalı mesela buharda pişmesi en sağlıklısı. Ama şahsen ben bunu yapamıyorum. Bilmem siz yapabiliyor musunuz? Bir ara rutine bindirmiştim haftada 1 gün mutlaka balık yiyorduk ama şimdi yapamıyoruz.
Son zamanlarda özellikle bahar yorgunluğu olduğunu düşündüğüm bir yorgunluk var Allah vermesin size:) Resmen yatakla aşk yaşıyorum. Ondan hiç ayrılmak istemiyorum. O da çok üzülüyor ayrılınca:) Sürekli uyuma isteği, elimi kolumu kaldıracak enerjiyi bulamama gibi bir durum söz konusu. Yürüyüşe bile gidemiyorum ki ne güzel her gün yürüyordum.
Sonra bir arkadaşımla konuşunca krill oili duydum. O ne ola ki? diyerek araştırınca çok faydalı olacağına kanaat getirerek satın aldım. Veee faydalı oldu mu? Kesinlikle evet. Kafam bile daha çok çalışıyor sanki:)
Enerjim arttı, evde orayı burayı siliyorum, süpürüyorum falan yani o derece.
Bu krill dedikleri şey bir deniz canlısı. Karidese benziyormuş ama diğer deniz ürünlerinden çok daha fazla ve kalitede omega 3 içeriyormuş. Kaslarımız, kemiklerimiz,kalbimiz,cildimiz için çok faydalı imiş. Omega 3'ün de en faydalısı, en makbulü (araştıranlar bilir) EPA ve DHA oranı en yüksek olan olduğundan ötürü krill oil de bu oran mevcut omega 3'lerden 3 kat fazla.



İlaçlar resimde görüldüğü gibi arkadaşlar. Birazdan fazla kokuyor bence. Koku hassasiyetiniz varsa yemek arasında falan yutmanız tavsiye olunur. Ama ne yapalım faydalı şeyler genelde pek lezzetli olmuyor gibi bir gerçek var.
Siz de düşünürseniz araştırıp kullanmanız tavsiye olunur. Doktora danışın mutlaka. Çünkü besin desteği de olsa ilaç sayılır.

Yazımın bundan sonrası www.krillomega3.org sitesinden alıntıdır.

1. Kalp Damar Hastalıklarını önlemede Krill Yağı ndaki fosfolipit formundaki Omega-3 oldukça faydalı etkiler göstermektedir. Omega-3’ün emilimi fosfolipitlerle olduğu zaman diğer kaynaklara nazaran çok daha etkili olmaktadır.
2. Krill Yağı ayrıca kandaki kolesterol değerini de kötü kolesterol olarak adlandırılan LDL seviyesini azaltmaktadır. Tam aksine iyi kolesterol olarak adlandırılan HDL seviyesini de arttırmaktadır.
3. .Krill Oil de bulunan fosfolipitler Romatoid Artrit için alternatif bir gıda takviyesidir.
4. Çocukluk ve ergenlik döneminde kullanılan Krill Yağı, düzgün beslenme ve yaşam tarzı faktörleri ileride meydana gelebilecek Osteoropoz (Kemik erimesi) riskini azaltmaktadır.
5. Fosfolipitler direk olarak dokuya ulaşarak kemik ve eklem rahatsızlıklarında belirtileri azaltmakta ve ciddi anlamda hastalıkları hafifletmektedir.
6. Krill Yağı aynı zamanda ateroskleroz (damar sertliği) durumuna da olumlu etki sağlamaktadır.
7. Yaşam boyu beyinde bulunan Omega-3 miktarı yağ asitleriyle beynin gelişim sürecine etki eder. Yağ asitlerinin beyne geçişi sınırlanmaktadır. Yalnızca esensiyal yağ asitleri kan-beyin engelini aşabilir. Omega-3 beyin dokusuna trigliserid olarak değil yağ asitleri olarak ulaşır. Bu sebebten dolayı, Krill Yağı nda bulunan Omega-3 yağ asitleri beyin dokusu için gerekli ve faydalı bir kaynaktır.
8. Hafıza performansını güçlendirmek ve ciddi boyutlarda demans hastalığının önüne geçmek için yeteri miktarda Krill Yağı alınması önerilmektedir.
9. ADHD (Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu) rahatsızlığı olan çocuk ve yetişkinlerin kanındaki Omega-3 seviyesi oldukça düşüktür. Krill Yağı ile alınan Omega-3 takviyesi, ADHD hastalığında ilaç ve terapi kadar etkilidir.
10. Astaksantin beyin ve sinir sistemini koruyucu etki göstermekte, kan-beyin bariyerini geçebilmektedir. Ayrıca vücudun her noktasında iç organlar ve deride de olumlu antioksidan etki göstermektedir.
11. Şubat 2011 “International Journal of Medical Sciences” dergisinde geçen bir makalede : ”Astaksantinin insanlar üzerindeki etkileri alanında yapılan çalışmalar sınırlı olmakla birlikte, yapılan araştırmalara göre güneş hasarlarına karşı koruma, kas fonksiyonu ve bu tür Parkinson,Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıkların önlenmesi üzerinde olumlu etkileri de dahil olmak üzere kuvvetli bir antioksidan olduğu belirtilmiştir.”
12. Krill yağındaki Astaksantin immün sistem (bağışıklık sistemi), anti inflamuar, anti kanserojen, kalp ve beyin damarları üzerinde koruyucu etki göstermektedir.
13. Krill yağındaki omega-3 fosfolipitleri C-reaktif protein (CRP) düzeylerini düşürerek ; anti-enflamatuar etkiler göstermektedir. ''American College of Nutrition'' dergisinde yayınlanan bir çalışmanın sonuçlarına göre Krill yağının kalbe zarar veren inflamasyonu azalttığı tespit edilmiştir. Günde 300 mg Krill yağı alan grubun CRP düzeylerinin 7 gün sonra %19.3 , 14 gün sonra %29.7 azaldığı gözlenmiştir.
14. Krill yağı enflamasyon ve artrit ağrılarını azaltıcı etki göstermektedir. ''American Journal of Nutrition'' da yayınlanan bir çalışmanın sonuçlarına göre Krill yağının kronik inflamasyon ve romatizmal belirtilere olumlu etkileri olduğu vurgulanmaktadır. Kalp damar hastalığı, romatoid artrit ve/ veya osteoartrit gibi inflamatuar koşulları tanısı almış 90 hastaya düzenli olarak verilen krill yağının sonrasında ağrılarda %28.9, sertlikte % 20.3, fonksiyonel bozulmalarda % 22.8 azalma olduğu tespit edilmiştir.
15. Krill yağındaki astaksantin göz sağlığı üzerinde olumlu etkileri olup retina bariyerinin içine nüfuz edebilen birkaç antioksidandan biridir. Farklı göz hastalıklarına karşı koruyucu etkiler göstermektedir. (Makula dejenerasyonu, Katarakt, Kistoid makula ödemi, Diyabetik retinopati, Glokom)
16. Krill yağı ciltte yaşlılık sonucunda oluşan kırışıklılara karşı azaltıcı etki göstermektedir. Dünyadaki en ünlü anti-aging uzmanı Dr. Nicholas Perricone kırışıklık ve yaşlılık lekelerini azaltmak için astaksantin içeren Krill yağının kullanımını tavsiye etmektedir.

Biz Kadınları Hiç Sevmedik

YAZAR : Pazartesi, Haziran 01, 2015
Biz kadınları hiç sevmedik! 
Saçlarını sevdik, hele bir de sarışınsa daha çok sevdikAğızlarını sevdik, hele bir de şehvetli ve dolgun ise daha çok sevdik.Göğüslerini sevdik…Bacaklarını sevdik, hele bir de sütun gibiyse bayıldık.Kalçalarını sevdik…Gerçekten güzel vücutlu ve “çıtırsa” daha çok sevdik…Her yerlerine iyice ve dikkatle baktık. Pek iyi görememiş olacağız ki bir daha baktık. Bir daha ve bir daha… Kadınların her yerlerine baktık ama gözlerine ya hiç bakmadık ya da baktığımızda çok geç olmuştu…

Son yıllarda dini motiflerden güç bulanlarımız oldu. Eh! Yozlaşan toplum ve geç gelen hatta hiç gelmeyen adalet olunca da 13-14 yaşındaki çocuklara bile dokunmaya başladık! Sapık damgası yemeyi göze alanlar bile şaşırdı çünkü sapık diye haykıran ne kadar azdı!

%45 ine duygusal şiddet uyguladık (küfür, hakaret, küçük düşürme) 

%16 sına zorla sahip olduk (ve olmaya devam ediyoruz)Benim annem, kız kardeşim, sevgili kızım yok oluyor…Yolda, arabada, televizyonda, internette onlara hep “baktık” Biz kadınlara çok dokunduk! Onlar istese de istemese de dokunduk.

Kadınlara dokunmada dünya sıralamasında üst yerlere geldik… 2009 itibariyle rakamlar oldukça “umut verici!!! “ % 40 ını sürekli dövdük
 

Tüm bunlara maruz kalan her 3 kadından biri intihara kalkıştı ama biz hiç oralı olmadık (hem bize ne değil mi? Fener ya da Cimbom maç kaybedince çok üzüldük ama kadınlar söz konusu olunca pek oralı olmadık)

% 9 una daha masum birer çocukken bile dokunduk. Ama onlar hep sustular. Çünkü konuşsalar kimse inanmazdı. “kim bilir neler yaptın ki sana tacizde ya da tecavüzde bulundu amcan ya da komşun” bu da sana ders olsun, türünden tepkiler görecekti.

Ama bu ders o kadar acıdır ki biz erkekler bilemeyiz. Bizlere sorduklarında %25 imiz “bazı durumlarda kadın dövülür” demeyi doğal bir şey gibi dile getirdik.

% 51’i erkekler ile tartışmayı bile “saygısızlık” sanıyor artık. %36’sı kendisi para kazansa bile parasını nasıl harcayacağına karar veremeyeceğine inanmış ya da inanmak zorunda kalmış. % 52’si “erkek kadından sorumludur” diyecek kadar kadınlığını unutmuş ya da unutturulmuş. % 49’u “erkek ne zaman isterse bana sahip olabilir benim itiraz hakkım olamaz” diyecek konuma gelmiş ya da getirilmiş!

Hal böyleyken kabul edelim biz kadınları kullanmayı çok sevdik. Evde, işte, siyasette, okulda kısacası her yerde… Parti kongrelerinde sözde liderler konuşurken arka fonda 3-4 kadın vardı hep. Onlardan vitrin yaptık, imaj yaptık. Başörtülü, normal türbanlı, modern türbanlı ve türbansız…

"Cennet anaların ayakları altında" diye diye büyütüldük ama anaları hep ayaklarımız altında çiğnedik, ezdik, tepikledik… 14 şubat sevgililer günü ya da anneler gününde bir kaç saat ara verdik ama sonra yine ezmeye devam ettik.

İş verirken bile onları hep düşündük! İş yerinde gözümüz gönlümüz açılsın ya da malum niyetler ile bayan eleman aranıyor ilanı vermeyi çok sevdik.

Bu ülkede kadın olmanın ne kadar zor olduğunu biz erkekler bilemeyiz. Çünkü artık konuşmuyorlar, konuşamıyorlar, konuşturulmuyorlar. 
Bu ülkenin kurucusu Atatürk 1930’lu yıllarda Türk kadınına dünyadaki birçok çağdaş ülkeden önceden hak ettiği hakları verdiğinde umutlanmıştık. Çünkü o Atatürk’tü ve Kurtuluş Savaşında bebeğinin kundağında mermi taşıyan anayı ya da cephede erkeği ile göğüs göğüse savaşan bacısını unutmamıştı. İhanet edemezdi ve etmemişti de. Ama biz ihanet ettik! Türkiye nereye gidiyor? Diye soruyor herkes birbirine.

Oysa cevap ne kadar da açık değil mi? Türkiye hızla ve şevkle karanlığa gidiyor. Hatta koşuyor…

Çünkü kadın yok oluyor, yok ediliyor…

Kadını yok olan ülkenin gideceği yol bellidir. Karanlık ve onursuz bir gelecek…

http://elmasgln.blogspot.com.tr/2015/06/biz-kadnlar-hic-sevmedik.html?showComment=1433165632761#c8560516098132679295
Blogger tarafından desteklenmektedir.