Karya Çandar / Ahmet Aksöz - Kız arkadaş ile telefon sorunu

YAZAR : Salı, Ocak 31, 2017


İnstagram da çok severek takip ettiğim ve gülmekten öldüğüm bu iki adamı sizinle tanıştırmak istiyorum. Aslında çok kişinin bildiğini düşünüyorum ama bilmeyenler için paylaşayım. Ahmet Aksöz kız arkadaşı canlandırıyor ve abartılı kız davranışlarıyla Karya Çandar'ı deli ediyor. Youtube da çok videoları var. Gülmek istiyorsanız şiddetle tavsiye ederim.

Mide Gazı Sancısına Ne İyi Gelir?

YAZAR : Pazartesi, Ocak 30, 2017

Gece saat 3 ve ben mide gazı sancisindan uyuyamadım . Tam dalmistim oysa ki ağrı ve acıyla uyandım . Öyle kötü bir his ki bu mide gazı sıkışması. Bir keresinde ölüyorum sanmıştım . Hemen de geçmiyor . Kıvrım kıvrım kivrandiriyor. İlk olarak Ezgi ye hamileyken olmuştu.  Acayip siddetliydi ve ne olduğunu anlayamamistim. Sonrasında çok sık olmamakla birlikte arada sırada oluyor. Bu sefer neden olduğunu biliyorum.  Yatmadan önce yediğim yarım portakal bütün suçlu . Tamam oldu artık çok pişmanım bir daha yapmam ama. Sonuç olarak durum bu. Ne yapmak gerekir? diye sordum google a . Zencefil çok iyi geliyormuş.  Rezene tohumu ve papatya çayı çok iyi geliyormuş.  Gaz deyince aklıma rezene gelmişti benimde ve internete bakmadan önce rezene çayı yapmıştım bile. Okuduktan sonrada cayima taze zencefil ekledim. Şimdi oturup içiyorum ve geçmesini bekliyorum. Hemen geçmiyor öyle ve yatış pozisyonundan dolayi da çok ağrıyor.  Allahım sağlığımız ne kadar önemli aslında.  Hatta önce sağlık varsa herşeyin bir anlamı var.
Bu arada kalp krizi zannedip acile başvuran  çok hasta varmış bu şikayetle. Yani o kadar kötü. Bu bilgiyi de vereyim aklınızda olsun.  Yatmaya yakın meyve yememek gerekiyor aslında . Hem gaz yapıyor hemde meyve şekerleri. Direk yağa dönüşüp depolaniyor. Zamanı geri alabilsek keşke bu hatırlanmiş bilgiyle :))))

Melania Trump Yeni Stil İkonu mu?

YAZAR : Salı, Ocak 24, 2017
Yeni stil ikonumuz belli oldu bence.  Törenden beri herkes onu konuşuyor. Melania Trump yani yeni fırst Lady.  46 yaşında ama çok hoş bir fiziği var fırst ladynin.  Bu yüzden birazda zevkliyse ve parada varsa tamamdır :))) Törende giydiği bu bebek mavisi elbise günlerdir konuşuluyor.  Çok hoş olmuş bencede. Sanki kafamızdaki başkan eşi imajına çok uygun bir tarz. 


Bu resimde açılış gecesinden . Tek kelime geliyor benim aklıma Zerafet.  Takipciniziz Melania Trump 😊😀😁

Satır Arası Mim

YAZAR : Cumartesi, Ocak 21, 2017
Sevgili arkadaşım Yurdagül yani www.dahamutluyuz.com blogunun sahibi beni mimlemiş. Teşekkür edip hemen cevaplamaya başlayayım diyorum.
bloggerkarikatür ile ilgili görsel sonucu

1-) Bugüne kadar bloguna gelmiş, seni en çok etkileyen (hayal kırıklığına uğratan ya da çok mutlu eden) yorumu paylaşır mısın ?

İlk yorumlar beni çok heyecanlandırmıştı. Pek kötü yorum almadım hatta sadece 1 tane aldım diyebilirim. Kadınlarla ilgili yazdığım bir yazıda biraz müstehcen sayılacak karikatür paylaşmıştım. O yazıma "edepsiz" diye bir yorum yazmışlar. Etkiledimi ? pek sayılmaz. Sadece kötü sayılabilecek bir yorum almanın o kadar da kötü olmadığını düşündüm:)))
bloggerkarikatür ile ilgili görsel sonucu

2-) Okuduğunda seni günlerce etkisi altına alan kitap var mıdır?Varsa hangisidir?

Holografik Evren kitabı mesela beni çok etkiledi. Düşüncelerimizden oluşturduğumuz dünya fikrini bilimsel olarak açıklamış.  Birde Nietsche Ağladığında kitabını yıllardır unutmam. İki kitap oldu ama bir sorun olmaz herhalde.
dönüm noktası karikatür ile ilgili görsel sonucu

3-) Hayatında dönüm noktası olduğuna inandığın bir gün,an ya da yıl var mı?

Anne olduğum an diyebilirim herhalde. İçimdeki anaç kadınla tanıştım ve bir başka varlık artık canımdan değerli olmuştu, birdenbire. 
Her an kararlar veririz ve ben bazen basit bile olsa farklı bir karar verseydim her şeyin ne kadar farklı olacağını düşünürüm. Yani sonsuz sayıda olasılık:))))

Bende mimliyorum o halde.
Ayna Hikayesi
Gazeteci N.G.
Meltem Sert
Küçük Mucizelerim

Bel Bölgesi Yağlanmasından Kurtulma

YAZAR : Perşembe, Ocak 19, 2017
bel bölgesi yağlanması ile ilgili görsel sonucu

Kadınların baş belası genel olarak orantısız bir şekilde kilo almaktır. Özellikle Türk kadınlarında simit denilen bel bölgesi yağlanması çok sık rastlanıyor. Profesör Doktor İbrahim Saraçoğlu "bel bölgesi yağlanmasının altında yatan sebepleri bulmadan zayıflayamazsınız" diyor ve bu sebepleri şöyle sıralıyor: 1. Polikistik Over Sendromu
2.Doğum Kontrol Hapları
3.Spiral kullanımı

bel bölgesi yağlanması karikatür ile ilgili görsel sonucu
Ben de daha öceki araştırmalardan öğrendiğim bir maddeyi eklemek istiyorum 4. İnsülin Direnci
Yani öncelikle sebebi tespit edip onu ortadan kaldırabilirsek bel bölgesi yağlanmasından kurtulabiliriz. İbrahim Saraçoğlu özellikle polikistik over için bir kür öneriyor. Soğan kürü. 

 ibrahim saraçoğlu soğan kürü ile ilgili görsel sonucu
Sabah Gazetesinden alıntıdır.

"SOĞAN KÜRÜ NASIL HAZIRLANIR?
Kürümüzü hazırlamak için ihtiyacımız olan malzemeler bir adet açık kahverengi kabuklu kuru soğan ve iki bardak klorsuz sudur. Soğanı kabukları kırmızı, mor ya da beyaz kabuklu olandan seçmemelisiniz. Bunlar yapılacak kürde etkili olmamaktadır. Sizin kullanacağınız yemeklerde kullanılan kuru soğandır. Soğanı kök ve kabuğuyla birlikte kullanacağımızdan, yıkayıp sirkeli suyun içinde bir süre bekletmelisiniz. Bu şekilde dezenfekte olmasını sağlarsınız. Suyu bir tencerenin içine koyarak, ocağın üzerinde kaynamaya bırakın. Kaynadıktan sonra kuru soğanı dört parçaya bölerek içine atın. Bu şekilde yaklaşık olarak beş dakika kadar kaynatmanız, kürü hazır hale getirecektir. Kullanıma hazır olması için biraz ılınmasını beklemelisiniz.

SOĞAN KÜRÜNÜN FAYDALARI NELERDİR?
•Kadınlarda meydana gelen çikolata kisti (endometriosis) ve miyom oluşumlarına karşı tedavi edicidir.
•Polikistik over sendromu tedavisinde faydalıdır.
•Kadınların yaşadığı adet düzensizliğini ortadan kaldırmaya oldukça etkilidir.
•Menopoz şikayetlerini azaltmak için içilmelidir.
•Vajinal akıntılarda kullanılmalıdır.
•Kıl dönmelerinde fayda sağlayacaktır.
•Hamile kalmak isteyenlerin, sorunlarına çare olacaktır.
•Ciltte çıkan iltihaplı sivilce ve aknelerde tedavi edicidir.
•İçeriğindeki sulfosid nedeniyle antibiyotik özelliğine sahiptir.
•Dolaşım sistemini düzenler.
•Bağışıklık sistemini güçlendirici etkileri bulunmaktadır.
•Vücutta meydana gelen yağlanmayı azaltacağından, zayıflamaya yardımcı olur.
•Stres giderici ve balgam söktürücü etkileri vardır.
•Prostatta oluşan iltihapları azaltıcı etkileri nedeniyle, ağrıların azalmasına yardımcıdır.
•Çiğ soğan tüketimi, yemek sonrasında kandaki total gliserit oranını düşürür.
•Sinüzit rahatsızlığının ilerlemesini önler.

SOĞAN KÜRÜ NASIL UYGULANIR?
•Soğan suyu ile hazırlanmış olan kür, sağlık sorunlarına fayda sağlaması açısından en az altı ayda bir defa 15 gün süreyle uygulanmalıdır. Bu süreyi aşmamaya dikkat edilmelidir.
•Hazırlanmış olan kürü ılık olarak tüketmelisiniz.
•Öğle ve akşam yemeklerinden on dakika önce bir bardak içmelisiniz.
•Daima içeceğiniz kür taze olarak hazırlanmalıdır.
•Kürü hazırlamak için mutlaka açık kahverengi kabuklu beyaz soğan kullanılmalıdır.
•Kullanılacak soğanların dış kabuğu kuru ve taze olması gerekir. Çimlenmiş ve köklenmiş olanlar bayattır."

Her Söze İnanmamak Zorundasınız

YAZAR : Çarşamba, Ocak 18, 2017
Merhabalar
telefon dolandırıcılığı ile ilgili görsel sonucu

Geçen sene 30 aralıkta telefon dolandırıcılığı mağduru olduğumu anlatmıştım o tarihlerdeki bir yazımda. Belki çevrenizde de aynı şekilde dolandırılan insanlar vardır ki ben yaşadığım olayı anlatınca ortamdaki herkesin ya kendisinin ya da çevresinde çok iyi tanıdığı birinin başına gelen bir olay olduğunu öğrendim. Bana yapılan dolandırıcılık senaryosu kredi kartıma sigorta yaptırdığımı ama istersem iptal edeceğimi , iptal bedelinin(söz vermişim, cayma bedeli olarak) 263 tl olduğunu eğer iptal etmezsem kredi kartımdan 1800 tl çekileceğini söylediler. Tabi ki  bende her mantıklı insan gibi "1800 tl nere 263 tl nere" diyerek 263 tl yi seçtim:))) Tamam komik ama yaşadığım esnada hiç te komik değildi. Öyle inandırıcı konuşuyorlar ki kendinizden şüpheye düşüyorsunuz. Ve en etkileyici olan da kart bilgilerinizi, adresinizi, bir bankanın bilebileceği her şeyi size söylemeleri oluyor bence. Yani ben orada inandım, bankadan aradıklarını sandım.
Bu olayı yaşadıktan sonra , yani dolandırıldığımı anladıktan sonra hissettiğim duygular öyle kötüydü ki insanın en büyük ihtiyacı olan "güvenlikte olma" ihtiyacım derin bir darbe aldı. Yani kendimi güvensiz hissettim, "bizi koruyan hiç bir şey yok, sürekli uyanık ve teyakkuzda olmalıyız" diye düşündüm. Herkesten ve herşeyden şüphe duymaya başladım.İğrenç bir histi. Ama neyse ki geçti, uzun sürmedi. Çünkü o kadar yoğun olsa bildiğin paranoyak olmak işten bile değil.
telefon dolandırıcılığı ile ilgili görsel sonucu
Neyse efendim bir yıl önceki olayı tekrar yazmamın sebebi; o dönemde suç duyurusunda bulunmuştum, onun cevabı bugün geldi. Cevabı komik buldum ve cevapta ki bir cümleyi aynen yazıyorum: "Kuşkusuz herkes ilişkilerinde dikkatli davranmak, özenli olmak, her söze inanmamak zorundadır". Yani aslında diyorlar ki "sen alıksan biz ne yapalım"😆😆😆 Güler misin, ağlar mısın? Yani koskoca profesörlerin bile kandırıldığı bir ülke burası. Hadi ben safım , onlarda mı saf? Her söze inanmayın kardeşim sizde Allah Allah......
Geçen gün bir arkadaşıma da benzer bir şey olmuş ama kartı yanında değilmiş o yüzden işlem yapamamışlar. Telefonu kapatmış. Sonrasında dolandırıcılarla konuşurken telefonunun  7 kez bir numaradan arandığını görmüş ve numarayı aramış. Numara Halkbank'ın numarasıymış ve orada çalışan bir bey demiş ki ;"hesabınızda şüpheli bir hareket gördük ve sizi uyarmak için aradığımızda telefonunuzun uzun süre meşgul olduğunu görünce telefon dolandırıcılığından şüphelendik o  yüzden sürekli aradık" "Hay Allahım" dedim "ne bankalar var". Benim olayımı Yapı Kredi bankası hiç üzerine alınmadı mesela. Fakslar çektim, telefonlar ettim. Belki de 263 tl'lik masraf ettim ama olsun "ben yandım başkası yanmasındı" derdim. Sonuç olarak bana hiç bir şekilde geri dönüş olmadı. Yani sadece sen mi varsın diyeceksiniz belki ama Halkbank için de sadece arkadaşım yok takdir edersiniz ki.
Sonuç olarak ne yapıyoruz, ilişkilerimizde özenli davranıyoruz:(koskoca insanlarsınız yani çık çık çık) ve her söze inanmıyoruz:)))))
Her an dikkatli olun şaka bir yana. Bir uygulama indirdim. Allah razı olsun kendisinden telefon çalarken uyarıyor beni "bilmem kaç kişi bunu spam olarak bildirmiş,kötü niyetli olabilir, açmak istiyor musunuz" diyor. Böylece istemediğim banka telefonlarından da kurtulmuş oluyorum. 
Yani tavsiyem siz koruyacaksınız kendinizi, önleminizi alın. Sonra benim gibi ağlamayın:))) "Peki ama benim ezilen gururum ne olacak?


Ben Bir Kadınım! | Feyza Altun | TEDxIstanbul

YAZAR : Pazartesi, Ocak 16, 2017


Avukat Feyza Altun'un bu konuşmasını çok beğendim. Duygularıma tercüman olmuş:))) İnstagramda da takip ediyormuşum sonradan fark ettim. İnstagramda da takip etmenizi tavsiye ederim.
Masallardaki mesajlar konusu özellikle kızdığım bir konuydu. Ve evliliğin kadın için ödül olarak algılanma çabası. "İlk evlilik kutsaldır, boşanmak kötüdür" derinden derinden işleniyor diyor Feyza Altun. Daha neler mi diyor? İzleyin bence:) 

Çin Seddi Filmi

YAZAR : Cumartesi, Ocak 14, 2017
çin seddi film ile ilgili görsel sonucu

Bu filmi merak ediyordum. Geçen hafta fırsat bulup gidememiştim. Oğlum arkadaşıyla gitmişti ve "seyretmesemde olurdu" diye bir yorum yapınca acaba gitmesem mi.? diye düşündüm ama bugün gittik yinede. Çünkü ben görsel efektleri güçlü film izlemeyi seviyorum sinemada. Üç boyutluydu film ve gerçekten bir görsel şölendi bence.

çin seddi film ile ilgili görsel sonucu
Çok emek verilmiş bir film olduğunu düşündüm ben. Bilgisayar efekti bile olsa çalışmış adamlar yani:))) Film Çin Seddi'nin aslında fantastik yaratıklara karşı kurulduğunu iddia ediyor. Bizde tarihten bilirdik ki Türk ve Moğol akınlarına karşı yapılmıştı . Ben anlamadım ama eşim bir sahnede ilkel kabile olarak Türklerden bahsedildiğini söyledi. 
Başrolde oynayan Mat Damon'u yaşlanmış buldum biraz. Eeee zaman kimseye torpil yapmıyor. Sanki bi  kilo almış , bi yaşlanmış. Ama bazı sahnelerde kamera hilesi midir bilmem çok fit görünüyor. Ama burnu çok güzel adamın. Film boyunca savaştığı falan için hep kirli, saç baş dağınık sahnesi daha çoktu. Çinli kadın komutan da çok hoştu bence. Hele bir sahnede resmen gözleri konuşuyordu. 
En çok hoşuma giden sahne ilk savaşa hazırlık sahnesi ve generallerinin ölümünden sonraki tören sahnesi. Binlerce feneri havaya salıverdiklerinde davullarla birlikte şarkı söyledikleri sahne müthişti bence. 

çin seddi film ile ilgili görsel sonucu

Filmin mesajı genel olarak hırsın kötü bir şey olduğuydu diyebiliriz. Mitolojik yaratıklar çok hırslı bir imparatorun sebep olduğu felaket. Konusuna gelirsek; Uzak Asya'ya barutu bulup batıya getirmek için bir kafile insandan geriye Mat Damon ve arkadaşı kalır. Bilmedikleri bir yaratık tarafından sakdırıya uğrarlar ve William:(Mat Damon) yaraığı öldürür. Bu arada William çok iyi bir okçudur. Daha sonra yola deva ettiklerinde Çin Seddinin önüne gelirler. Çin'li askerler tarafından tutuklanırlar. Yolda onlara saldıran yaratıktan bahsettiklerinde Çinliler çok ilgilenirler ve yaratığı nasıl öldürdükleri konusunda sorgulanırlar, ölümden kurtulurlar ve Çinlilerle birlikte bir anda kendilerini yaratıkların saldırısına karşı savaşırken bulurlar. Çok iyi savaştıkları için general tarafından mahkum olmaktan kurtarılırlar.
çin seddi film ile ilgili görsel sonucu

İlgili resim

Yaratıklar küçük dinozorlara benziyor. Film boyunca 3 defa yaratıklarla savaş sahnesi var. Hatta film bu savaş sahnelerinden oluşuyor neredeyse diyebiliriz. 
Ben filmi özellikle görsellik açısından çok beğendim. Çinliler dünyayı kurtarmaya çalışıyorlardı, çok şirinlerdi bence. Ama batılı kahramanlar olmadan yapabilmeleri mümkün olamaz tabiki:)))) 
Birde kadın generalle Mat Damon arasında geçen bir  konuşmada doğu ve batı felsefesinin karşılaştırması gibiydi. Kadın William'a ne için savaştığını sorduğunda "hırs ve yemek için" savaştığını söylediğinde kadın komutan "biz inancımız ve onurumuz için savaşırız" dedi. Sonra Mat Damon'a bir aydınlanma geldi:)))) Ve aslında hepimizin özünde olan özellikleri ortaya çıktı diyelim.
Sonuç olarak sevdim ben bu filmi.

Kadın Hikayeleri

YAZAR : Çarşamba, Ocak 11, 2017
cehaletin tek korkusu kadındır ile ilgili görsel sonucu
Dün otobüsle eve gelirken yanıma benden yaşça büyük hoş bir bayan oturdu. Daha doğrusu oğlum ona yer verdi. Çok memnun oldu hanımefendi ve sohbet etmeye başladık.
Küçükken bir yere gittiğimizde annem orada mutlaka birileriyle sohbet etmeye başlar, hemen muhabbeti kurardı ve bende buna çok sinir olurdum. Hastanede özellikle tanıştığı insanlarla özel şeyler konuşacak kadar samimi olmasına kızardım. Hatta o zamanlarda duyduğum bir söz vardı onu anneme söylerdim "çalı süpürgesi gibi her yere takılıyorsun anne" derdim, ergen şımarıklığıyla(ahhh kızımda bana yapmaya başladı, daha erken ama:))) Eeee bu işler sırayla Kadriye Hanımcım:))))) Neyse efendim aynı annem gibi bende hastanede, postanede, otobüste, kafede fark etmeden herkesle sohbet eder buluyorum kendimi. İnsanlarla konuşmayı seviyorum zaten de sohbeti ilk ben mi başlatıyorum, onlar mı başlatıyor , bendeki insan sevgisinin elektiriğini mi alıyorlar, yoksa mesleki bir çekiciliğim mi var bilmiyorum ama kendimi bir sohbetin ortasında buluyorum. Sanki bu durumdan şikayetçiymişim gibi oldu ama aslında hiç değilim. Hiç kimsenin karşımıza tesadüfen çıkmadığı, hepimizin birbirimize öğretecek şeyleri olduğu  inancına sahip olduğumdan bu durum bana keyif veriyor aslında.
Neyse hanımefendiyle kısa süren (yol kısaydı çünkü:)) sohbetimizde bana bahsettiği konu hakkında dünden beri düşünüyorum. Hayal bile edemiyorum anlattığı kadın hayatlarını. Yeni taşındığı bir sitede oturan komşularından bahsetti ve hiç uyum sağlayamadığından yakındı. Komşusu olan bayanlar Kızılay'ı Ulus'u hiç görmemiş, nerede olduklarını bile bilmeyen, hatta bıraksan asla yalnız gidemeyecek bayanlarmış. Babaları "sen kız çocuğusun evde otur, gezme" diyerek eve kapatıp büyütmüşler, sonra evlendiklerinde kocaları da aynı zihniyette olduğundan ve zaten kızcağızlar başka türlü bir şey görmediklerinden "kadının yeri evidir" diyerek , hep evde oturan, yalnız hiç bir yere gidemeyen insanlar olmuşlar. İşte bu hayatı hayal edemedim. Dünden beri empati yapmaya çalışıyorum ama yapamıyorum. Çünkü hayallerimiz bile yaşadıklarımızla sınırlıdır. Yani herkesi kendimiz gibi sanma eğilimimiz vardır. Herkesin kendimiz ve çevremizdeki insanlar gibi olduğunu zannederiz.
Nasıl bir insan evden çıkmadan , bağımlı olarak yaşayabilir? Bir erkek neden bir kadına bunu yapar? Hiç evden çıkmayan kadın nasıl çocuklar büyütür? Bu zincir bir yerlerde kırılamaz mı? Bu sorular kafamı kurcalıyor dünkü konuşmamızdan beri. Amacım kimsenin hayatını yargılamak değil, lütfen yanlış anlaşılmasın.
cehaletin tek korkusu kadındır ile ilgili görsel sonucu
Televizyonlar, internet bu kadar hayatımızın içindeyken, bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken insan istese de cahil kalamaz diye düşünürdüm. Ama ne hayatlar var ki görmüyoruz, bilmiyoruz. İşte bu hayatlardan bahsetmek istiyorum, tarafsız kalmaya çalışarak, yorumu size bırakarak. Kendi hayatımızdaki sorunlara o kadar odaklanıyoruz ki bazen dünyanın en büyük acısını yaşıyormuşuz gibi zannediyoruz. İşte başka hayat hikayeleri kendimize, hayatımıza dışardan bakmayı gösteriyor. Hayatımızı, hayatları sorgulamayı, üzerinde düşünmeyi öğretiyor. Bu yüzden bu hikayelerin faydalı olduğunu düşünüyorum. 
O zaman yeni hikayelerde görüşmek üzere hoşçakalın....



Ezgi'nin Çömlek Yapma Deneyimi

YAZAR : Pazartesi, Ocak 09, 2017


Yılbaşında Kapadokya'ya gittiğimizde tüm turlar gibi bizde çömlek atölyesine gittik. Ve hep yaptıkları gibi bir gönüllü istediler. Benim kızım hemen atıldı "ben, ben" diye:))) Kimseye fırsat vermedi. Zaten küçük olduğu için onu seçtiler. Sonrası videoda. Çekim biraz kötü olmuş ama eğlenceli bir video. Mekan Chez Ali Çömlek Atölyesi .
Bu arada artık çömlekler bu sistemde yapılmıyormuş. Gösteri olsun diye epey ilkel bir yöntem olan yukarıdaki yöntemle yapıyorlarmış. Yani bir ayağınla çevirip ellerinle yapma yöntemi. Oldukça zor olsa gerek.


Hayatımız Bizim Yerimize Dizayn Edildi

YAZAR : Cumartesi, Ocak 07, 2017
8 saat calışma ile ilgili görsel sonucu
www.kahvekadinkitap.com sitesinde gördüğüm bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Biraz uzun bir yazı ama okumanızı tavsiye ederim, pişman olmazsınız.Orjinali www.raptitude.com sitesinde. 



“Evet, tekrar iş dünyasındayım. Kendimi mühendislik endüstrisinde, iyi maaşlı bir pozisyonda çalışırken buldum ve yaptığım dokuz aylık geziden sonra nihayet normale dönmüş gibi hissediyorum. Gezerken görece farklı bir yaşam tarzı sürdürdüğüm için, 9-5’e anlık geçişim daha önce gözümden kaçan şeylerin daha kolay farkına varmamı sağladı.

İş teklifini aldığım andan bu yana, harcamalarım konusunda ciddi derecede özensiz davranmaya başladım. Çok değil sadece cüzdanımı çıkarmada biraz daha hızlıyım. Mesela: Yeniden pahalı kahveler almaya başladım, Yeni Zelanda’nın leziz flat white’larının (bir çeşit sütlü kahve) yanına bile yaklaşamasa ya da güneşli cafe patio’larda tadına varamasam dahi. Gezim sırasında bu harcamaları bu kadar özensiz ve ani yapmıyor, yaptığım zamansa keyfini daha çok çıkarıyordum!
Büyük ve ölçüsüz harcamalardan bahsetmiyorum. Daha ziyade küçük ölçekli, gündelik, rastgele olup aslında hayatıma pek de bir şey katmayan harcamalar sözünü ettiklerim. Maaşımın yatmasına iki hafta daha var.
Sonradan anlıyorum ki iyi maaş aldığım işlerim olduğunda bunu hep yapıyorum, boş vakitlerde “mutlulukla” harcama yapmak. Gelirim olmadan ve sırtıma çantamı alıp gezdiğim dokuz aydan sonra bu olguyu giderek daha fazla fark etmekten kendimi alamıyorum.
Bunu belli bir prestiji yeniden kazandığımı hissettiğim için yaptığımı düşünüyorum; artık belli miktarda israf etmeye yetkili, iyi maaş alan bir profesyonelim. Eleştirel düşüncenin esamesi okunmadan yapılan bir tercihle şöyle iki yirmilik çıkarınca ilginç bir güç hissi ortaya çıkıyor. Paranın gücünü, yeniden “yeşereceğini” bildiğimiz sürece, tecrübe etmek iyi hissettiriyor.
Bu yaptığım şey kesinlikle istisnai değil. Görünen o ki herkes böyle davranıyor. Aslında, belli bir zaman geçirdikten sonra normal tüketici kafa yapısına geri döndüğümü düşünüyorum.
Gezim sırasında yaptığım en hayret verici keşiflerden biri, diğer ülkeleri (buna Kanada’dan daha pahalı yerler dahil) ziyaret ederken şimdikinden çok daha az para harcamam oldu. Çok daha fazla vaktim vardı, dünyanın en güzel yerlerini ziyaret ediyordum, pek çok insanla tanışıyordum, unutamayacağım kadar güzel zaman geçirirken daha sakin ve huzurluydum ve tüm bunlar Kanada’nın en ucuz şehirlerinden birinde yaşadığım mütevazı 9-5 hayattan çok daha ucuza geldi.
Gezerken paramın karşılığını da iyi almışım gibi görünüyor, peki neden?

Gereksiz Şeyler Kültürü

Burada, -Batı’da- gereksiz harcamaya dayalı bir yaşam tarzı piyasa tarafından bilinçli olarak yaratılıp besleniyor. Her çeşit sektörden şirketler halkın özensiz harcama yapmasında pay sahibi. Bu şirketler halkın bu gündelik, mümkün olduğu zaman gerekli olup olmadığına bakılmaksızın harcama yapma alışkanlığını teşvik etmek için her fırsatı değerlendirecekler.
The Corporation / Şirket isimli belgeselde, bir pazarlama psikoloğu satışları artırmak için yararlandığı bir metottan bahsediyor. Psikoloğunun ekibi, çocuklarının oyuncaklar hakkında “dırdır etmesinin” ebeveynler üzerinde yarattığı etkiyi araştırmış. Sonuçlara göre oyuncak satışlarının % 20 ila %40’ı arası çocukların ebeveynleri üzerinde yarattığı direkt ve sözlü baskı sayesinde gerçekleşiyor. Bir diğer deyişle, çocuklar ısrar etmezse bu satışlar gerçekleşmez. Psikologlar da bu araştırmaları oyuncak şirketlerinin ürünlerini direkt olarak çocuklara pazarlamaları ve ebeveynlerine baskı yapmalarını teşvik etmeleri için kullanmışlar.
Bu pazarlama kampanyası tek başına, tamamiyle yaratılmış bir talebin karşılanması için harcanmış milyonlarca doları temsil ediyor.
“Müşterileri, sanki onlar sizin ürünlerinizi isteyip o yüzden satın alıyorlarmış gibi manipüle edebilirsiniz. Bu bir oyun.” –Lucy Hughes, “The Nag Factor / DırDır Faktörü”ün yaratıcılarından.
Bu, uzun zamandır devam etmekte olan bir olgunun sadece küçük bir örneği. Büyük şirketler milyon dolarları ürünlerinin erdemlerini ciddiyetle anlatarak değil, yüz milyonlarca insanın gereğinden çok daha fazla satın almasına ve tatminsizliklerini parayla yok etmeye çalışmasına yarayan bir kültür yaratarak elde ediyorlar.
Kendimizi neşelendirmek için, komşularımızla sidik yarıştırmak için, ileride nasıl bir yetişkin olmak istediğimize dair çocukluk tasavvurlarımızı gerçekleştirmek için, durum güncellememizi bütün dünyaya yaymak için ve satın aldığımız ürünün aslında ne kadar kullanışlı olduğu ile uzaktan yakından alakası olmayan pek çok sebep yüzünden satın alıyoruz. Bodrum katınızdaki veya garajınızdaki eşyaların kaçını kullanmadınız?
8 saat calışma ile ilgili görsel sonucu

40 Saatlik İş Haftasının Esas Sebepleri

Şirketlerin bu kültürü sürdürebilmek için kullandığı nihai yöntem, 40 saatlik iş haftasını normal yaşam tarzı olarak geliştirmek. Bu çalışma şartları altında yaşayan insanlar akşamları ve haftasonları için hayatlar inşa ediyorlar. Bu düzenleme doğal olarak bizi eğlence ve konfor için ağır harcamalar yapmaya teşvik ediyor, zira boş zamanımız oldukça kıt.
İş hayatına geri döneli sadece birkaç gün oldu ama halihazırda yaptığım sağlıklı aktivitelerin hepsi hayatımdan hemen çıktı: Yürümek, egzersiz yapmak, okumak, meditasyon yapmak ve yazı yazmak.
Bu aktivitelerin göze çarpan benzerliği ise ucuza ya da bedavaya mâl olmaları ve vakit almaları.
Aniden bir sürü param oldu ama çok az zamanım kaldı, bu da tipik bir Kuzey Amerikalı çalışanla birkaç ay önce olduğundan daha fazla ortak özellik taşıyorum demek. Yurtdışındayken günümü bir parkta dolanarak veya sahilde kitap okuyarak geçirirken iki kere düşünmeme gerek yoktu. Şimdi bu türden şeyler yapmayı düşünmem bile imkansız. Bunlardan birini bile yapmak o çok değerli haftasonu günlerimden birini alacak!
Egzersiz yapmak işten eve döndüğümde yapmak istediğim son şey. Aynı zamanda akşam yemeğinden sonra, yatağa girmeden önce ya da uyandıktan hemen sonrası için de geçerli bu durum. Yani haftaiçi bir gün için.
Bu, basit bir çözümü olan bir sorun gibi görünebilir: Az çalış, daha fazla vaktin olsun. Şimdi kazandığımdan çok daha azıyla tatmin edici bir yaşam tarzını sağlayabileceğimi kendime kanıtlamış bulunuyorum. Fakat maalesef bunu yapmak çalıştığım sektörde ve birçoğunda daha imkansıza yakın. Ya 40 saat ya da hiç. Müşterilerim ve müteahhitler standart iş günü kültürüne sıkıca bağlı, bu yüzden işverenimi ikna edebilsem dahi onlardan saat 13.00’den sonra benden bir şey istememelerini talep etmem uygulanabilir değil.
beynimiyedim 2
8 saatlik iş günü, 19. yüzyılda Sanayi Devrimi sırasında Britanya’da ortaya çıktı. Sebebi, günde 14-16 saat çalıştırılan işçilere rahat bir nefes aldırmaktı. Teknolojiler ve yöntemler karmaşıklaştıkça, tüm sektörlerdeki işçiler daha kısa zamanlarda daha çok değer üretebilmeye başladı. Bunun daha kısa işgünlerine yol açtığını düşünebilirsiniz.
Ancak sekiz saatin büyük şirketler için çok kârlı olmasının sebebi sekiz saatte yapılan iş miktarı değil (ortalama bir ofis çalışanı üç saatten az bir zamanda yapabileceği işler için sekiz saat çalışıyor), satın almaktan mutluluk duyan kitleler yaratması. Boş zamanı kısa tutmak, insanların konfor, haz ve diğer rahatlamalar için daha fazla ödemesi demek. Bu insanların TV ve reklamlarını izlemeye devam etmelerini garanti ediyor. İş dışındaki azimlerini kaybetmelerini sağlıyor.
Bizleri yorgun, keyif almaya aç, konfor ve eğlence için para vermeye istekli ve en önemlisi sahip olmadığımız şeyleri istemeye devam edecek kadar hayatımızdan memnuniyetsiz kılan bir kültürün içine itiliyoruz. Bir sürü şey satın alıyoruz, çünkü daima bir şeyler eksik gibi geliyor.
Batı ekonomileri, özellikle ABD’ninki, keyif, bağımlılık ve gereksiz harcamalar üzerine dikkatle tasarlanarak inşa edilmiş. Neşelenmek için, kendimizi ödüllendirmek için, kutlamak için, sorunlarımızı çözmek için, konumumuzu yükseltmek için ve can sıkıntısından kurtulmak için harcıyoruz. ABD’ nin tüm bu hayatlarına bir şey katmayan gereksiz çöplüğü almayı durdurduğunda ne olabileceğini hayal edebiliyor musunuz?
Ekonomi çöker ve bir daha toparlanamazdı!
ABD’ nin üzerine yazılıp çizilmiş tüm problemleri, obezite, depresyon, çevresel kirlilik ve yolsuzluk dahil; bu trilyon dolarlık ekonomiyi yaratıp koruyabilmek içindi. Bu ekonominin “sağlıklı” kalabilmesi ABD’ nin sağlıksız kalmasına bağlı. Sekiz saatlik çalışma kültürü, bugünkü sistemin insanları her sorunun çözümünün satın almaktan geçtiğine inanacağı bir tatminsizlik seviyesinde tutmasına yarayan en güçlü araç.
Parkison Yasası’nı duymuş olabilirsiniz. Bu teori, sıkça zaman yönetimine referans verilerek kulanılır; Bir işi halletmek için ne kadar zaman verilirse, o işi yapmak o kadar sürer. Eğer sadece yirmi dakikanız varsa yirmi dakikada yapabildiklerinizi görmek inanılmazdır. Ama bütün akşamı harcayabiliyorsanız, büyük ihtimalle o iş uzun sürecektir.
Çoğumuz paraya da aynı şekilde yaklaşıyor. Ne kadar fazla kazanırsak o kadar fazla harcıyoruz. Kazanmaya başladıkça birden bire daha çok harcamamız gerekmiyor; harcayabiliyorsak harcıyoruz. Aslında gelirimiz her arttığında yaşam standartlarımızı (ya da en azından harcamalarımızı arttırmaktan) yükseltmekten kaçınmamız biraz zor.
Tüm bu iğrenç sistemden kaçınıp ormanlarda yaşamaya başlamamız gerektiğini düşünmüyorum. Ancak “yüce ticaretin” bizden ne yapmamızı istediğini anlasak iyi ederiz. İdeal tüketicileri yaratabilmek için on yıllardır çalışıyorlar ve başarılı oldular. Eğer gerçekten “farklı” biri değilseniz yaşam tarzınız önceden tasarlandı.
Kusursuz tüketici memnuniyetsiz fakat umutlu, kişisel gelişimiyle ilgisiz, televizyona önemli ölçüde alışmış, tam zamanlı çalışan, fena olmayan bir gelir sağlayabilen, boş zamanlarında keyif çatabilen bir insan.
Sen bu musun?
İki hafta önce, sorsanız “kesinlikle hayır” diyebilirdim ama bundan sonra bu haftayı geçirdiğim gibi yaşayacaksam, geçmiş olsun.”

Hadi Benden Bahsedelim:)))

YAZAR : Çarşamba, Ocak 04, 2017
megaloman ile ilgili görsel sonucu

Hafta sonu geziye gittiğimizden bahsetmiştim. Gezi sırasında taş atölyesine gittik. Orada gezinirken hoş bir bayan bana "morlar çok yakışmış hanfendi" dedi. "Teşekkürler"  dedim "mor benim rengim".Sonrasında biraz sohbet ettik ve bana "sıradışısınız" dedi. Bende "sizde öylesiniz" dedim. "evet öyleyim, alçak gönüllü olamayacağım" dedi. Bende ""alçak gönüllü olma inanırlar" diye bir söz vardır olmayın tabiii:)))" dedim. Karşılıklı birbirimize iltifatlar ettik. Bu konuşmalar olurken eşim yanımdaydı. Ama ben eve gelince tekrar bu konuyu açtım o kadar mutlu hissetmişim ki kendimi eşimin yanımda olduğunu bile unutmuşum. Eşim de dedi ki "bende yanındaydım ya hayatım". Eeee dedim ne yapalım tekrar dinle:))) Hadi biraz benden bahsedelim, ne kadar özel, farklı,hoş olduğumdan falan bahsedelim" diyerek kahkahalarla güldük. 
ego ile ilgili karikatürler ile ilgili görsel sonucu
Sonra düşündüm, hepimizin en sevdiği konu kendimiziz. Hep "ben ben" diye konuşuyoruz.Kendimizden, çocuklarımızdan eşimizden bahsetmeye bayılıyoruz. Fotoğraf çektiririz ilk önce sadece kendimiz nasıl çıkmışız ona bakarız. Hepimizin derdi kendimizi özel ve önemli hissetmek. Bu yüzden bizi özel ve önemli hissettiren insanları seviyoruz, mutlu oluyoruz.
Bazen insanlar diğer insanların anlayışsız ve bencil olduğundan şikayet ettiğinde onlara "aslında kimse size karşı değil, herkes kendinden yana" derim. Yani kişisel algılamayın:)) Sizin yerinizde başkası da olsa aynı şeyi yaparlardı(yapardık belkide).

kendini beğenmiş komik ile ilgili görsel sonucu


Kapadokya Gezisi ve 2017 Yılbaşı

YAZAR : Pazartesi, Ocak 02, 2017
Görüntünün olası içeriği: gökyüzü, ağaç, açık hava ve doğa
Cumartesi sabahı saat 08:00'de Kapadokya'ya gitmek üzere yola çıktık. Oğlum uzun zamandır Kapadokya'ya gitmek istiyordu. Daha sonraki postlarda çömlek atölyesi ve taş yapım atölyesi kayıtlarını da paylaşacağım.
İlk durağımız Tuz Gölü'ydü. Acayip soğuktu ve rüzgar vardı. Göl donmamıştı ama. Burada bir eleştirimi söylemeden geçemeyeceğim. Mesela kaynağına gittiğimizde aynı ürünü neden daha pahalıya alıyoruz? Bunu anlayamıyorum ben. Yani aynı ürünleri Ankara'da daha ucuza alabiliyorken, merkezinde neden daha pahalıya satıyorlar. Sadece Türkiye'de değil bu uygulama ama anlam veremiyorum(değerli fikirlerimi de paylaştıktan sonra devam edebilirim:)))


Görüntünün olası içeriği: 4 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlar, okyanus, gökyüzü, açık hava, su ve doğa

Fix Gezi firmasıyla gittik biz , turla gittik yani. Biraz yorucu olsa da seviyorum ben turları. 

Görüntünün olası içeriği: 7 kişi, oturan insanlar, masa ve iç mekan
Türk Gecesi eğlencesiyle girdik yılbaşına. Ülkemizin çeşitli yerlerine ait dans gösterileri vardı.

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi ve iç mekan
Semah Gösterisiyle başladı gece. Karadeniz, Balkan, Ege Yöresi vb.... gibi farklı gösteriler oldu gece boyunca.
Görüntünün olası içeriği: 7 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlar, gece ve açık hava
Gece yarısına doğru bahçede kocaman bir ateş yaktılar ve havai fişek gösterileriyle yeni yıla girdik. Herşey çok güzeldi ve saf saf gönülden diledim ki 2017 de artık terör olmayacak, savaşlar olmayacak. Ama sabah uyanıp televizyonu açtığımda sanki benim gibi umut hissetmek isteyen herkese göz dağı vermek ister gibi olan terör olayını duydum. İnsan olarak doğamızda vardır birilerini bir şeyleri suçlayarak rahatlamak. 2016'ya yüklemek istedik tüm kötü olayları. Onunla birlikte bitsin istedik ama olmadı tabi. Hiç bir şey değişmedi, her şey kaldığı yerden devam ediyor. Ama ben yinede her şeye inat umutlu olmamız gerektiğini düşünüyorum. O kadar umutlu olalım ki, o kadar olumlu düşünelim ki bir güç oluşsun . Belki de mümkün olmadığını, hayalcilik olduğunu söyleyeceksiniz ama başka ne yapabiliriz ki.
Yaşadığımız son terör olayı olmasını can-ı gönülden diliyorum. 2017'nin hepimiz için çok güzel olmasını istiyorum. 

Blogger tarafından desteklenmektedir.