Sadece 3 Hareketle Forma Girme

YAZAR : Perşembe, Mayıs 31, 2018

Squat ve plank. Bilmemiz ve uygulamamız gereken 2 kelime. Yaz yaklaşıyoooor. Game of Throns dizisinde ki gibi "winter is coming" ne kadar ürkütücü ise  kadınlar için de "summer is coming" o kadar ürkütücü sanırım:))) Çünkü aldığımız kiloları saklayamayacağız kalın kazakların , koyu renklerin altına. Çünkü ince giyineceğiz yazın , tüm günahlarımız:) , yediğimiz pastalar börekler çıkacak meydana.
 Sonuç olarak ne yapıyoruz ? asla kendimizi salmıyoruz. Hiç bir şey yapamazsak her gün aşağıda göstereceğim hareketleri yaparak forma giriyoruz.
Egzersizin çok olanı değil sürekli olanı makbuldür. 10 dakika olsun ama olsun hayatımızda . 
5-basit-egzersizleri-dönüştürecek-beden-just-dört hafta
1. Plank Hareketi: Hayatınızda 1 kere bile pilates yaptıysanız bu hareketi biliyor olmalısınız. Kolay görünür ama o pozisyonda durmak aslında oldukça zordur. Ama vücudumuzda çok fazla kası çalıştırdığı için olmazsa olmaz, çok faydalı bir egzersizdir. Bizim pilates hocası oldukça yavaş bir şekilde 20'ye kadar syıyor bu hareketi yaptırırken:) Yani 1- 2 dakika dursanız bile yeter.


5-basit-egzersizleri-dönüştürecek-beden-just-dört weeks3

2. Squat(çömelme) Hareketi: 
Bunu da instagram da hesabı olup ta hala bilmeyen var mıdır bilemiyorum. Bilmeyeni dövüyorlarmış bakın ona göre:)))) Çömelip kalkma hareketi . Bunu da yapabildiğiniz kadar yapmanız gerek. Her geçen gün sayıyı arttırarak devam edin:)

5-basit-egzersizleri-dönüştürecek-beden-just-dört weeks5
3. Kalça Sıkılaştırma
Bu hareket sırt, üst bacak ve kalçaları çok güzel çalıştırıyor. Hareketi yaparken üstte kalıp yukarı doğru 15'e kadar sayarak hafif hafif karnınızı ittirmeniz gerek. Sonra bir 15'lik tur daha yapın.

Dördüncü ve bonus olarak ta hazır yatar pozisyondayken küçük küçük mekik te çekin gitsin yahu. Zaten başlayana kadar zor, sonrası çorap söküğü gibi geliyor. Yaptıkça yapası geliyor insanın:)

Bir de tüyo vereyim size. Bu hareketleri her gün aynı saatte yapacağınıza söz verin ve yapmaya çalışın. Çünkü belirli zaman dilimi alışkanlık oluşması için çok önemlidir:)))

Hayat Işığım Film Yorumu

YAZAR : Çarşamba, Mayıs 30, 2018
hayat ışığım film ile ilgili görsel sonucu

Dün gece Hayat Işığım adıyla türkçeye çevrilmiş filmi izledim, Orjinal adı : The Light Between Oceans. Orjinal adından anlaşıldığı gibi bir deniz fenerinde geçiyor film. 
Savaşa katılmış ve savaş bitince kendisine Avustralya'nın ücra bir köşesinde bulunan deniz fenerinde iş bulmuş Tom ve eşinin hikayesi. Film biraz ağır ilerliyor ve uzun ama seyrettiğinize değiyor. 
Film vicdan, affetme , sevgi, aile olma vb.... gibi insana dair önemli duyguları sorguluyor. 
Başrol oyuncusu , savaş gazisi Tom'a işin zorluklarından, insanlardan tecrit edilmiş gibi yaşamanın kolay olmayacağından bahsedilince Tom özellikle insanlardan uzak olmayı seçtiğini söylüyor ve kasabadan fenere tekneyle gitmeden önce katıldığı yemekte İsabel'le tanışıyor. Birbirlerinden etkileniyorlar ama Tom gittiği için bir şey olmuyor. Bir süre sonra izine geldiğinde İsabel'le yakınlaşıyorlar. İsabel ona ailesini soruyor. Tom annesinin öldüğünü babasıyla da artık görüşmemeyi seçtiğini söylüyor. İsabel "baban sert birimiydi?" diye sorunca Tom "sert kelimesi hafif kalır" diyor. Burada aslında Tom'un sevilmemiş, bağlanmamış biri olduğunu, suçluluk hisleriyle büyüdüğünü ve cezalandırılması gerektiğini düşündüğü için kendisini insanlardan soyutladığını anlıyorsunuz(ya da ben öyle anladım:))) Burada bir parantez açarak bir açıklama yapmak istiyorum. Son zamanlarda aldığım eğitimlerde güvenli bağlanma kuramının ne kadar önemli olduğunu gördüğüm için bu film iyi denk geldi. Belki daha önce seyretseydim bu kadar net Tom'un hislerine odaklanmazdım. Algıda seçicilik olsa gerek Tom'un bütün davranışlarının altında yatan sebebin bağlanma sorunu olduğunu düşündüm film boyunca ki yanılmamışım sonlarına doğru Tom sürekli "ben o savaşta ölmeliydim, çoktan ölmeliydim , bu hayat ve mutluluğu hak etmemiştim vb...." gibi sözler söylüyor. 

hayat ışığım film ile ilgili görsel sonucu
Neyse efendim filme dönersek İsabel ve Tom evlenip fenerde insanlardan uzak yaşamaya başlıyorlar . İsabel hamile kalıyor ama düşük yapıyor. Sonra bir daha hamile kalıyor yine düşük oluyor ve İsabel yıkılıyor. Bir kaç gün sonra okyanusta bir tekne kıyıya yanaşıyor ve içinde ölü bir adamla kız bebek olduğunu görüyorlar. Ve bilin bakalım ne oluyor? İsabel bunu ihbar etmemelerini, zaten hamile olduğunu insanların bildiğini ve bu çocuğun kendi çocukları olduğuna insanları inandırmanın kolay olacağını söylüyor ve çocuğu sahiplenip, babayı gömüyorlar. İsabel çocukla gayet mutlu mutlu yaşarken Tom sürekli tedirgin ve vicdan azabı çekiyor. 
Bir süre sonra kasabaya kızlarını İsabel'in ailesiyle tanıştırmak için gittiklerinde kilisede vaftiz etmeye gidiyorlar. Tom orada bir mezarın başında ağlayan bir kadın görüyor. Kadın gittikten sonra mezara bakıyor ve mezarda "denizde kızıyla birlikte kaybolan sevgili eşim" yazdığını görünce bebeğin gerçek annesinin o kadın olduğunu anlıyor. Ve vicdan azabı daha da dayanılmaz oluyor. Çünkü bilmediğimiz bir yerlerde bizim yüzümüzden acı çeken insanlar vicdanımızı çok zorlamaz ama o kişiyi görürsek buna dayanamayız. Yani yüzüne baka baka acı çektirmek çok zordur. Tom kadına bir not bırakıyor "eşiniz öldü, kızınız yaşıyor ve emin ellerde, çok iyi bakılıyor" yazıyor notta. Sonra çok ayrıntıya girmeden anlatmam gerekirse, kadın kendini kızını bulmaya adıyor ve kadının hikayesini öğreniyoruz. 1940'lı yıllar Almanların sevilmediği, hatta nefret edildiği bu kasabada yaşayan alman bir adama kasabanın en zengin adamının kızı aşık oluyor ve evleniyorlar, babasının karşı çıkmasına rağmen. Bebekleri oluyor, ama bir akşam kasabalılar Alman olduğu için adamı taciz edince zavallı adam kızıyla kayığa binip okyanusa açılıyor ve bildiğimiz gibi Tom ve İsabel onları buluyor. 

hayat ışığım film ile ilgili görsel sonucu
Bu kadar ayrıntılı anlatmamın sebebi insan psikolojisi, vicdan muhasebesi, doğru olanı yapma isteği ve affetmeyle ilgili çok güzel anektodların olması filmde. Mesela  Alman adam ve karısı arasında, yani bebeğin gerçek anne babası arasında geçen bir sahnede , annesi kızını uyutan alman adama diyor ki "bir sürü badire atlattın, sana kötü davrandılar, ama sen hala gülümsüyorsun, mutlusun. Bunu nasıl başarıyorsun?" ve adam da filmin can alıcı cümlesini söylüyor "Sadece 1 kere affetmek yetiyor. Kin tutmak için her gün o duyguyu düşünmeli, onu beslemeli, canlı tutmalısın, çok yorucu. Affetmek en kolayı, bir kere affediyorsun ve bitiyor" .
Filmi çok anlattım sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz:))) Spoiler var evet ama neler olduğunu, sonuca nasıl bağlandığını yani can alıcı yerlerini anlatmadım. İzlemek isterseniz diye:) 
Sonuç olarak çok doğru bir bakış açısı kalıyor zihninizde affetmeye dair. Bu bilgiyle ne yaparsınız bilmem ama filmi izleyince etkileniyorsunuz. 
hayat ışığım film ile ilgili görsel sonucu

Güzel mesajlarını güzel bir şekilde anlatan hikayeleri seviyorsanız izlemelisiniz. Filmi izledikten sonra yoğun bir yazma isteği geldi , uzun zamandır yazmadığımı ve çok özlediğimi hissettim. Yazmak ta bir tür bağımlılık. Sanki paylaşmazsam öğrendiklerimi, anladıklarımı, yok olup gidecekler, boşu boşuna öğrenmiş olacağım:))) Hatta hemen paylaşmazsam önemli bazı şeyleri unutacağım.
Paylaşmak güzeldir. Sonuç olarak birileri bir şeyler anlatır, herkes kendi payına düşeni alır. Benden şimdilik bu kadar, umarım daha sık yazarım:)) Görüşmek üzere.




Taze Balık- Bir Motivasyon Hikayesi

YAZAR : Pazartesi, Mayıs 21, 2018
Bir arkadaşım göndermiş bu hikayeyi. Anlatmak istedigi seyi çok begendim ve çok doğru buldum . Ama hayvanlara yapılanları hiç sevmedim. Siz ne düşünüyorsunuz? Okuduktan sonra paylaşır mısınız?

Taze Balık..
Japonlar taze balığı hep çok sevmişlerdir. Fakat, Japon sahillerinde bol balık bulmak mümkün olmamaktadır. Talebi karşılayamayan balıkçılar, Japon nüfusu doyurabilmek için daha büyük tekneler yaptırıp, daha uzaklara açılmışlar.
Balık için uzaklara gidildikçe, geri dönmesi de daha çok vakit alır olmuştur. Dönüş bir – iki günden daha uzarsa, tutulan balıkların da tazeliği kaybolmaktadır. Japonlar tazeliği kaybolmuş balığın lezzetini sevmemişler.
Bu problemi çözebilmek için, balıkçılar teknelerine soğuk hava depoları kurdurmuşlar. Böylece istedikleri kadar uzağa gidip, tuttukları balıkları da soğuk hava deposunda dondurulmuş olarak saklayabileceklerdi.
Ancak, Japon halkı taze ile donmuş balık arasındaki lezzet farkını hissedebiliyor ve donmuş olanlara fazla para ödemek istemiyordu.
Balıkçılar bu defa, teknelerine balık akvaryumları yaptırdılar. Balıklar içeride biraz fazla sıkışacaklardı, hatta, birbirlerine çarpa çarpa biraz da aptallaşacaklardı, ama yine de canlı kalabileceklerdi.
Japon halkı, canlı olmasına rağmen bu balıkların da lezzet farkını anlayabiliyordu. Hareketsiz, uyuşmuş vaziyette günlerce yol gelen balığın, canlı, diri, hareketli taze balığa göre lezzeti yine de etkilenmişti. Balıkçılar nasıl olacak da Japonya’ya taze lezzetli balığı getirebileceklerdi? Siz olsaydınız ne yapardınız?

Hedeflerinize ulaşır ulaşmaz, mesela mükemmel bir eş buldunuz veya çok başarılı bir firmaya girdiniz, borçlarınızı ödediniz v.s. Heyecanınız kaybolmaya başlamaz mı? Yoğun çalışmanız gerekmiyorsa rahatlamaz mısınız? Lotoda büyük ikramiyeyi kazananlar parayı savurmaya başlamaz mı? Japonların taze balık probleminde oldugu gibi çözüm aslında basittir.
1950’lerde L.Ron Hubbart’ın gözlemlediği üzere “İnsanoğlu ancak hırs iddiası içinde bulunursa anormal çabalar sarfeder.” Ne kadar akıllı, uzman, inatçı iseniz, iyi bir problemle uğraşmaktan o kadar zevk alırsınız.
Problem sizi ne kadar zorluyorsa ve siz onu adım adım çözebiliyorsanız, bundan da o derece mutluluk ve heyecan duyarsınız ve enerji dolu, canlı, ayakta kalırsınız.

Japonlar, balıkları yine teknelerindeki akvaryumlarda tuttular, ancak içine küçük bir de köpekbalığı attılar.
Bir miktar balık köpekbalığı tarafından yutulmuştu; ama geride kalanlar son derece hareketli ve taze idiler.
Buradan da görüleceği üzere problemlerden uzaklaşmaktansa içine atlamak, boğuşmak ve onları yenmek gerekir. Probleminiz çok ve çeşitli olabilir.
Ümitsiz olmayın. Onları tanıyın, organize edin, kararlı olun, daha çok bilgi ve yardım desteği ile onlarla savaşın. Beyninize bir köpekbalığı atın ve nelere ulaşabileceğinizi görün…

Blog Muhasebesi Mimi

YAZAR : Perşembe, Mayıs 17, 2018
blog muhasebesi ile ilgili görsel sonucu


Blog dünyasına girdiğimden beri severek takip ettiğim, artık kendisini arkadaş gibi gördüğüm www.metebilge.blogspot.com blogunun sahibi sevgili Handan  beni mimlemiş. Mim etkinliğini de Blogcu Sultan başlatmış. Handan'ın mimini okumak isterseniz tık tık.
blog karikatür ile ilgili görsel sonucu 
BLOG ALEMİNE NASIL GİRDİN?

İlk olarak gazetede gördüm yıllar önce blogları ama o zamanlarda çok ilgimi çekmesine rağmen başlamadım. Bir kaç blog açıp bir iki yazıp bıraktığım oldu. Ama  son 4.5 yıldır düzenli  yazıyorum. Epey beklemişim , hatta çevremde el işi yapan bir  kaç arkadaşıma blog açıp , nasıl paylaşım yapacaklarını öğretmiştim. Sonra onlardan birinin ısrarı ile açtım blogumu. Ne yazacağım, nasıl yazacağım ki derken baktım yıllar geçmiş yazıyorum işte:)
 blog muhasebesi ile ilgili görsel sonucu
HANGİ BLOG SANA İLHAM OLDU?

Larenciel , Mavianne, sade ve derin , Handan aklıma gelen bir kaç tanesi:)))

BLOGA YAZDIĞIN İLK YAZI İLE SON YAZI ARASINDA FARK VAR MI?

İlk yazılarda daha gerginmişim:) okurken öyle hissediyorum mesela şimdi. Son yazılarda daha rahatım. Yani zamanla rahatlamış yazım tarzım.

YAKIN ÇEVRENDEKİ İNSANLAR BLOGUNU BİLİYOR MU?

Biliyorlar, o yüzden rahat dedikodu yapamıyorum:))) Yani okuma ihtimali olduğu için üstü kapalı değiniyorum bazı şeylere:)  Gerçek isimleri değiştiriyorum genelde ama insanların tepkileri belli olmuyor işte.
blog karikatür ile ilgili görsel sonucu 

BLOG YAZMAK YAŞANTINA NE KATTI YA DA ÇIKARTTI?

İlk yorumlar geldiğinde, insanlarla etkileşime başladığımda kendini gerçekleştirme şekli diye düşündüm. Sosyal medyadan daha kalıcı geliyor bana blog alemi. Daha vefalı bir yer sanki. Hiç karşılaşma ihtimalim olmayan aynı frekanstaki insanlarla arkadaş oldum mesela. Paylaştım, güzel tepkilerle karşılaştım, mutlu oldum. Bir yere gittiğimde, farklı bir şey yaşadığımda, ya da kısacası yaşadığım her olayda "bunu blogta nasıl anlatırım" diye düşünmeye başladım bir ara. Hayata farklı bir pencereden bakmamı sağladı diyebilirim.
Yaşantımdan bir şey çıkartmadı, sadece eşim ve çocuklar bazen bloglara bizden daha çok vakit ayırıyorsun diyorlar. Cep telefonundan fırsat buldukça blog okuyorum, o yüzden vakit alıyor diyebilirim.

ŞUAN BU MİM YAYINI İLE BİRLİKTE BLOGUNDA KAÇ YAZI VAR VE KAÇ SAYFA GÖRÜNTÜLENMEN VAR?
1022 yazım (taslaklarla birlikte ki taslaklar 50 tane falandır. O yüzden diyebilirim ki 970 civarı yazım var)  ve bugüne kadar 746.000 sayfa görüntülenmem var.



Benim yazacaklarım bu kadar. Şimdi geelelim kimleri mimlediğime;









Leslie İle Zayıflama

YAZAR : Salı, Mayıs 08, 2018
leslie ile zayıflama ile ilgili görsel sonucu

Geçen hafta sonu katıldığım bir etkinlikte profesyonel fotoğrafçı tek tek fotoğrafımızı çekti. Dün akşam da o fotoğrafları bana gönderdiler. Gördüğümden beri bunalımdayım. Fotoğrafı gösterip bütün eş, dost , akrabaya "gerçekten bu kadar şişman mıyım?" diye soruyorum:)))) Üzülmeyeyim diye midir? bilmem ama genel olarak hepsi "kesinlikle değilsin" dedi. Bir tek kocam "neyse o çıkmış fotoğrafta" dedi, onu da 8 yerinden bıçakladım:))))) 
Sonuç olarak gene yaz geliyor olması dolayısıyla ve  ufak tefek dikkat etmelerle, arada sırada spor yapmalarla zayıflayamadığımı görünce planlı , programlı ve sıkı bir egzersiz-diyet programına başladım yine yeniden:)))
Hep yürüyüş yapıp zayıflayamadığımdan şikayet ederdim ama anladım ki yürüyüşü bırakınca kilomu yürüyüş sayesinde koruyormuşum. Yani kilo almamı engelliyormuş. 
İlgili resim

Neyse efendim hayırsever bir arkadaşımın:))) tavsiyesi ile Leslie ile 3 mil ( 1 mile ve 5 mile de var) ile tanıştım ve dün akşam başladım . Leslie ile ilgili öğrendiklerimi de sizinle paylaşmak istedim, çünkü bende hayırsever bir arkadaşım:)))
Leslie ile 3 mile programını evinizin salonunda yapabilirsiniz. Yani geniş bir alana ihtiyacınız yok. Ağırlıklı olarak yürüyüş yapılıyor, ama zaman zaman basit aerobik egzersizleri de yapıyor Leslie. 1 1 mil 1,6 km ye tekabül ediyor yani 3 mil yaptığınızda 4,8 km yürümüş oluyorsunuz. Yaklaşık 300 kalori yakıyormuşsunuz. Yaparken kesinlikle su gibi oluyorsunuz. Yani basit gibi görünüyor ama epey terletiyor. 
leslie ile zayıflama before after ile ilgili görsel sonucu
İnternette yapılan yorumlarda ayda 3-5 kilo verilebildiğini, hatta yemeden kısmadan bile kilo vermenin mümkün olduğu yazıyor. Ne güzel haber değil mi? Hatta instagram paylaşımımın altına bir arkadaşım Leslie ile yürüyerek 3 ayda 15 kilo verdiğini yazmış. Hiç bana söylememişti hain arkadaşım:))) Ama o birde akşam yemeği olarak yoğurt, salata, cacık falan yemiş birde. 
Leslie Amerika'da stüdyosunda yaptırdığı egzersizlerle çok sayıda insana kilo verdirmiş. Birgün dersi kaçıran bir bayan "keşke videoya çekseydiniz hocam" deyince ampul yanmış bir anda:))) DVD'leri ve youtube'da bir sürü videosu var. Bazı bayanlar dizi izlerken kenarda Leslie ile yürüyüş yaptıklarını yazmışlar. İyi fikir, en kısa zamanda deneyeceğim. 
Sonuç olarak Leslie'den allah razı olsun diyorum ben daha zayıflamadan, bir de zayıflarsam artık ona ne dualar ederim ne dualar ederim :))))
Hadi kızlar artık bahane yok. Spor salonuna gidemiyorum, evimde koşu bandım yok vb.... gibi bahanelere sığınmıyoruz artık. Hiç bir şeye ihtiyacımız yok. Leslie ile yürüyoruz.

Gerçek Tıp - Buğday Filizinin Faydaları

YAZAR : Pazartesi, Mayıs 07, 2018

Bir süredir D&R raflarında görüp çok ilgimi çeken "Gerçek Tıp - Yitik Şifanın İzinde" kitabından bir alıntı paylaşmak istiyorum sizlerle. Son dönem pek çok yerde de karşıma çıkan buğday filizleri ile ilgili. Saçların artması ve canlanmasından mide rahatsızlıklarına, kansızlığa ve sinir sistemi rahatsızlıklarına kadar pek çok şeye iyi geldiği anlatılıyor kitabında. Nasıl tüketilmesi gerektiğine gelince; 

!!!BİR ŞİFA KAYNAĞI OLARAK BUĞDAY!!!

*Bir miktar kabuklu buğday veya arpa (kırık olanlar ayıklanır) yıkanır ve ıslatılır. 1-3 saat suda bekledikten  sonra süzülerek üzerine ıslak bez kapatılır. Karanlık ve ılık bir yere konur. 24 saat sonra filizlenen buğday ( veya arpa) yıkanarak bal ile aç karna 2-3 çorba kaşığı yenir. Saçların güçlenmesini, çoğalmasını, parlamasını ve uzamasını sağlar. Adeti düzenler, cildin rengini açar, sivilceleri yok eder, sıkıntıyı giderir. Sinirsel hastalıklara, mide, bağırsaklar, böbrekler, karaciğer ve yaralara şifadır. KAN ÜRETİMİNİ düzeltir, bağışıklık sistemini güçlendirir, hormonal dengeyi sağlar.

*3-5 gün beklediğinde epeyce uzayan buğday filizleri, geçmeyen yaralar için mükemmel bir ilaçtır. Çimlenmiş buğday, filizleri ile beraber dövülür, temiz bir bez içine yerleştirilerek yaraya konur. Bu merhem günde 2 defa değiştirilir. En eski ve derin yaralar bile kısa zamanda kapanır.

!!!!!Çimlenmiş buğdayın bu kadar etkili ve şifalı olmasının sebebi oğulcuk oluşumu ile birlikte ortaya çıkan enzimlerdir.!!!!!
Şifa olsun inşallah.....
Kaynak: Aidin Salih, Gerçek Tıp, sayfa 87

İyi Evliliğin Formülü: 5S+1İ

YAZAR : Perşembe, Mayıs 03, 2018
Bugün sizlerle yine bir Ayşe Arman röportajı paylaşmak istiyorum. Ben de röportaj yapsam onun yaptığı kişilerle yapmak isterdim :) Bu sefer "Ergen Erkekler Yalnız Kadınlar" kitabının yazarı Aynur Tartan'la röportaj yapmış. Aynur Tartan'ın söylediklerine hak vermemek mümkün değil. İsterseniz okuyup siz karar verin.
Dünya renklisi bir kadın. İzmirli bir kere. Başka türlüsü mümkün değil. İzmirli kadınlar ayrı bir gezegende yaşıyorlar gibi. “Dişi enerjisi” tavan onlarda.
Benim için Aynur Tartan da öyle. Zeki, çevik, güzel, hızlı, pratik, tatlı, girişken, esprili, komik... Bir elinde on marifet. Kimimiz onu televizyondaki kültür ve yemek ağırlıklı programlardan ve kitaplarından, kimimiz de Hürriyet’teki köşesinden tanıyoruz. Yeni bir kitabı daha çıktı. Bu sefer evlilikleri ve ilişkileri ameliyat masasına yatırmış. Ama farklı bir yöntem izlemiş. Kitapta hem evli bir çiftin hayatına tanık oluyorsunuz hem de sorunlar baş gösterdiğinde Aynur mikrofonu 4 uzmana yöneltiyor, onların görüşlerini okuyorsunuz.
O tespitlerden pek çok şey öğrendim. Kitaba hâkim duygu şu: Erkekler, yaşları ne olursa olsun hiç büyümüyorlar, hep ergen kalıyorlar!!!
İyi evliliğin formülü: 5S+1İ
Vaaay Aynur, yapmışsın yapacağını: “Ergen Erkekler Yalnız Kadınlar.” Su gibi akıyor, insan elinden bırakamıyor... Nereden çıktı bu kitap?
Eşimden, dostumdan, çevremden... Kısacası, hayatın içinden çıktı! Ben hayatın mutfakta geçtiğine inanırım.
O yüzden de erkekleri, kadın-erkek ilişkilerini, evlilikleri ve hayata dair ne varsa hepsini bir tencereye koydum, kaynattım. Gazetedeki köşe yazılarımdan da bir tutam ilham ekleyince, ortaya Kumru ile Şevket’in hikâyesi çıktı.
Çok sıkı da tespitler var. Erkeklerin hep ergen kaldığını iddia ediyorsun, bir türlü büyüyemediklerini, yetişkin olamadıklarını... Neden?
BİZİM YÜZÜMÜZDEN! KADINLAR ERKEKLEŞTİ
Nasıl yani?
Toplum, kültür, anneler-babalar, aileler ve tabii ki biz kadınlar... Hepimizin yüzünden. Hepimizin rolü büyük. “Oğlandır oktur, her evde yoktur”... “Oğlan olsun deli olsun, ekmek olsun, kuru olsun...” Anneyken, “aslan oğlum”, “paşa oğlum”, “koçum benim” diye büyütüyoruz. Flörtte, ilişkide, evlilikte de “ilgili olmak”la, “anne olmayı” karıştırıyoruz. Onların yapması gereken her şeyi, tüm rolleri üstleniyoruz. E tabi büyüyemiyor, olgunlaşamıyor, ergenlikten çıkamıyor zavallılar!
Ne dersin kadın- erkek rolleri de değişti mi? Bunun da etkisi olabilir mi?
Elbette! Kadınlar erkekleşti. “Aman sen dur, ben yapayım”, “aman sen dur, ben çalışayım”, “aman sen dur, ben para kazanayım”... Çocuk da yaparım, kariyer de yaparım, seyahate de çıkarım derken hepimizin elinde nur topu gibi ergenler! Elimizde patladı o ergenler! Kadının rolü, gücü arttıkça erkeklere, hepten bir rehavet geldi. Eril yönleri azaldıkça, ergenlik tavan yaptı. Ama sakın yanlış anlama, tabii ki, biz kadınlar hep güçlü, tam güçlü olalım. Hele bizim gibi kadınların hep ikinci planda olduğu ve zulüm gördüğü bir ülkede. Ayaklarımızın üzerinde duralım, bağımsız olalım ama rolleri de karıştırmayalım. Çünkü sonrası yalnızlık, daha az ilgi ve daha az değer...
ERKEKLERİN YÜZDE 80’İ HEP ERGEN KALIYOR
- Peki senin ailende, kadın-erkek rolleri nasıldı?
Annem ev hanımıydı. Çalışmayan bir kadındı. Ama bu, annemin güçsüz veya ayakları üzerinde durmadığı anlamına gelmiyordu. Aksine, anaerkil bir ailede, kalabalık, çoksesli, çokrenkli bir evde büyüdüm. Yuvayı yapan da çekip çeviren de annemdi. Ve asla yalnız, ezilen, yönetilen bir kadın olmadı. Çünkü sorumluluklar paylaşılmıştı. Sevgi vardı, saygı vardı, sadakat vardı, sabır ve sorumluluk vardı...
- Sence toplumdaki erkeklerin yüzde kaçı, bahsettiğin o “ergen” tanımına giriyor?
Erkeklerin yüzde 80’i ergen! Bu, sadece benim değil, kitaptaki uzmanların da görüşü! Geriye kalan yüzde 20, hayatın, evin, evliliğin, eşin, çocukların sorumluluklarını omuzlayabilen, olgun, durgun, engin, hazmetmiş ve mayası güzel erkekler.
Peki senin kurduğun ailede durum ne? Eşin Hakan Tartan, İzmir milletvekilliği yaptı, eski Konak Belediye Başkanı. O da mı ergen?
Politikacı eşi olmak böyle bir şey galiba, cevabım biraz politik olacak Ayşeciğim. Şöyle diyeyim: Kayınvalidemin ve annemin doğurduklarıyla benim doğurduğum yüzde 20’nin içinde!
- Kitapta Şevket, Kumru’yu aldatıyor. Daha genç ama kendi karısına göre daha güçsüz bir kadınla. Kadınlar, güçlendikçe erkekleri korkutuyor mu?
Yüzde yüz! Hem yanlarında güçlü bir kadın olsun istiyorlar hem de o güçlü kadını taşıyamıyorlar! Ve n’apıyorlar? Rahatça hükmedebilecekleri, kendilerine hayran, sırtlarını sıvazlayacak bir kadına gidiyorlar. Çünkü o kadınların da en çok beslendiği şey, karşı tarafın etiketi, makamı, ekonomik gücü. Bir nevi danışıklı dövüş yani...
- Sence bir kadın aldatılmayı atlatabilir mi?
Aldatılmak, her iki taraf için de travmatik bir durum. Sadece evlilikte değil, insan ilişkilerinde, iş ilişkilerinde ve hayatın her alanında bu böyle. Ama uzmanların dediğine göre, profesyonel destek alındığında tabii ki atlatılabilir.
- Bir erkek neden aldatır?
Ego tatmini... Takdir edilme, sırt sıvazlanması, hükmetme isteği... Cinsellik... Bunlar liste başı. Bazen kendisi bile sebebini bilmeyebilir.
KADINLIĞINI UNUTAN GÜÇLÜ AMA YALNIZ KADINLAR!
- Peki kadınlar? Onlar neden daha yalnız?
Kadınların yalnızlığının nedeni de ergen erkekler. Hiçbir şeyle mutlu olamamak, tatmin olmamak, daldan dala atlamak, sürekli tüketmek, hayatın yükünü üstlenmemek... Tipik ergen davranışları. Erkeklerin de davranış modeli bundan farklı değil. İşin içine ihanet, iflas, hastalık, depresyon, menopoz, andropoz, loğusalık ya da ölüm girince de en önden koşa koşa gidiyor zavallılar! Sonuç? Kadınlığını unutan güçlü ama yalnız kadınlar!
- Kitabı yazarken uzmanlardan görüşler aldın. Vardığın sonuç ne? Mutlu ilişkinin, evliliğin sırrı nedir?
Valla Ayşeciğim, bugün çoğu evliliğin beyin ölümü gerçekleşmiş! Fişe takılı süren, sürdürülen evlilikler bunlar. İşin püf noktası 5S + 1İ formülü...
- Nedir o?
Saygı, sorumluluk, seks, sohbet, sosyallik ve ilgi...  Bunu karşılıklı sürdürebilen evlilikler sağlıklı yürüyor.
Blogger tarafından desteklenmektedir.