Kendine Güvenli Çocuk?

YAZAR : Salı, Mayıs 31, 2016
Aşağıda okuduğum makaleyi sizinle paylaşmadan önce kendi yaptığım bir hatayı itiraf etmek istiyorum. Oğlumun geçen yılki Din Dersi Öğretmeni dersi anlatırken çok yazı yazdırdığı için oğlum onu pek sevmiyordu ve bana bunu sürekli söylüyordu. Bende her öğretmeninin tarzının farklı olduğunu falan anlatıyordum. Oğlum bir gün eve geldiğinde öğretmen  derste yazı yazdırırken aralarında bir tartışma geçtiğini anlattı. Ama çok önemsiz bir şeymiş gibi anlattı ve kendisinin saygısız davranmadığını söyledi. Birkaç gün sonra  Veli Toplantısı'na gittiğimde Din dersi öğretmeni benimle konuşmak istedi ve konuşmaya başlayınca oğlumun kendisine "siz hiç iyi bir öğretmen değilsiniz, anneme söyleyeceğim sizi okuldan attırsın" dediğini söyleyince başımdan aşağı kaynar sular döküldü.(Özel okul olduğu için attırabileceğimi düşünmüş olacak) Tabi kadıncağızdan nasıl özür dileyeceğimi bilemedim. Sonra kendimle yüzleştim Nerede hata yaptın? dedim. Kendine güvenli ve kendini ifade eden bir çocuk yetiştirmeye çalışırken ukala, küstah bir çocuk mu yetiştiriyorsun? diye sorguladım kendimi. Amacımız çocuklarımızı hayata hazırlamak olmalı, onların yerine önlerine çıkan engelleri kaldırmak değil. 
Şimdi günah çıkarttığıma göre artık yazıyı paylaşabilirim:))))
ÇOCUKLARIMIZI GÜÇSÜZLEŞTİRİYOR MUYUZ?

Üniversiteye yeni başlayan bir kız öğrenci, ilk sınavından düşük bir not alınca sınıfta ciddi bir sinir krizi geçirdi. Hıçkırıklar içinde annesine telefon açıp derhal profesörle konuşmasını istedi. Elbette profesör görüşmeyi reddetti. Başka bir anne çocuğunun iş görüşmesine onunla birlikte katıldı, sonra da işe niye alınmadığını merak etti.
Büyük bir işveren, bir iş görüşmesine gelen adayın kendilerine işe 18 ay içinde başlayabileceğini söylediğini belirtti. Karşısındaki işverenin bulunduğu yere gelmesi için 20 senedir çalıştığı aklının ucuna bile gelmemişti belki de.
Tüm bunlar kulağa çılgınca geliyor değil mi?
“Çok üzücü ama bu hikayelerin hepsi doğru” diyor Growing Leaders ( Liderler Yetişiyor) organizasyonunun kurucu başkanı Tim Elmore. “1990′lardan sonra doğan çocuklar , “anlık haz” çağında büyüdüler. iPhone’lar, iPad’ler, anlık mesajlaşmalar ve bilgiye hemen ulaşım, sürekli parmaklarının ucunda bulunuyor” diyor Elmore. “Okuldaki notlarını kendi çabalarıyla değil, anne babalarının “pazarlıkları” sonucunda elde ediyorlar. Küçücük şeyler başardıklarında övgüye boğuluyorlar. Yüzlerce Facebook ve Twitter arkadaşları var, ama gerçek hayatta pek fazla arkadaşları bulunmuyor.”
Bu gidişatı durdurmak amacıyla Growing Leaders organizasyonu, ulusal ve uluslararası 5000 devlet okulu, üniversite, belediye organizasyonu, spor takımı ve kurumla çalışarak gençlerin liderlere dönüşmelerine yardım ediyor. “Üç kez evlenip sayısız iş girişiminde başarısızlığa uğramadan önce kendilerinde eksik olan şeyleri onlara vermek istiyoruz.”
Peki ama anne babalar neden çocuklarına özgüveni öğreten ebeveynlikten, ne pahasına olursa olsun çocuklarını korumak isteyen helikopter ebeveynliğe geçiş yaptılar?
Belki de her şey anne babaların çocuklarının yaşamlarının her alanındaki güvenlik konusunda obsesif bir hale gelmeleriyle başladı. Dışarıda oyun oynamalarına izin vermek yerine çocuklarının tüm boş vakitlerini organize ettikleri aktivitelerle doldurmaya başladılar. Çocuklarının ödevlerini yaptılar, okulda hem öğretmenleriyle hem de arkadaşlarıyla yaşadıkları sorunları çözdüler ve ufacık şeyler için çocuklarına ödüller dağıttılar.
“Bu iyi niyetli ‘sen özelsin’ mesajları, bize pek de olumlu olarak geri dönmedi” diyor Elmore. “Onları geleceğe hazırlamak yerine onları korumaya adadık kendimizi. Düşmelerine, başarısızlığa uğramalarına ve korkmalarına izin vermedik. Problem şu ki, eğer çocuklar küçük yaşlarda, mesela parklardaki parmaklıklara tırmanmak ve düşmek gibi risklere bile girmezlerse, 29 yaşında atacakları her yeni adımda korku duyarlar.”
Psikologlar ve psikiyatristler giderek daha fazla genç insanın orta yaş bunalımı yaşadığını ve çok daha fazla klinik depresyon vakaları gördüklerini söylüyor. Bunun sebebi nedir? Genç insanlar, psikologlara ve psikiyatristlere henüz milyonlar kazanamadıklarını ya da mükemmel eşlerini bulamadıklarını anlatıyor.
Öğretmenler, koçlar ve yöneticiler, yeni neslin her şeye çok kısa süreler odaklanabildiğinden, içselden çok dışsal motivasyona ihtiyaç duyduklarından şikayet ediyor. Growing Leaders organizasyonunun amacı bu trendi tersine çevirmek ve gençlerin daha yaratıcı ve kendi kendini motive edebilen insanlar olmalarına yardım ederek kendilerine güvenmelerini ve dışsal motivasyona ihtiyaç duymamalarını sağlamak.
Aile psikoloğu John Rosemond da aynı fikirde. Rosemond, ödülün genellikle geri teperek beklenenden tam tersi bir etki yarattığını gösteren araştırmalar olduğunu vurguluyor. Öfkeli bir çocuk kısa süreliğine öfkeli olmadığı için ödüllendirildiğinde, ödüllerin gelmeye devam etmesi için kötü davranışını tekrar etmeye meyilli oluyor.

Nerede hata yaptık?

• Çocuklarımıza büyük hayaller kurmalarını söyledik ve şimdi her küçük eylem onlara önemsiz görünüyor. Oysa çocuklar sürekli dünyayı yerinden oynatamaz. Her ne kadar ilerleme gibi görünmese de küçük, ilk adımlar atmayı da öğrenmeliler. “Anlık şöhret” getirmeyen hiçbir şey onlar için yeterince iyi değil. “Onlara, harika şeyler yapmanın küçük hedefleri başarmakla başladığını anlatmamızın zamanı geldi” diyor Elmore.
• Çocuklarımıza özel olduklarını söyledik, üstelik ortada hiçbir sebep yokken. Mükemmel karakter özellikleri ya da beceriler göstermeseler de söyledik ve şimdi herkesten özel ilgi bekliyorlar. Problem şu ki, çocuklar özel olmak için özel bir şey yapmalarına gerek olmadığını sanıyorlar.
• Çocuklarımıza her türlü konforu sunduk, ancak onları hazzı erteleyemez bir duruma getirdik. Üstelik bizler de hiçbir şey için iki dakika bile sabredemez hale geldik. Ya da mesela iş yerinde işler istediğimiz gibi gitmediğinde çok çabuk sinirlenir olduk. “Artık istediğimiz şeyleri beklemenin, başkalarının isteklerine saygı göstermenin ve ‘ben’den daha büyük şeyler için bireysel arzulardan vazgeçmenin önemini öğrenme zamanı” diyor Elmore.
• Çocuklarımızın mutluluğunu en merkezi hedefimiz haline getirdik ve şimdi onlar için mutlu olmak oldukça zor. Çünkü mutluluk, anlamlı bir hayat yaşamanın bir sonucu. “Çocuklarımıza, gerçek hedefimizin, yeteneklerini, tutkularını ve yaşam amaçlarını keşfetmelerine yardımcı olmak olduğunu ve böylece onların da başkalarına yardım edebileceğini söylemeliyiz. Mutluluğun bunun bir sonucu olarak geleceğini anlatmalıyız”

Rahatsız edici çözümler:

“Çocuklarımızın 12 yaşında başarısızlığa uğramalarına izin vermeliyiz. Bu, başarısızlıklarını 42 yaşında yaşamalarından daha iyidir” diyor Elmore. Onlara, ‘istediğin her şeyi yapabilirsin’ anlayışının her zaman doğru olmadığı gerçeğini incelikli bir şekilde anlatmalıyız.”
Çocuklar hayallerini yeteneklerinin üzerine kurmayı ister. Sesi güzel olan her kız çocuğu bir gün ünlü bir şarkıcı olmayacak, küçükler takımında oynayan her sporcu büyüyünce büyükler liginde oynamayacak.
• Başlarına dert açmalarına ve sonuçlarına katlanmalarına izin vermeliyiz. Düşük not alabilirler, sorun değil. Bir dahaki sefere yüksek not almak için daha çok çalışmalılar.
• Özerklik ile sorumluluğu dengelemeliyiz. Örneğin oğlunuz arabanızı ödünç alırsa, benzin deponuzu doldurmak zorunda olsun.
• Öğretmeniyle işbirliği yapın, ama çocuğunuzun ödevlerini yapmayın. Eğer bir sınavda kötü not alırsa, sonuçlarına katlanmasına izin verin.
“Aslında işin sırrı, sertliği ve yumuşaklığı iyi dengelemekte” diyor Elmore. “Dışarıdan yumuşak görünüp içeriden sert olmalıyız. Çocuklarımızın büyüdüklerinde başarılı olmaları için henüz gençken başarısız olmalarına izin vermeliyiz.”
Yazının orjinalini okumak isterseniz tık tık.

Yiyecekleri Doğru Saklama Listesi

YAZAR : Cuma, Mayıs 27, 2016

Zayıflayamama Sebepleri - 2

YAZAR : Perşembe, Mayıs 26, 2016
Psikolojik Nedenler
1. Kendini Güvende Hissetmemek: Bu en bilinen psikolojik kökendir.   Kendini güvende hissetmeyen insanlar korunma iç güdüsüyle kilo almaya devam ederler. Dünyada daha fazla yer kaplayarak güvenli alanlarını genişletmek gibi bilinçaltı bir inançları vardır. 

2. Sosyal Yönden Sorunlu Olmak: Sosyal ilişkilerinde sorun olanlar araya mesafe koyma içgüdüsüyle  kilo alarak insanlardan uzaklaşırlar. Mesela zayıf birine sarıldığınızda bütün bedenini kucaklayabilirsiniz ama kilolu birine sarıldığınızda sadece kollarıyla temas edebilirsiniz.

3. Suçluluk Duygusuyla Yemek Yemek: Yediği her şeyden pişman olanlar, yedikten sonra kendini kötü hissedip suçluluk duyanlar kilo alırlar(Bu maddeye çok katılıyorum. Çevremde bu sebepten kilo alan çok sayıda insan var).

4. Ne Yaparsa Yapsın Zayıflayamayacağına İnananlar: "Su içsem yarıyor" diyen insanlar grubu mesela. Ve kendini gerçekleştiren kehanet gibidir bu. İstedikleri olur:(

5. Kilolu Olmakla İkincil Bir Kazancı Olanlar: İkincil kazanç kişi kendisi bile farkında değilken fayda sağladığını düşündüğü için  zayıflayamayanlar. Yani sürekli zayıflamak istediğini söyleyip bunun için hiç bir şey yapmayanlar. Bilincinde olmadan kilolu olmayı tercih edenler.Mesela kilolu insanlar daha sevimli diye düşünmek, zayıf olunca çekici olacağına inanıp erkeklerin ilgisini çekmek istememek yada karşı cinse öfke duyup zayıflamak istememek....

Daha başka psikolojik sebeplerde olabilir ama belli başlı sebepler bunlar. Sizde düşünün bir bakalım size hangisi uyuyor?

Haftanın Blogları-Kestanefiyonk-Didemika-Gizli Yetenekli

YAZAR : Salı, Mayıs 24, 2016

Bir kaç haftadır yapmadığımı fark ettim, Haftanın Blogu etkinliğini. Bende topluca yaparak telafi etmeye çalışacağım arkadaşlar. Bundan sonra 3'er 5'er seçeceğim :)))

1. Kestane Fiyonk: Blogunun sloganı "Bir kestane varmış.... bir fiyonk yokmuş....." Şu aralar pek yazmıyor ama kendisinin özellikle kitap ve film yorumlarını çok seviyorum. Haftanın Ritmi köşesini de seviyorum. Yazım tarzı, hayata bakış açısı , herşeyiyle okunası bir blog. O yüzden kendisine ödülünü takdim ediyorum:)))

2.Didemika: Onun blogunun sloganı "Didemika bir deli, bir dolu" Sloganı gibi pozitif bir blog. Herşeyden yazıyor kendisi ama ben en çok pozitif tarzına bayılıyorum. Okuduğu kitapları anlatışını okumalısınız, aslında filmleri de çok güzel anlatıyor, seveceğinize eminim. 

3. Gizli Yetenekli: Kayseri'den aramıza katılan arkadaşımız kendi blogunu "eğlence,gülmece,yaşam ve stil blogu" olarak tanımlamış. Gülmece ve eğlence konusunda kendisine çok katılıyorum çünkü yazılarını  bazen kahkahalarla bazen de sadece gülümseyerek okuyorum. Hayata eğlenceli bakışını seviyorum . Çocuklarıyla hikayeleri bana çok yakın geliyor(bana benziyor:)).

Zayıflayamama Sebepleri-1

YAZAR : Pazartesi, Mayıs 23, 2016
Ne yaparsanız yapın zayıflayamıyor musunuz?(benim gibi.ühühhüüüü) Beni takip edenler bilirler, uzun zamandır kilo vermek için çok çeşitli şeyler deniyorum ama vücudum banamısın demiyor. Mesela bir yazımda trambolinle zıpladığımdan bahsetmiştim (burada) . 8 gün hiç aralıksız her gün 1 saat zıplayıp, kan ter içinde kalarak 1 kilo almayı başarabilen var mıdır benim gibi? Yok mu? Vallahi aynen öyle oldu. İşten geldim yemek yedikten 1,5-2  saat sonra her gün zıpladım. Saçımdan yüzüme ter damlacıkları damladı, yılmadım devam ettim. Eve gelip yemek yedikten sonra pıhtılaşmışken o trambolinin üzerine çıkmak kolay mı sanıyorsunuz? Sanmayın. Hiç kolay değil. Kendimi kaldırıp ne zorluklarla ikna edip üzerine çıktım, zıpladım ben. Ne acılar çektim ben biliyor musunuz?  Haftada bir kez tartılacağım dedim. 1 kilocuk zayıflasaydım eğer devam edecektim ama zayıflamayı bırakın kilo almışım:((  Tamam belki biraz daha istikrarlı olmalıydım ama hiç bir şey yapmasamda aynı kilo, kendimi paralasamda aynı kilo. Ne yapabilir ki her normal insan evladı. Vazgeçer tabi:)))
Ama ben kafaya koydum. Bir süre moralim bozuk dolaştıktan sonra tekrar araştırmalara başladım. Tamam 40 yaşından sonra kilo vermek zor ama veren veriyo değil mi? O zaman "neden kilo veremiyorum"u araştırmaya başladım. Bakalım neler bulmuşuz?
Kilo verememenin psikolojik kökenleri, fizyolojik sebepleri vb... bilimum araştırdım ve sizlerle paylaşmaya karar verdim. Belki birimizin işine yarar. O bile bana yeter:))))
Psikolojik Sebeplere baktığımızda kilolu olmanın sizin için ikincil bir kazancı varsa zayıflayamazsınız.
Fiziksel nedenleri; İnsülin direnciniz varsa zayıflayamazsınız, bağırsaklarınızda kandida(mantar) varsa özellikle bel bölgenizdeki yağlardan kurtulamazsınız. Hipotiroit veya haşimato tiroitiniz varsa zayıflayamazsınız. Yada aşırı zordan çok zor zayıflarsınız:))))
Bu yazı dizisi devam edecek tabiki . Bugünlük bir giriş olsun sevgili arkadaşlar. En sevdiğim karikatürle bugünkü yazımı sonlandırırken tüm kader arkadaşlarımı gözlerinden öpüyorum:)))



Psikosomatik Hastalıklar

YAZAR : Çarşamba, Mayıs 18, 2016
Geçenlerde çalıştığım hastanede bir doktor arkadaşımın yanına polikliniğe gittim. Onunla sohbet ederken bir tane yaşlı teyze geldi muayeneye. Doktor arkadaşım eğilip kulağıma dedi ki; "bak şimdi teyzeye "neyin var" diye soracağım, "her yerim ağrıyo yavruuuum" diye cevap verecek" . Bende "yaaa gerçekten mi, hep böylemi oluyor?" dediğimde "kesinlikle, neredeyse istisnasız böyle. Bu yaş grubu özellikle bayanlarda durum bu" dedi. Ve gerçekten de teyze içeri girince aynı diyalog geçti ve arkadaşım bana bakıp göz kırptı. Gülmemek için kendimi zor tuttum. Bu hikayeyi anlatmamın bir sebebi var tahmin edersiniz ki. Doktor doktor gezen , hastalıklarına çare bulamayan büyük bir kesim var . Sizinde çevrenizde vardır mutlaka.Hatta kendimizde görebiliriz bu rahatsızlıkları.
Bu tip rahatsızlıklara Psikosomatik Hastalıklar adı veriliyor. Eğer hayatımızda yolunda gitmeyen bir şeyler varsa , yoğun stres, üzüntü vb.....bunlar vücudumuzun bir yerlerinden kendilerini dışarı vururlar. En çok cilt rahatsızlığı veya mide-bağırsak rahatsızlığı şeklinde görülürler. Cilt yalan söylemez. Mide ve bağırsaklarda yalan söylemezler:) Mesela ben korktuğum da midem bulanır, stresliyken midem yanar. Hepimizde vardır . Önce cildimiz ve midemiz isyan ederler. Anadolu da yapılan bir araştırmada mide rahatsızlığıyla gelin-kaynana çatışması arasında anlamlı bulgular bulunmuş. Yani kayın validesiyle sorun yaşayan gelinlerin hemen mide ağrıları oluyormuş.
İfade edilmeyen duygular mutlaka bir yerden çıkmak zorundadır. Söylemezsek hasta oluruz. Cilt sorunlarının %80'inin psikolojik kökenli olduğuna dair araştırma sonuçları var. Eskiler derler ya "atma içine hasta eder" diye . Aynen öyle.
Eşimize dostumuza ben kendimi iyi hissetmiyorum bir psikiyatriste, psikoloğa gideyim yardım alayım diyemeyiz de midem çok ağrıyor, belim tutuldu vb.... diyerek doktora gidebiliriz. Yani toplumumuzda kabul edilmediği için kabul edilebilir bir rahatsızlıkla gideriz doktora. O birikmiş duygu mutlaka çıkacaktır ama bazen bizi çok hasta ederek çıkabilir.


Hasta olmamak için sizi gerçekten duyan insanlar olmalı etrafınızda. Bir sürü insan değil ama sizi duyabilen insan sayısı ne kadar çok olursa o kadar iyi olur ruh sağlığınız için. Çünkü bu insanların illa çözüm bulmasına gerek yoktur, bazen sadece anlattığımızda bile rahatlarız. Gerçekten bizi dinleyen bir insana anlattığımızda sorun hafifler. O yüzdendir ki insanlar daha çok psikologa veya danışmanlara daha çok giderler. Anlaşılmak isterler. Anlaşılmak çok güzeldir çünkü. "Derdini söylemeyen derman bulamaz" demişler ya. Siz anlatmadan neyi kendinize dert ettiğinizi bilemez sevdikleriniz. Bazen dermanı onlara anlatırken buluruz. Sesli düşünürüz ve fark ederiz. Bir düşünürün cümlesi geldi aklıma dostuyla konuşurken dostu konuştukları konu hakkında ne düşündüğünü soruyor. Düşünür de "seninle bu konuyu konuşmadan ne düşündüğümü nerden bilebilirim ki":))))
Konuşun, dertleşin, dertte dinleyin ama. İnsanlar konuşa konuşa anlaşırlarmış. Anlamak ve anlaşılmak,hepimizin derdi bu.

 Sevgilerimle......

Salı Notları

YAZAR : Salı, Mayıs 17, 2016


*Dün gece rüyamda Canan Karatay'ı gördüm. Blogumda bir yazı paylaşıyormuşum ben "Canan Karatay'ın Giyim Stili Tüyoları" adı altında. Canan Karatay'la da röportaj yapmışım sanırım:) Giyim konusunda Canan Hoca'nın sloganı varmış; "Benim ne giydiğimin benim için bir önemi yok ki sizin için önemli ben görmüyorum ne giydiğimi, siz görüyorsunuz" diyormuş:)
 
* Aslında çok mutsuzum son dönem ülkemdeki olaylardan ama umutsuz olmamaya çalışıyorum. Bir de özel hayatımda 12 yıllık bir dostumu kalbimin baş köşesindeki tahtından indirmiş (yada o kalktı gitti diyebilirim) olmanın üzüntüsü var.  O kadar üşüdüm ki. Kalbimin o kısmı boş kaldı, rüzgar girdi sanki o boşluğa:((((  Sadece hırs ve paranın insanlara yapabileceklerinden bir kez daha korktum .Ama yaşadığımız hiç bir şeyin boşuna olmadığını düşündüğüm için anlamam gerekenleri anlayıp yola devam edeceğim.
* Eşim diyor ki "insanlara çok fazla anlamlar yüklüyorsun ve beklentiye giriyorsun. Sonra da seni hayal kırıklığına uğratınca çok yıkılıyorsun. Senin istediğin o dostluklardan yok artık" . Çok iyi bildiğimi sanmama rağmen her karşılaştığımda şaşırıp hayal kırıklığına uğramama ne demeli? Menfaatler söz konusuysa insanlar hiç kimseyi tanımazlar. Kimse size karşı değil , herkes kendi tarafında sadece:(((((
*Annemin her zaman "ben hassas bir insanım güçlü değilim" der ve ben hep ona kızarım. "Güçlü olmalısın, o kadar hassasların dünyası değil burası" . Ama zamanla fark ediyorum ki ona benziyorum. Zaten her kadın hayatının bir döneminde mutlaka annesine benzediğini fark edermiş. Hatta annesinin en kızdığı özelliklerinin kendisinde olduğunu görünce sarsılırmış:)

Imedeen Gençlik Hapı

YAZAR : Pazartesi, Mayıs 16, 2016
"Güzellik hapı mı olurmuş? Her şeye de hap mı kullanılırmış?"  demiştim Imedeen haplarını duyunca. Genel olarak ilaç kullanmayı çok sevmediğim için "cilt güzelliği için de hap mı kullanılırmış" diye düşünüyordum. Taaa ki 40'lı yaşlarıma gelene kadar. Çünkü 40 yaşınıza kadar pek bir ihtiyaç hissetmeyebiliyorsunuz ama 40 var ya o 40 :)))) İşte o dönem hissetmeye başlıyorsunuz.
Yıllar önce Prof. Dr. Osman Müftüoğlu'nun bir yazısını okumuştum. "Cilt dıştan nemlenmez, içten nemlenir" diyordu. Yani nemlendirici diye sürdüğümüz, fahiş paralar bayıldığımız kremler iddia ettikleri gibi bir işe yaramıyormuş. 


Imedeen antiaging cilt tabletleri cildimizin genç görünüm süresini uzatma işine yarıyormuş. Yani cildimizi içerden besleyerek daha genç görünmesine yardım ediyor. Üç farklı tipi var. 30'lu yaşlar nem ve parlaklık için "Derma One", 40'lı yaşlarda çizgi ve kırışıklıklarla savaşmak için Time Perfection" , 50'li yaşlarda da özellikle menopozun etkilerini en aza indirmek için "Prime Renewal". Ben Time Perfection aldım.

Böyle minik bir hap. İçeriğinde ;
Marine Complex™
Cildin doğal destekleme yapısında bulunan elementler ile aynı işlevi gören proteinler ve nem tutucu polisakaritlerin eşsiz bileşimi.
Çinko
Cildin bütünlüğünün sağlanması ve sağlıklı bir şekilde yenilenebilmesi için çok önemlidir.
Likopen
Serbest radikal hasarına karşı savaşmada; Beta-karoten’den 2, E Vitamini’nden 100 kat daha güçlü ve etkili olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış bir anti-oksidandır.
Üzüm Çekirdeği Özü
Likopen ile birleşerek cildin esnekliğini koruyan yapı taşları kolajen ve elastin proteinleri etrafında koruma kalkanı oluşturur.
C Vitamini (askorbik asit)
Kolajen oluşumunda çok önemli rolü olan bir anti oksidandır.
Sonuçları görebilmek için 12 hafta kullanılması gerektiği tavsiye ediliyor. Kullanıcı yorumlarını okuduğumda en az 2 kutu bitirmek gerektiğini söylüyor. Hatta birisi demiş ki "önce ellerimde , sonra cildimde bir güzellik farkettim". Bana soracak olursanız çok düzenli kullanmama ve henüz ilk paket olmasına rağmen cildimde bir parlaklık hissettim diyebilirim ama bu plaseboda(psikolojik) olabilir.  Yani 2. paketi de alıp sonra karar vereceğim. Fiyatı 170 TL civarıydı. Time perfection da 120 table var. Sabah- akşam içilmesi önerildiğinden 2 aylık bir kullanım için bir paket yeterli. Ben henüz bitiremedim ama az kaldı. Birde aklıma şu soru takıldı "ömür boyu kullanacak mıyız?"  Ama bununla ilgili bir şey bulamadım. Yani size bağlı anladığım kadarıyla.  Etkilerinden memnun kaldım, param da çok diyorsanız (bu arada ilaç olduğu için yan etkilerini bilemem ama var mı yok mu?) istediğiniz kadar kullanabilirsiniz.
Yani güzellik içten gelir, o zaman içten besleyelim cildimizi:))) Ama 50 yaş ve üzerinde daha çok kullanırım diye düşünüyorum, bakalım:)))

DEHB Tedavisinde İlaç Kullanımı ve Destekleyici Yöntemler

YAZAR : Pazar, Mayıs 15, 2016
Merhaba
Yeni bir internet sitesinde yazmaya başladım. www.newspdr.com . İlk yazımı sizlerle de paylaşmak istedim. Yüksek Lisans tez konum Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu'nun tedavi yöntemleri hakkında.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
DEHB Tedavisinde İlaç Kullanımı ve Destekleyici Yöntemler
Son zamanlarda çok sık duyduğumuz rahatsızlıklardan birisi Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu. En çok araştırılan davranış bozukluklarından biri olmasına rağmen teşhisi ve tedavisi konusunda fikir birliğine varılamamış bir rahatsızlık. Eskiden hastalık olarak tanımlanmayan aşırı hareketlilik, yaramazlık olarak tanımlanan davranışları gösteren çocuklar için “çocuktur, yaramazlık yapar” denilirken, günümüzde DEHB tanısı alarak ilaç tedavisine başlanabiliyor.
Bu rahatsızlık ayrıca toplum tarafından zeka göstergesi olduğu düşünülerek aileler tarafından övünme gerekçesi gibi algılanıyor. Aslında DEHB’nin zeka ile bir ilişkisi olmadığını gösteren çok sayıda çalışma bulunmakta. Yani “DEHB’li çocuk çok zekidir ya da değildir” gibi bir yorum yapılamaz.
DEHB’nin üç alt tipi bulunmaktadır:
1. Dikkat Eksikliğinin Ön Planda Olduğu Tip
2. Hiperaktivitenin (aşırı hareketlilik) Ön Planda Olduğu Tip
3. Karma Tip
DEHB’nin tedavisinde stimülan grubu (ritalin, concerta, vb…) ilaçlar kullanılmakta. Ancak özellikle Amerika’da bu ilaçların yan etkileri konusunda tepkiler ve farklı görüşler var. Yapılan çalışmalar sonucunda ilacın dürtüselliğin ön planda olduğu tip DEHB’de etkili olduğu, dikkat dağınıklığının ön planda olduğu DEHB’de etkisinin olmadığı yönünde sonuçlar mevcut. Yani ilaç dürtüselliği baskılıyor, çocuk oturup dersi dinliyor ama dikkatini arttırması ya da akademik başarısına bir etkisi yok. Ayrıca yan etkileri çok fazla. Bu sonuçlar ilaç kullanan ailelerde soru işaretlerine sebep oluyor.
Teşhis konulması konusunda da sıkıntılar mevcut. Bu rahatsızlık çocuk okula başladığı 7-8 yaşlarında ortaya çıkıyor ve özellikle öğretmenlerin uyarısıyla ya da ailenin çocuğun derslerinde sıkıntı yaşaması sebebiyle Psikiyatri Kliniklerine başvurması ile teşhis konuluyor. Ancak teşhisi koymak için tüm dünyada geçerli hiçbir test, tahlil yada görüntüleme (röntgen,mr,ultrason vb….) gibi bir yöntem mevcut değil. Kliniğe başvuran çocukların ailelerinin şikayetleri ve öğretmenlerine gönderilen bir test sonucu karar veriliyor.
Ayrıca teşhis konulurken çocuğun yaşadığı dönemin bir özelliğinin olup olmamasına bakılmalı, örneğin çocuğun bir kardeşinin olması ya da ailede yaşanan bir değişiklik çocukta
geçici dönem DEHB belirtileri görülmesine sebep olabiliyor. Yani bu semptomların çocuğun farklı ortamlarında görülmesi ve makul bir süre gözlemlenmesi gerekiyor.
Destekleyici yöntemlerin en etkin olanlarından bir tanesi Anne-Baba Eğitimi. Tedavinin başarısında hekimin dışında öğretmenler ve aileye de önemli görevler düşüyor. Bütün bozuklukların tedavisinde amaç, çocuğun yaşam kalitesini yükseltmektir ve tedavinin başarısı tek başına ilacın başarısına bağlı değildir.
DEHB tedavisinde öncelikle teşhisin doğru konulması ve destekleyici yöntemlere başvurulması ve eğer sonuç alınamaz ise ilaç tedavisine başvurulması daha etkili bir yöntem olduğu görülmektedir.

Korku ve Mizah

YAZAR : Cuma, Mayıs 13, 2016
8 yaşındaki kızım geçenlerde gözleri korkuyla açılmış bir şekilde yanıma geldi. "Anne, ben Slender Man'den çok korkuyorum" dedi. Ben de "o kim ki kızım?" dedim. Başladı anlatmaya. İşte bu Slender Man denilen arkadaş bembeyaz bir yüzü olan, upuzun ve yüzünde göz,ağız,burun vb.... hiçbir şey olmayan birisi ve youtube videolarını izlediğinizde sizde korkuyorsunuz yeminlen:)))
Youtube videolarında anlatılanlara göre tarih boyunca zaman zaman ortaya çıkmış(yani en az 150 yaşında olması gerek) ve çocukları kaçırıp öldürdüğü söyleniyormuş. Benim kıza okuldaki arkadaşları söylemiş o da youtube'dan araştırmış. Aslında internette filtrelerimiz var ama bunu filtrelememişler sanırım:((  Ben yemek hazırlarken  izlemiş , koşarak yanıma geldi. Önce "yeni trend bu mu Ezgiciğim, geçen hafta Chucky'den korkuyordun" dedim. "Yaa anne yaaa . Ama bu gerçeeeeek" dedi. Sonra bana videolarını izletti biraz . Ben "izlemeyelim , sende izleme, gerçek değil , bak filmi çekilmiş ondan sahneler bunlar" dedim . Sonra bana gece uyuduktan sonra geldiğini, çocukları kaçırdığını anlattı. Bende ona "yaaa normal bir saatte gelse ya. Birlikte çay falan içerdik, sohbet ederdik" dediğimde inanamaz gözlerle baktı ama benim korkmayıp espiri yapmam hoşuna gitti ve dayanamayıp gülümsedi.
Ben çocuklarım korktuğunda onlara sarılıp korktukları şeyle dalga geçiyorum.(asılsız anlamsız korkularda). Bakıyorlar ki en güvendikleri insan rahat, onlarda rahatlıyorlar. Korkularının derecesine göre tekrar tekrar rahatlamaya ihtiyaç duysalar da korkunun anlamsız olduğunu fark edince artık sormamaya başlıyorlar. Herkesin korkuyla bir mücadele şekli vardır. Benimki mizah. Korktuğum şeyin komik ve saçma yönlerini görmeye çalışırım. Gülebildiğiniz zaman korkmaya devam edemiyorsunuz. Haaa birde "eve hırsız girerse anne ne yaparsın "sorusu var Ezgi'nin. "Ya senden çok güçlüyse hırsız" Ona da diyorum ki "yavrusuna dokunulan anne ormanda 10 kaplan gücündedir bebeğim" diyorum.Hepimizin korkuyla baş etme şekilleri farklı olabilir. Siz neler yapıyorsunuz korktuğunuzda?


Shen Men Noktası

YAZAR : Perşembe, Mayıs 12, 2016
  • ·         Kulağınızın Bu Noktasına Masaj Yapınca Bir Mucize Oluyor!

    Rus psikiyatrist profesör Mark Sandomirski, hastalarına stresin yol açtığı problemlerden kurtulmaları için çok basit bir yöntem öneriyor.
    “Stresin sonuçları çeşitlidir ve her insan bu sonuçları farklı şekillerde deneyimler. Stresten sonra nahoş duygular, rahatsızlık ya da vücudumuzun herhangi bir yerinde ağrılar oluşur. Öncelikle yapmanız gereken şey sizi inciten duygulardan arınmaktır. Onları kendinize saklamaya, içinizde tutmaya devam etmemelisiniz.” diyor Dr. Sandomirski.
    Bunun için tek ihtiyacınız olan kulağınızın resimde veya aşağıdaki videoda gösterilen noktasına masaj yapmak ve stresin izlerini silmek!

    Eski Çin tıbbında bu nokta Shen Men noktası olarak adlandırılıyor. Shen Men’in anlamı ise Cennet/Tanrı kapısı. Çünkü eski Çin tıbbına göre bu noktanın bedene göksel/ilahi enerjileri taşıdığına inanılıyor.
    Shen Men noktası bütün beden sağlığını iyileştiren, stresi, anksiyeteyi ve depresyonun etkilerini azaltan ve enerji akışını düzenleyen derin ve mucizevi bir noktadır.

    Bu akupunktur noktası ayrıca bağımlılığı, inflamasyonu (iltihap) ve vücudun her hangi bir yerindeki ağrıları azaltıyor. Ağrı tedavisinde akunpunktur uzmanları genelde ilk olarak hızlı sonuç aldıkları Shen Men noktasına başvuruyor.

    California’lı akupunktur uzmanı Susannah Sunderland, eğer son zamanlarda yoğun stres altındaysanız ya da anksiyete durumu yaşıyorsanız bu noktaya her gün bir kaç kez, derin nefesler alıp vererek masaj yapmanızı öneriyor. Stres altındaki hastalarının en keyif aldığı ve rahatladığı akupunktur noktasının Shen Men noktası olduğunu söylüyor Sunderland.

Tüm Unutkan Anneler’in Anneler Günü kutlu olsun!

YAZAR : Salı, Mayıs 10, 2016
blogger-alterna-20160205012525175.png
Anneler Günü geldi çattı… “Hep daha iyisi” diyerek bebeklerin ve annelerin isteklerine her zaman en iyi şekilde cevap veren, Türkiye’nin yeni bebek bezi ve ıslak havlu markası Sleepy, Unutkan Anneler’e teşekkür ederek onları unutmadığını gösterdi.
Bir zamanlar uyku kelimesini en sıcak kelime olarak tanımlayan, %50 indirimleri ve yeni sezon çantaları kaçırmayan, en son çıkan filmlere en önce giden, yemek keyfinden asla ödün vermeyen, küçük bir temizlikten sonra bile en az 3 saat dinlenen ve fönsüz dışarı adımını atmayan ama bir gün, dünyalarını değiştiren o büyük mutluluk ile birlikte dünyaları unutan tüm Unutkan Anneler’in Anneler Günü’nü büyük bir coşku ile kutladı.
Kendilerini çocuklarına adaya Unutkan Anneler’i unutmayan Sleepy, Anneler Günü için özel olarak hazırladığı ajandası ile de tüm annelerin kalbini çalmayı başardı. #unutkananneler hashtag’ini kullanarak Instagram ve Twitter sayfalarında paylaşımda bulunan ve Mayıs Ayı boyunca market.sleepy.com.tr adresinden alışveriş yapan herkese dağıtılacak bu ajanda ile tüm bir yıl mutluluk ve bol bol gülümsemeyle geçecek.
http://www.unutkananneler.com/
Sleepy, en sevdikleri pastanın son dilimini her zaman çocuklarına ayıran ve gerçek sevginin ne anlama geldiğini varlıklarıyla kanıtlayan Unutkan Anneler’e “İyi ki varsınız…” diyor ve kalpten bir teşekkür gönderiyor.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Aşkın İstilası- YOL Kitabı

YAZAR : Salı, Mayıs 10, 2016



Son zamanlarda en faydalı bulduğum, en sevdiğim kitap "Yol" kitabı oldu. Aslında daha önce(1 yıl kadar önce) D&R ziyaretlerimizden birisinde elime alıp , biraz inceleyip bırakmıştım. Açıkçası "inanırsak olur benceeee:))))" ye indirgenmiş bir kişisel gelişim kitabı olduğunu düşünmüştüm. Sonra bu kitapla yollarımız nasıl tekrar kesişti hatırlamıyorum ama Youtube videolarında Metin Hara'nın bir konuşmasına denk gelmemdi sanırım. Sonra da neredeyse bütün videoları izledim ve ondan sonra "kitabı almalıyım" dedim. Çünkü anlattıkları hoşuma gitti. Bizim toplumumuzda insanlar meslekleri dışında başka şeyler yaptıklarında çok eleştiriliyorlar. Metin Hara'da bir fizyoterapist. Psikoloji ile ne ilgisi var vb.... gibi çok eleştirilmiş. Ama ben bir insan faydalı bir şeyler yapıyorsa alkışlanmalı, takdir edilmeli, desteklenmeli diye düşünüyorum ve ayrıca tıpla alakalı bir mesleğiniz varsa zaten yani insan ise konu bütünüyle ele alınmalı bence. Yani mesleği de çok uzak değil . İyileşme bütünüyle iyileşmedir. Ayrıca lisans mezunu olan herkes yetkin midir? ayrı bir tartışma konusu.



Kitapta ne anlatıyor biraz ondan bahsedeyim. İlk bölümde beyin dalgalarımızdan bahsediyor ve nefes egzersizleriyle beyin dalgalarımızı nasıl değiştiririz ve neden değiştirmeliyiz gibi konuları anlatıyor. Beta beyin dalgasında sürekli kalmamızın bizi hasta ettiğini söylüyor. Ve aslında hasta olmanın vücudumuzun bizi uyarmak için kullandığı bir yöntem olduğunu söylüyor(ki bende aynı şekilde düşünürüm ve danışanlarıma hastalıkların altındaki sebepleri iyileştirmemiz gerektiğini söylerim) 
Kitapta en beğendiğim şey okuyan herkesin uygulayabileceği kolay egzersizler olması. Bir eğitim alıyormuş gibi oluyorsunuz kitabı okurken ki böyle kitapları çok severim ben. Yani size kimse yardım edemez, eğer siz hazır değilseniz. Dünyanın en iyi doktoru, danışmanı vb.... ne olursa olsun siz iyileşmeye hazır değilseniz sizi iyileştiremez.

Metin Hara'da kitabında aynı benim cümlelerimi söylüyor sanki(gerçi aklın yolu birdir) .Diyor ki "hastalık yoktur, hasta vardır". Bende hep buna inanmışımdır ve tıpta hastalıkları kategorize ederek tedavi etmeye çalışmanın tedavinin başarılı olmasını olumsuz etkilediğini düşünürüm. 
Kitapta vücudumuzdaki çakralar ve çakralarımızı nasıl dengelememiz gerektiğine dair egzersizler de var. Doğu tıbbı ve hastalıkların tedavisi, şifa verme, hastalıklaın psikolojik nedenleri gibi konularda çok güzel işlenmiş.
Yani demem o ki tavsiye ediyorum. Fayda görebileceğiniz bir kitap. Boş vaatler vermiyor, uygulanabilir teknikler öğretiyor. 
Görüşmek üzere.......

Antidepresanlar Gerçekten de Anti mi?

YAZAR : Pazartesi, Mayıs 09, 2016

"Yeni Zelanda'daki Liverpool Üniversitesi'nden araştırmacıların, son 5 yıldan beri anti depresan kullanan 1829 katılımcı üzerinde yaptıkları araştırma, kilo aldırma, mide bulantısı gibi bilinen yan etkilerinin yanı sıra ilaç araştırmaları sırasında çoğunlukla görmezden gelinen, kişiler arası ilişkileri etkileyecek seviyede psikolojik yan etkilerinin de olduğunu ortaya koydu.

ANTİ DEPRESANIN YAN ETKİLERİ SANILANDAN DAHA FAZLA
Üniversitenin internet sitesinde yayımlanan araştırmada, anti depresan kullanımı sonucu ortaya çıkan intihar düşüncesi, cinsel soğukluk ve duygusal açıdan hissizleşme gibi psikolojik sorunların sanılandan daha yaygın olabileceğinin altı çizildi.

Araştırmada, 18-25 yaşları arasındaki katılımcılardan bu ilaçların 20 adet olumsuz etkisine lişkin soruların bulunduğu bir anketi internet üzerinden doldurmalarını isteyen araştırmacılar, daha sonra verilen cevapları değerlendirdi.

DEPRESYONU HAFİFLETİYOR AMA İNTİHAR DÜŞÜNCESİ ARTIYOR
Araştırmacılar, katılımcıların yüzde 82'sinin ilaçların depresyonlarını hafiflettiği yönünde bildirimde bulunmasına karşın, yarısından fazlasının intihar düşünceleri taşıdığını, yüzde 62'sinin ise "cinsel güçlükler" çektiğini söylediğine işaret etti. Katılımcıların yüzde 60'nın "duygusal açıdan hissedemez hale gelmekten" şikayet ettiğini ifade eden araştırmacılar, soruları yanıtlayanlardan yüzde 42'sinin "kendimi kendim gibi hissetmiyorum", yüzde 39'unun "başkalarına daha az aldırıyorum" şeklinde yanıtlar verdiklerine işaret etti. Katılımcılardan yüzde 55'nin ise ilaçları aniden kesmeye bağlı olarak ortaya çıkan yoksunluk belirtilerinden şikayetçi olduğu bildirildi.

Araştırma ekibinin başı Liverpool Üniversitesi'nden Prof. John Read, duygusal açıdan hissiz hale gelme ve diğer insanlara daha az önem verme gibi psikolojik yan etkilerin özellikle kaygı yarattığına işaret etti.

Araştırma sırasında katılımcıların antidepresanların böylesi yan etkileri bulunduğu konusunda bilgilendirilmediklerini saptadıklarını anlatan Read, "Katılımcıların üçte birinden fazlası, bu ilaçları kullandıktan sonra kendilerinde intihar eğilimlerinin ortaya çıktığını bildirdi...."

 ALINTIDIR.

Şifa Dolabı - Tarçın

YAZAR : Pazartesi, Mayıs 09, 2016
Merhaba
Evimizde  olması gereken şifalı bitkilerle ilgili bir yazı dizisi hazırlıyorum, bundan sonra . Benim evimde baharatların üst rafı "şifa dolabı" dır. Neler var neler? Bazılarının üzerine ne olduklarını yazmamışım. Ama olmazsa olmazlardan başlarsak eğer tarçın dan başlayalım derim ben.
Tarçının benim ilgime mazhar olmasının 1. sebebi *kan şekeri düzeyini kontrol altında tutması ve buna bağlı olarak sürekli atıştırma ihtiyacını ve tatlı krizlerini engellemesi. Son zamanlarda "tarçınla zayıflama" hakkında çok şey gördüğünüzü düşünüyorum ve tarçının zayıflamaya faydası işte bu yüzden. Tatlı krizlerini engellediğinden ötürü. Ayrıca yorgunluk, halsizlik, bitkinlik hissinide ortadan kaldırıyor tarçın. Suyunuza 1 kabuk tarçın koymanız yeterli oluyor tüm bunlar için. Mesela çayınıza da koyabilirsiniz tarçını, kendinden bir tür şekerli tat veriyor içeceklere.
*Yüksek manganez içerdiği için adet öncesi sendromuna da iyi gelmektedir tarçın.
* Alzeimher hastalığını önlemeye yardımcı olduğuna dair araştırmalar bulunmaktadır. Hafızayı güçlendirir, beyne iyi gelir. 
*Soğuk algınlığında da 1 tatlı kaşığı bala 1 çay kaşığı tarçın koyarak yediğinizde boğaz ağrısına ve öksürüğe iyi gelir. 

*Tarçın kalsiyum içerdiğinden kemik oluşumunu destekler ve bağ dokusunu iyileştirir. Kemik ve kas ağrılarına iyi gelir. 
*Cilt gençleşmesinde önemli olan 7 antioksidan içerir. Yeni hücre oluşumunu destekleyen bu antioksidanlar serbest radikallerle savaşarak cildin genç kalmasına faydalı olur. (Bu da çok cazipmiş öyle değil mi?)
Yani o zaman ne yapmamız lazımmış? Tarçını beslenmemize mutlaka eklememiz lazımmış:)))
Haftaya zencefil'i seçtim. Onu araştıralım bakalım.


Hıdırellez

YAZAR : Cuma, Mayıs 06, 2016
hıdırellez ile ilgili görsel sonucu

*Hıdırellez umut olsun, bahar gelsin hayatımıza. Dün gece çocuklarla dileklerimizi yazdık, resim yaptık , gül ağacının dibine koyduk. Arda TEOG'da başarılı olmayı diledi. İkisi de  bahçeli ev ve köpek dilediler. Ben erken emeklilik yasası çıkmasını diledim.Sokakta birileri ateş yakmış. Gidip dilek tutup üzerinden atladık. Yani Hıdırellez'in gereklerini yaptık. Ben özellikle bu "yazılı olmayan manevi değerlerimizi" yaşatmak istiyorum. Çocuklarım bilsin istiyorum. Çünkü bunlar bir ulusu birbirine bağlayan görünmez bağlardır bence. O zaman bağlanalım birbirimize:)))
Blogger tarafından desteklenmektedir.