Biohackers Dizisi

YAZAR : Pazartesi, Ağustos 24, 2020

 

Biohackers Dizi | Konusu | Oyuncuları | Netflix - Yorum Güncel

Netflix'in yeni dizisi Biohackers'a cuma akşamı bir iki bölüm izleyeyim diye başlamıştım. 1. sezonu bitirmişim:) Dizi zaten 6 bölümden oluşan bir Alman dizisi. 

Konusu; Mia isimli genç bir kız Almanya'nın en iyi tıp fakültelerinden birine gittiğinde amacı sadece tıp okumak değil. Bu yüzden ilk yılında biyoloji dersi de alıyor ve bu biyoloji profesörü Tanya ile aralarında geçmişten gelen bir bağ var. Bu bağ sebebiyle ona yakın olmaya çalışırken asistanıyla arkadaş oluyor ve Tanya'nın dikkatini çekmeyi başarıyor.Daha fazla anlatmak istemiyorum izleyecek olanlar için. 

Çok sürükleyici, merak uyandıran bir dizi. Diziyi izlerken dünyada bioteknoloji alanında neler yapıldığını hayretle izliyorsunuz. Mesela Mia'nın bir ev arkadaşı var, vücudunun çeşitli yerlerine çip takarak deneyimlerini sosyal medya hesaplarından paylaşıyor. Chip takma videolarını Youtube'dan izleyerek kendi bedeninde deniyor. Başka bir karakter sivrisineklere bir virüs aşılıyor. Genetik hastalıklarla doğan insanların iyileştirilmesi amacıyla çalışmalar yürüten bir laboratuvarın sahibi Tanya bu amacı uğruna bir takım yasa dışı işler yapıyor.  Bu bir dizi de olsa gerçek hayatta da yapılabilen şeyler olduğunu küçük bir araştırmayla görebilirsiniz. 

Biohackers: Season 1 – Review | Netflix Sci-Fi Series | Heaven of ...


Diziyi izlerken bizim ülkemizi düşündüm ve bildiğim kadarıyla bu konuda Avrupa kadar bir çalışmamız yok. Eğitim Almanya'da daha farklı ve gençleri teşvik ediyorlar. Bizim de bu anlayışa gelebilmemizi diliyorum. Bilime, araştırmaya daha çok önem veren eğitim kurumları ve eğitim sistemi olmasını umuyorum. Kutuplaşmalarla vakit kaybetmediğimiz, icat çıkaranları alkışlayabildiğimiz bir Türkiye çok daha güzel olacaktır. "Bu bizden değil" diyerek yapılan iyi şeyleri görmeme alışkanlığından vazgeçebilirsek çok başarılı olacağımızı düşünüyorum. 

Sizce de öyle değil mi?

Engel Kim?

YAZAR : Salı, Ağustos 11, 2020

 

"İnsan neden bazı şeyleri görmez?

Kendisi gölge ettiği için" Nietzche

 


Sufi’ye sormuşlar: “Sana yol gösteren kimdi?”
Sufi cevap vermiş:
“Bir köpek… Bir gün, suyun kenarında susuzluktan ölmek üzere bir halde duran bir köpek gördüm.
Ne zaman su içmeye çalışsa kendi yansımasından ürküp geriye sıçrıyor, çünkü karşısında başka bir köpek olduğunu sanıyordu.
Nihayet susuzluğu öyle dayanılmaz bir hal aldı ki, köpek bütün korkusunu bir kenara itip suya atladı. O anda ulaşmak istediği şeyle arasındaki engelin de dağılıp gittiğini gördü ve anladı ki, engel kendisinden başkası değildi."

Nostaljik Pazartesi: Hiç bir şey Satın Almadan Yaşayabilir miyiz ki?

YAZAR : Pazartesi, Ağustos 10, 2020
 


baaddin pıçak karikaturleri

Bir olayın ardından "hiç bir şey almayacağım" diye düşünürken bir yıldır hiçbir şey satın almayan bir kadının hikayesiyle karşılaştım . Evrene gönderdiğim elektirik cevap verdi bana:)
İdolümsün Sayın Selma Hekim:)
Bir yıl boyunca hiçbir şey satın almayan Selma Hekim ile tanışın


"Bir yıldır hiçbir şey satın almayan Selma Hekim ile tanışın
Deniz Aytekin
Dünyanın dört bir tarafında, özellikle Amerika ve Avrupa'nın büyük şehirlerinde tüketme üzerine kurulu dünya düzenine kafa tutan örnekler görmeye alıştık artık. Çöp atmayan restoranvejetaryen şehirhava temizleyen kaldırım gibi aykırılığı ile gezegene yarar sağlayan örneklerle eskiye göre daha çok karşılaşıyoruz. Peki İstanbul'da, burnunuzun dibinde bir yıldır hiçbir şey satın almayan biri olduğunu söylesek tepkiniz ne olur?
Almadım isimli blog'un sahibi Selma Hekim, bir yıl önce başladığı hiçbir şey satın almama deneyimine başarı ile devam ediyor. Gıda ve ilaç gibi temel ihtiyaçlarının dışında son bir yıldır satın aldığı ürün sayısı beş. Cilt uzmanının aldırdığı bir cilt ürünü, sıcakla mücadele etmek için aldığı bir beyaz şal, bir kalıp sabun, telefon şarjı ve bir tane bileklik. Selma Hanım'la satın almama deneyimini ve bu deneyimin ona neler kattığını konuştuk.

Deniz Aytekin:Biraz kendinizi ve Almadım macerasına atılmanızın arkasında ne gibi motivasyonlar olduğunu anlatır mısınız?
Selma Hekim: Ben aslında uzun yıllardır ekolojik hareketlerin kıyısında köşesinde dolanmış ama daha bir- iki yıl önce kendi hayatımızda ciddi değişiklikler yapmazsak yakında çok geç olacağını fark etmiş biriyim. 41yaşındayım, 22 yıldır İstanbul’da yaşıyorum. Boğaziçi Üniversitesinde çalışıyorum, aynı zamanda sanatçıyım.
Almama kararım aslında bir sürecin sonucu. Etrafımdaki binaların, AVM’lerin, reklamların, ürünlerin, eşyaların, trendlerin yarattığı korkunç fazlalıklar dünyası ve tüketerek bu dünyanın tuğlalarını bizim oluşturduğumuzun farkına varmam en önemli neden. Ben aldıkça 3. köprü, HES ler, alışveriş merkezleri yapılıyordu ve almaya devam ettikçe bunların yapılmasına itiraz etmem samimiyetsizleşiyordu. Ayrıca satın almak ihtiyaçtan çok bir tür kısa süreli psikolojik tatmin yaratıyordu ve sonrasında daha mutsuz hissediyordum. Sufizm, yoga gibi öğretilerle ilgilenmem ve onlardaki bir lokma bir hırka felsefesi de etkin oldu almamamda.
Bir yıl hiç bir şey almamak ise ani bir karadı ve kararımdan dönmemek için hemen bunu çevreme açıkladım. Takip ettiğim ekolojik oluşumlardan çok ilham aldığım ve çok şey öğrendiğim için de kendi deneyimimi  paylaşmaya karar verdim ve bir blog ile facebook sayfası açtım. Bir yıl bir şey almayarak çok önemli bir şey yaptığımı ya da dünyayı kurtaracağımı düşünmüyorum ama bu bakış açısını yaymak önemli ta ki tüketmemenin takdir gördüğü bir çevre oluşturana kadar. En azından beni etrafımda bir yılda böyle bir anlayış yerleşti.
D.A.:Tüketim odaklı yaşayan ve yaşlanan günümüz toplumunda böyle bir girişimde bulunmak hem bireysel olarak cesaret istiyor hem de çevreden ilginç tepkiler almaya oldukça müsait. Arkadaşlarınız ve ailenizden ne gibi tepkiler alıyorsunuz?
S.H.:Sanırım herkes az çok bu alışveriş çılgınlığının farkında ve kendilerini de bunun bir parçası olarak görüyorlar ki ilk başlarda kararımı paylaştığım herkes çok olumlu tepkiler verip keşke biz de yapabilsek dedi. Bunu diyen insanlar bizim jenerasyon ve daha genç kuşaklar, bir üst jenerasyon içinse alışveriş yapmamak o kadar şaşılası bir şey değil çünkü zaten bizim tüketim alışkanlıklarımıza sahip değiller. Eskiden çok az eşya varmış ve her biri çok değerliymiş o nedenle zaten onların kullanıp atıp yenisini alma alışkanlıkları yok. Ailemden en büyük kınamayı kardeşimin düğünü için yeni kıyafetler almadığım için yaşayacağımı sanıyordum ama tam tersi beni çok desteklediler. Blogumu takip eden hiç tanımadığım insanlardan da bu deneyimden etkilendiklerine ve kendilerinin de artık daha az alışveriş yapacaklarına dair çok güzel yorumlar aldım.
D.A.:Satın almadıkça satın alma isteğinizin de azaldığını söylüyorsunuz. Billboard'larda, sokaklarda ve online/offline medyadaki reklam ve tüketim bombardımanı hiçbir şey satın almadan geçirdiğiniz bir yılın ardından size ne ifade ediyor.
S.H.:Benim almama kararımı tetikleyen zaten biraz da bu reklamlar, bir şeyi ihtiyaç gibi gösteren, onu alırsanız daha güzel daha mutlu olacağınızı vadeden yalanlarla dolu görsel kirlilik. Bunlar bana ne kadar yapay bir hayatın içinde olduğumuzu gösteriyor sadece.
D.A.:Günlük hayat koşuşturmacasında sürekli bir şeyler satın alarak var olan kentli bireylerin gözden kaçırdıkları en temel şey sizce ne?
S.H.: Alınan hiç birşeyin içinizdeki boşluğu doldurmayacağı. O boşluk ne kadar büyükse o kadar çok almak istiyorsunuz ama satın aldığınızda o sizi sadece birkaç saat mutlu ediyor tekrar boşlukla başbaşa kalıyorsunuz. İnsanı mutlu eden şey mal değil, deneyim biriktirmek; iç huzuruyla yaşamın tadına vararak yaşamak. Ayrıca şunu da gözlerinden kaçırıyorlar, bu dünyanın kaynakları sonsuz değil ve bizim tüketimimizin bedelini gelecek nesiller ödeyecek.
D.A.:Avrupa ve Amerika'da satın almama, çöp çıkarmadan yaşama, atıklardan beslenme gibi yöntemler uygulayan bireyleri duyuyoruz ama Türkiye'de bu örnekler pek karşımıza çıkmıyor. İstanbul'da bir şey satın almadan yaşarken spesifik olarak yaşadığınız zorluklar var mı? Türkiye'nin Avrupa ve Amerika'ya göre yeşil ve ekolojik yaşam biçimine kapalı olması sizin önünüze de engeller çıkardı mı?
S.H.: Hayır hiçbir zorluk yaşamadım, samimi olarak bu işe kalkışan kimse de sorun yaşamaz. Evet burada ekolojik bilinç daha az ama bizim de geleneksel bazı alışkanlıklarımız var. Her mahallede ayakkabı tamircisi, terzi var, hâlâ sütçüler var. Paketli ürün istemiyorsak pazarlar, ekolojik pazarlar, aktarlar var; süpermarkete bağlı değiliz. Ayrıca paylaşmayı seven bir topluluğuz. Paylaşım ekonomisi Gezi'den sonra yaygınlaştı, her yerde takaslar düzenleniyor, kimse düzenlemese de on on beş kişi bir araya gelip düzenlenebilir, biz yaptık arkadaşlarla. Bizim aslında daha büyük avantajlarımız var ama bunun değerini bilen insan az. Daha çok eşyaya sahip olmak, işlenmiş gıda tüketmek, hazır olanı, plastik olanı almak, hijyen manyağı olmak yeni neslin kendini daha üst sınıf görmesine neden oluyor herhalde.
D.A.:Bir yıl öncesine kadar düzenli olarak satın alıp kullandığınız fakat aslında alınmasına hiç gerek olmayan, hiçbir işe yaramayan üç şey sayabilir misiniz?
S.H.: Nasıl bir tüketim alışkanlığınız olduğuna bağlı, kullanan için her renge göre deterjan, her uzva göre krem var. Ben zaten çok fazla kozmetik ürün kullanan biri değildim arada bir heveslenip alırdım, biraz kullanıp kenara koyardım. Tamamen bıraktığım ürünler yumuşatıcı, deodorant ve saç kremi. Özellikle yumuşatıcı dünyanın en saçma ürünüymüş, onu yerine elma sirkesi kullanıyorum. Bir de genel olarak her şeyin fazlası gereksiz tabii ki.

D.A.: Satın almama deneyimi mutlaka yaşam alışkanlıklarınızı da etkilemiştir. Bu deneyimi yaşarken daha az çöp üretmeye çalışan bir insana da dönüştüğünüzü görüyoruz. Başka ne gibi konularda gözünüz açıldı ve alışkanlıklarınız değişti bu süreçte?
S.H.: Evet atıklara dikkat ediyorum. Bu iki uçlu bir şey hem doğadan alıyorsunuz hem de ona atığınızı bırakıyorsunuz. Artık ikinci el almaya yerel, ekolojik ya da doğal ürünler kullanmaya çalışacağım. Şimdiki hedefim ise az eşyayla sade yaşamak.

D.A.: 1 yılı başarıyla geride bıraktınız. Bu yıl satın alma konusundaki planlarınız nasıl? Bir yıllık deneyimin ardından bu serüvene nasıl devam etmeyi düşünüyorsunuz? Bu hayat boyu sürecek bir deneyime evrilecek mi? Evrilecekse nasıl olacak? Ekleyip çıkaracağınız kurallar neler olacak?
S.H.: Geçtiğimiz bir yıl içinde ihtiyaçlarımı dahi satın almamıştım, bundan sonra daha öncesine dönüp eskisi gibi alışveriş yapmam imkansız. Belki sadece ihtiyacım olan şeyleri alabilirim ama hep bir farkındalığı korumak gerekiyor, yoksa ihtiyaç denen göreceli birşey. Bir de sadece alışveriş yapmamaya takılıp kalmamak lazım; doğayla, bütün türlerle ve diğer insanlarla ilişkilerde eşitliliğe dayanan daha bütünsel bir bakış açısı geliştirmeli.
D.A.: Ürün satın almama kararınız beslenme alışkanlıklarınızı nasıl etkiledi? Paketli gıdadan uzak durmayı başarabiliyor musunuz? Gıda alışverişlerinizde nelere dikkat ediyorsunuz? Kazandığınız yeni alışkanlıklar var mı?
S.H.: Et yemeyi bıraktım. Bisküvi cips, hazır çorba, pastörize süt- yoğurt, margarin, hazır sos vs gibi işlenmiş gıdaları tüketmiyorum. Evde daha çok yemek yapıyorum.

D.A.: Ütopik de olsa hayalinizdeki ideal yaşamı iki cümleyle anlatabilir misiniz?
S.H.: Sadece tüketim alışkanlıklarıyla böyle bir yaşam kurgulamak biraz eksik kalabilir zira kapitalizmin hüküm sürdüğü bir dünyada iki cümleyle anlatılmayacak kadar karışık dinamikler var. Kendi küçük yaşamım için daha sade, doğal ve samimi bir yaşam diyebilirim.

Selma Hekim'in blog'u Almadım'ı buradan ziyaret edebilirsiniz".

ŞİBUMİ Kitap Yorumu - Canlı Yayın

YAZAR : Çarşamba, Ağustos 05, 2020


Biz Kimiz Kadınız Kitap Kulübünün Temmuz ayı kitabı Şibumi'yi 24 temmuz 2020 saat:20:30'da 4 üyemiz bir de misafirimizle instagram canlı yayında konuştuk. İzlemek isteyenler için İgtv'de kayıtlı , oradan izleyebilirsiniz.



Gelibolu Feribot İskelesi içindeki Temiz ikinci el kitap şibumi ...


İlk olarak ben kitap hakkındaki görüşlerimi paylaştım. Sonrasında blog dünyasından da gerçek hayattan da arkadaşım @fatmauzmez.blog bağlandı ama canlı yayın olduğu için olabilecek sorunlardan birini yaşadık. Ses var görüntü yoktu. Bir süre sonra seste gitti. Bu arada  İnstagram da @dramaatolyesigunlugu hesabının sahibi arkadaşım katıldı yayına. @zeynazinmutfagi , @firdevsocaksonmez, @yemyesilbirdeniz ( instagram hesaplarının isimleri)  Sırasıyla herkes kitap hakkındaki görüşlerini paylaştı. Katılan herkes kitabı beğendiğini ve tavsiye ettiğini belirtti. Çok bilgilendirici ve farklı bakış açıları olan bir canlı yayın oldu. Katılan tüm arkadaşlara değerli katkılarından dolayı buradan bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
İlk olarak kendi yorumumu anlatayım ve daha sonra arkadaşların yorumlarından alıntılarla kitap yorumlarımızı yazayım istiyorum.

Shibumi, 1979'da Rodney William Whitaker'ın takma adı olan Trevanian tarafından yazılmış.Şibumi ismi çok ilginç , kitapta şibumi;" bilgiden çok anlayış, ifade dolu bir sessizlik,kendini kanıtlama gereği duymayan bir alçak gönüllülük. İnsan kişiliğinde şibumi; hakimiyet peşinde olmayan otorite" olarak tanımlanmış. . Nicolai Hell baş karakterinin hayatı anlatılırken  2. Dünya Savaşının etkileri, Japon kültürü, Go oyunu, Amerika ve istihbarat teşkilatlarının eleştirisi anlatılıyor. Yazar Amerikalı olmasına rağmen kitapta ağır bir Amerika eleştirisi var. Baş karakter Amerikalılar için "bezirgan" yani tüccar diyor.

Nicolai Hell'in annesi  Rus asıllı ,babası  Alman ,hiç okula gitmiyor ama annesi özel öğretmenlerle eğitim aldırıyor. Evlerini paylaştıkları Japon general ona Go oyununu öğretiyor ve Hell çok iyi bir oyuncu oluyor. Japon General onu babası gibi himaye ediyor ve bir go okuluna gönderiyor. Çok fazla ayrıntıya girip spoiler vermek istemiyorum. Hell 7 dil biliyor, go oyunu ustası ve uluslararası bir ajan . En önemli özelliklerinden bir tanesi yakınlık algısının çok güçlü olması. Bu sebepten fotoğrafı bile çekilemiyor. Ve çıplak elle adam öldürebiliyor. Bazen bir kağıt, bir ataç vb....gibi akla gelmeyecek şeyler onun elinde silaha dönüşebiliyor.

@dramaatolyesigunlugu Neriman kitabı okumamız için önermişti. O da kitabı çok beğendiğini anlattı ve Şibumi felsefesinin kitabı okuduğunda herkesin farklı bir şey algılayacağını söyledi. Yani şibuminin ne olduğu okuyan kişiye göre değişir dedi.



@fatmauzmez.blog Fatma; Şibumi kitabından çıkarılan bölümlere dikkat çekti. Kitabı araştırdığını , internette kitap hakkında  çok yorum ve bilgi olduğunu anlattı. Genel olarak kitabın çok ses getirmiş etkileyici bir kitap olduğunu söyledi. Ben de kitapla ilgili yaptığım araştırmalarda rastladığım çok ilginç bir bilgiden bahsettim ki kitapta kısaca dip not olarakta var bu bilgi. Bazı adam öldürme sahneleri ve cinsellik sahneleri öylesine ayrıntılı anlatılmış ki bir çok insan bunu denediği için kitaptan kaldırılmış. Hatta bir soygun sahnesi öyle ayrıntılı anlatılmış ki aynı şekilde bir soygun yapılmış ve suçlular bulunamamış.




@zeynazinmutfagi Pınar; kitabı en çok beğenen ve kitap üzerinde çalışmış arkadaşımızdı. Aldığı notlarla kendi yorumlarını anlattı. Nicolai Hell karakterinde kendinden çok şey bulduğunu ve kitabı ve karakteri çok sevdiğini söyledi. Japon kültürünün bizim kültürümüze yakın bir anlayışa sahip olduğunu düşündüğünü ve anlamın yüceltildiği bir kitap olduğu için çok değerli bulduğunu anlattı. 
@firdevsocaksonmez Firdevs Hanım ilk kez yorumlarıyla bize katıldı. O da kitabı çok beğendiğini, okuyalı uzun zaman olduğunu bu yüzden tekrar okumak istediğini anlattı. Çok etkilendiği kitaplar arasında Şibumi'nin de olduğunu ve bu kitapları zaman geçtikten sonra tekrar okuduğunda çok farklı bir bakış açısıyla farklı şeyler anlayacağını düşündüğünü söyledi. Bir de Nicolai Hell karakterinin mistik yönüne dikkat çekti. Mistik konuları çok sevdiği için karakterin mistik yönünün dikkatini çektiğini anlattı. Hell kitapta meditasyonla çok farklı boyutlara çıkabilen bir kişi. Bu notu da söylemeden geçmeyeyim. 
Sevgili @yemyesilbirdeniz Gülşen'in de canlı yayın bağlantı sorunu oldu. Sesi çok net duyuluyordu ama görüntü yoktu ve süremiz de çok azalmıştı. Gülşen ; kitabı araştırdığını ve okurken de ilk defa duyduğu şeyler olduğunu ve bunları da araştırdığını anlattı. Kitabın insanları araştırmaya yönlendirmesi yönünü çok beğendiğini söyledi.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım bir yayın oldu. Kitap konuştuk, farklı bakış açıları dinledik. Okurken dikkatimizi çekmeyen ama arkadaşımız anlatırken fark ettiğimiz şeyler oldu. Çok şey kattı bize. Hem kitap hem de onu okuyan farklı insanların ufuk açıcı yorumları.
Bir sonraki kitabımız Seninle Başlamadı kitabını da yine bir canlı yayında konuşmayı düşünüyoruz. Katılmak ya da izlemek isteyenleri bekleriz.


Blogger tarafından desteklenmektedir.