2015 Giderken Bir Dolandırılma Hikayesi

YAZAR : Perşembe, Aralık 31, 2015
Merhabalar
Yılın son günü çok hoş olmayan bir olay anlatacağım sizlere. 2015 giderken bana kötü veda etmek istedi sanırım. Oysa ki mutlu günlerimiz daha fazlaydı:)) Neden böyle yaptı anlamadım.
Dün  08504737524 numaralı telefondan arandım.  Yapı Kredi World kartımı referans göstererek 1600 TL değerinde 2 yıllık hayat sigortası yaptırdığımı , ama bir yıldır kullanmadığım için iptal etme hakkım olduğunu söylediler. Böyle bir şey yaptırmadığımı söylediğimde beni bankadan aradıklarını ve benimde kabul ettiğim bant kayıtları olduğunu söylediler. İptal etmek için 263 TL vermem gerektiğini eğer iptal etmezsem yılın son günü 31 aralık’ta sigortanın ilk taksidi olan 800 TL yi kartımdan tahsil edeceklerini söylediler. Bunun üzerine kart bilgilerimi ve saat 16:01’de 3D Security ile gelen şifreyi kendilerine söyledim. Bana gelen mesajda 80 EUR çekildiği yazıyor. Anlamam yarım saat kadar sürdü. Olayı anlayıp bankanın çağrı merkezi ile yaptığım görüşme sonucu kartımdan paranın çekildiğini öğrendim ve kartımı iptal ettim. İşlemin iptalini talep ettiğimde fax çekmemi, değerlendireceklerini  söylediler.  Yaklaşık 1 ay kadar önce Yapı Krediden  sigorta yaptırmam için bir telefon almıştım ve çok ısrarcı hatta tacizci bir bayan sigorta yaptırmam konusunda beni bunaltmıştı. Aklıma bu olay geldi . "Acaba orada herhangi bir yerde evet mi dedim" diye düşündüm. Bu olayı yaşamamış olsam bu kadar kolay kandırılamazdım. Yani bankaların bu konuda çok suçu var.
Çok dalga geçerdim "bu insanlarda hiç akıl yok mu" derdim. "Ne yapıyorlar bunlar ki" gibi düşünürdüm ama oluyomuş:)))) Ve akıllı insanlarmış aslında kandırılanlar ama fazla dürüst olduklarından inanıyorlarmış. Dünden beri hazmedemiyorum. Parayı geri alma ihtimalim varmış çünkü 3 iş gününde karşı tarafın hesaplarına geçiyormuş. Yapılacak her şeyi yaptım. Ama inanın parasında değilim kandırılmış olmak ve dünyanın gittikçe daha kötüye giden bir yer olması beni çok sarstı. Dün gece uzun süre uyuyamadım insan hazmedemiyor biraz. Sonra da dün gece bütün gece "testere" filminin ilk filmiydi sanırım "Teksas Katliamı" filminde oynayan, herkesi kesen adamla uğraştım. Ama sonunda adamı kimseyi kesmemeye ikna ettim. Adam imana geldi:))) Çok iyi bir insan oldu. Sanırım bilinç altımın insanların aslında iyi olduklarına inanma ihtiyacı vardı. Böyle rahatladı garibim:)))
Ve sonra Allah'a teşekkür ettim. Almam gereken dersleri anladığımı ve 263 tl ile kurtardığım için mutlu olduğumu söyleyerek kendisine teşekkür ettim.
Ama kandırılmak, dolandırılmak çok pis bir hismiş arkadaşlar. İnsan konuşmaları tekrar tekrar kafasında dinliyor. "Şurada uyanmalıydım" "neden şunu sormadım" "neden bankayı arayıp teyit edeceğim demedim" vb...... binlerce soruyla boğuşuyorsun. Ama terör örgütü ile gelselerdi kanmazdım. Hazırlıksız olduğum yerden geldiler.
Neyse aklınızda olsun arkadaşlar. Beni kandırdılar sizi kandırmasınlar. Ve ben yine de dünyanın güvenilir bir yer olduğunu, insanların iyi insanlar olduğunu düşünmek istiyorum.
Sevgilerimle.......


tibet tedavisi

YAZAR : Çarşamba, Aralık 30, 2015
İç organlardaki zehirli maddeler nasıl atılır?
Çin tıbbına göre, insan vücudundaki beş iç organda zehirli maddeler birikir, bu zehirli maddelerin birikmesi, vücutta belirtiler bırakır. Şimdi zehirli maddelerin saklandığı yerleri bulalım ve bu zehirli maddeleri yok etme yöntemleri öğrenelim.
Eğer dalakta zehirli maddeler birikirse, yüzde benekler görülür. Yüzünde benekler olan bir kadının sindirim sistemi nisbeten zayıflar; beyazımtırak akıntısı fazla olur; yağ birikir.
Çin tıbbına göre, dalaktaki sindirim iyi olmadığı takdirde, zehirli maddeler zamanında dışarı boşaltılmaz. Bu nedenle kilo vermek isteyen bir kişi, öncelikle dalağının ve midesinin işlevini normalleştirmeli; dalağında zehirli maddeler bulunan kişide ağız kokusu olur, ağız ülseri görülür.
Şimdi dalaktaki zehirli maddeleri boşaltma yöntemlerine geçelim.
Dalaktaki zehirli maddelerin boşaltılmasına ekşi yemekler iyi gelir. Ekşi yemekler, bağırsak ve midenin sindirim işlevini pekiştirir, yemeklerdeki zehirli maddelerin en kısa sürede boşaltılmasını sağlar; ayrıca ekşi yemekler dalağı güçlendirir.
Dalaktaki zehirli maddelerin boşaltılması için Shangqiu adlı akpunktur noktasına basılabilir. Bu akpuntur noktası, iç topuk kemiğinin altındaki çukurun ortasında bulunur. Bir parmakla bu noktaya, azcık acı hissetecek şekilde basabilirsiniz. Bu basma bir defasında üç dakika sürerse, yeterli olur.
Yemekten sonra yürüyüş yapmak. Spor, dalağa ve mideye yardımcı olur. Bu yöntem azimle uygulanmalı.
Yemek sonrası, zehirli maddelerin en kolay oluştuğu zaman dilimidir. Yemeklerin zamanında sindirilmemesi veya emilmemesi halinde zehirli maddeler birikir. Bu nedenle yemekten sonra yürüyüş tavsiye edilir. Ayrıca yemekten bir saat sonra bir meyve yenebilir.
Aftimuni dalağın en iyi ilacıdır, kaynatılarak içilir. Karabaş otu, kekik, sinameki, anason, kimyon, kuru incir dalağın en güzel ilaçlarındandır. Mercimek, patlıcan, sığır eti, kuyruk ve lahana yenmemelidir.
******
Karaciğer, insanın diğer önemli iç organlarından biridir. Karaciğerde zehirli maddeler birikirse, tırnak üzerine çıkıntılı çizgi veya tırnak çökmesi görülür. Çin tıbbına göre, kirişler karaciğere bağlıdır, tırnak ise kirişlerden bir bölümüdür. Bu nedenle karaciğerde zehirli maddeler biriktiği takdirde, tırnak üzerinde belirgin işaret olur.
Karaciğerde zehirli maddeler bulunursa, kadında mastit görülür; deprasyon başgösterir. Çünkü karaciğer insan vücudunda duyguları ayarlayan iç organdır. Eğer içindeki zehirli maddeler zamanında boşaltılmazsa, Qi dolaşımı engellenir, bu da depresyon duygusuna neden olur. Ayrıca yarım baş ağrısı ve aybaşı ağrıları gibi belirtiler görülür. Yüzün iki yanağı ve göbek, karaciğer ve safra kesesinin “etki alanı”dır. Eğer karaciğerde zehirli maddeler varsa, yüzde ve göbekte mutlaka belirti gözükür.
Karaciğerdeki zehirli maddelerin boşatılması için, yeşile çalan mavi renkli yemekler tüketilmeli. Örneğin portakal veya limon suyu, karaciğere iyi gelir; karaciğerle bağlantılı akpunktur noktasına basmak iyi gelir. Basılacak nokta, birinci ve ikinci ayak parmaklarının buluştuğu noktanın önündeki çukurun ortasında yer alır. Ağlama, zehirli maddelerin boşaltılmasına yardımcı olur. Kadınların erkeklerden daha uzun yaşamasının gözyaşlarına bağlı olduğu, hem Batı tıbbınca, hem de Çin tıbınca doğrulandı. Gözyaşları gerçekten insan vücuduna zararlı maddeler içerir. Bu nedenle istediğiniz zaman ağlayabilirsiniz.
Sülfür içeren besinler karaciğeri temizler, soğan, sarımsak, lahana, brokoli, brüksel lahanası sülfür içeren gıdalardır. Ayrıca enginar karaciğer dostu bir sebzedir.
Alkol, kimyasal ilaçlar, işlenmiş gıdalar, inek eti, aşırı proteinle beslenme karaciğeri yıpratan gıdalardır.
******
İnsan kalbinde zehirli maddeler birikirse, dil ülseri olur, alnında kabarcıklar oluşur, uykusuzluk ve kalp rahatsızlığı meydana gelir.
Çin tıbbına göre, kalple en yakın ilişkili organ dildir. Bu nedenle ülser dilde görülür. Alın, kalbin “nüfuz alanı”dır. Eğer kalpte “ateş” varsa, alın “yanar”, kabarcıklar ortaya çıkar.
Kalpteki zehirli maddelerin boşaltılması için, nilüfer tohumları gibi, acı yemekler tavsiye edilir; kalbi simgeleyen Shaofu adlı akpunktur noktasına basılır. Shaofu, insanın yumruğunu sıktığı zaman, avuçta yüzük parmağı ve küçük parmağının tırnaklarının değdiği yerdir. Bu noktaya güçlü bir şekilde basılır. Yeşil fasülye, zehirli maddelerin idrar yoluyla boşaltılmasına yardımcı olur.
Çin’de yaz mevsiminde hemen hemen her ailede yeşil fasülye suyu içilir. Siz de deneyebilirsiniz.
Kalp için omega 3 yağ asidi içeren somon, ton balığı, ceviz, keten tohumu gibi gıdalar faydalı olacaktır.
******
Akciğerde zehirli maddeler birikirse, insanın cildi pas renginde olur, kabızlık çekilir, duygusal durumunda hassasiyet meydana gelir.
Çin tıbbına göre, akciğer, tüm cildi yönetir. Cildin iyi olup olmaması, akciğerin sağlıklı olup olmamasına bağlıdır. Akciğerdeki zehirli maddelerin miktarı fazla olursa, bu zehirli maddeler akciğerin çalışmasıyla cilde yansır; ayrıca akciğer ve kalın bağırsak tek bir sistemdir. Yukarıda akciğerde zehirli maddeler varsa, aşağıdaki bağırsak içinde de anormal birikim olur, kabızlık çekilir; akciğerdeki zehirli maddeler de Qi ve kan dolaşımını engeller.
Turp, akciğere en iyi gelen yiyecektir. Çin tıbbına göre, kalın bağırsak ile akciğer arasında yakın ilişki vardır. Akciğerdeki zehirli maddelerin ne kadar boşaltılacağı, kalın bağırsağın iyi çalışıp çalışmamasına bağlıdır. Turp kalın bağırsağın dışkıyı boşaltmasına yardım eder. Turp çiğ de yenir.
Ayrıca akciğeri temsil eden akpunktur noktasına basmak da yararlıdır. Hegu adlı nokta, el sırtında, parmakların arasında bulunur.
Terlemek, akciğere iyi gelir; çünkü terle vücuttaki zehirli maddeler atılır; sıcak duş ve derin nefes da benzer sonuç verir.
Akdiğerdeki zehirli maddelerin boşatılması için en uygun zaman dilimi sabah 7:00 ile 9:00 arasıdır. Bu zaman içinde bol oksijen almayı sağlayan spor yapılırsa, çok iyi olur.
Meyan kökü, zencefil, okaliptus, brokoli, turp akciğerler için şifalı bitkiler olup sigara akciğer için en büyük zarardır.
******
Böbrek içinde zehirli maddelerin biriktiği zaman, aybaşı miktarı az, süresi kısa ve rengi koyu olur. Aybaşının oluşması ve kaybolması, böbrek işlevinin güçlü olup olmamasına bağlıdır; böbrekteki zehirli maddeler, hidronkusa neden olur, altçenede kabarcıklar oluşur, yorgunluk çekilir.
Böbreği simgeleyen akpunktur noktası Yongquan’dır. Bu nokta, insan vücudundaki en alçak akpunktur noktasıdır. Yongquan, ayak tabanının üçte birinin ilerisinde bulunur. Bu nokta hassas olduğu için fazla güçlü basılmamalıdır. Beş dakika yeterlidir.
Böbrekteki zehirli maddelerin boşaltılması için en iyi zaman dilimi sabah 5:00 ile 7:00 arasıdır. Bu nedenle sabah kalkınca bir bardak su içilmesi çok iyi olur.
Gün boyu yeterli su içilmesi, bedenin susuz bırakılmaması, aşırı tuz alınmaması, likopence zengin gıdalar domates, karpuz, böbrekleri temizleyip koruyacaktır.


Bir Hadise Var

YAZAR : Salı, Aralık 29, 2015
 

Bu şarkı aldı beni 20 yıl öncesine götürdü. Nazan Öncel söylüyordu bilenler bilir. Çok severdim o zamanlarda da. Ama Mabel Matiz daha güzel söylemiş sanki.
Şarkıda diyor ki "seni seviyorum ama bu sevginin seninle ilgisi yok". Ya da ben öyle anlıyorum. Çünkü sevginin öyle olduğunu düşünürüm. Sevdiğimiz insan şöyle davrandığı, böyle söylediği için sevmeyiz ki onu. O olduğu için severiz ve ne yaparsa yapsın onun adına bahaneler buluruz, mantıklı açıklamalar yaparız. Anlarız onu. Affederiz. Ve bunun sebebi sevgimizdir. Doğrudur, yanlıştır demiyorum. Diyemem de zaten , sevgiyi sorgulamak kimin haddine.
Ben bazen derim ki "aşkın acısı bile güzeldir". İnsanlar itiraz ederler "mazoşist misin?" diye, bence insan olduğumuzu, sevebildiğimizi gösterir bize. Ömrü boyunca aşkı, sevgiyi yaşamamış insanlar olduğunu düşününce sevebildiğimiz için şanslıyız bence. Çünkü sevmek bir olmak demektir (ki bu  çok zordur). Kendinden bile vazgeçebilmektir sevgi. Güvenmek, fedakarlık , emek demektir. Ve bizimle ilgilidir. Karşımızdakiyle değil. Bizi daha iyi bir insan yapar.Daha iyi bir insan yapmıyorsa sevgi değil başka bir şeydir o.Tutkudur, hırstır, takıntıdır.

 Sevdiğim her insan beni geliştirdi, büyüttü. Acı çektirenler bana bir şey öğretmek için çıktılar karşıma. Hem kimse kimseye acı çektiremez ki. Bizim beklentilerimiz acı verir bize. Hiç kimse tesadüfen çıkmaz karşımıza. Onun bize verecekleri, bizim ondan alacaklarımız vardır. Bize ayna olması gereken yönler vardır. Hepsine teşekkür edip yolumuza devam etmeliyiz. Anlamamız gerekeni anladıktan sonra ama. Anlamazsak eğer tekrar tekrar yaşarız o acıları, hayal kırıklıklarını.Yaşadığımız her olaya "bundan almam gereken ders ne?" diye bakabilirsek eğer karada ölüm yok bize:)))))

Nostaljik Pazartesi- Göz altı torbaları

YAZAR : Pazartesi, Aralık 28, 2015
Herkese iyi haftalar
Bugünkü "nostaljik pazartesi" yazımı istatistiklerde en çok okunan yazılarımdan birisini paylaşarak yapmak istiyorum. Çünkü o yazımı düzeltmek, ekleme yapmak istiyorum. İnsanları yanlış yönlendirmek istemiyorum.
Son bir kaç yıldır göz altı torbalarını geçirme ile ilgili ne bulduysam okudum, ne duyduysam kullandım diyebilirim. Ama sonuç alabildim mi? Hayır. Ne paralar harcadım bunun uğruna . Hiç etkisi olmadı diyemem çünkü kullanmasaydım ne olurdu bilmiyorum. Ölçme şansım yok.Ama kesinlikle mucize krem diye bir şey yok. Öncelikle bunu bi söyliyeyim. Hiç bir krem göz altı torbalarını geçirmiyor tecrübeyle sabittir. Hafifletiyor sadece. En çok işime yarayanları paylaşacağım bugün.
1. Patatesi dilimleyip derin dondurucuya koyun ve torbalanma sorunu yaşadığınızda 15-20 dakika gözlerinizin üzerinde bekletin. Patatesin soğuk olması ve içindeki nişasta epey hafifletiyor torbaları.
2. Fresh Line'ın gözaltı patates maskesi de çok iyi sonuç aldığım bir ürün. Farkedilir derecede hafifletiyor torbaları.
3. Bazı internet sitelerinde okuduğum buz koyma işlemi de sonuç veriyor. Bazıları da kaşığı buzlukta soğutup gözlerinizin üstüne koyun diyor. Denedim evet:) Bunu da denedim ama benim favorim patates dilimleri.
4. Göz çevresine krem sürerken masaj yapmak ta bir diğer yöntem. Parmaklarınızla göz çevresine "pıt,pıt" hafif hafif vurarak oradaki ödemi dağıtıyorsunuz.
5. Çay poşetleri de bir çözüm. Özellikle yeşil çay poşetlerini koyarsanız rahatlatıyor.

Nostalji yazım aşağıda, yaklaşık 2 yıl önce yazmışım. Ama sonraki 2 yıldaki tecrübelerimi de burada anlattım.


gözaltı torbasını yok eden titreşim
Bir de bu titreşim cihazı varmış. Ya da estetik ameliyat seçeneği.

"Gözaltı torbaları sorunum için yaptığım araştırmaları sizinle paylaşmak istedim. Kendimi bildim bileli gözaltı morluğu sorunum var.Kalıtımsal.Anne tarafından miras:) Oğlumada benden miras malesef. Neyse kadınlarda bu sorun daha bir sorun tabii.

Geçen gün gözaltı kremim bittiği için eczaneye gitmiştim. Eczacı bana "morluktan önce torbalanma sorununuz var" dedi ve bir krem önerdi. Her kozmetik alışverişine dünya para bayıldığım için bu sefer "en ucuzu ama en faydalısı olsun lütfen" dedim. O da bana "Nuxe Contour Des Yeux Prodigieux" kremi önerdi. Kullanıyorum fena değil. Ama internette gezerken Pure Beauty Geoaqua Ultra Hydrating Eye Gel 'e rastladım. Çok beğenmiş insanlar.Yorumlarını okudum. Sonra hemen aldım tabiki.Watsons'larda satılıyor.Fiyatıda çok uygun.Made in Kore yazıyor. Şimdilik memnunum. Gerçekten de torbalanmalar hafifliyor. Kozmetik ürünleri ile ilgili Cilt Doktoru bir bayan(ismini hatırlayamadım) Medikal Kozmetiği tercih edin diyordu. Ondan beridir eczaneden alıyorum. Çünkü bayan 50 yaşındaydı ve çok güzel bir cildi vardı.

Kendimle çeliştim şimdi:) Gözaltı kremimi eczaneden almadım.Ama Pure Beauty'nin fiyatı da çok uygun. Tavsiye eder miyim? Ederim. Nuxe'de tavsiye ederim. Hatta Nuxe'i daha çok tavsiye ederim".


Perşembe Seçmeler

YAZAR : Perşembe, Aralık 24, 2015
*Dün gece ki haberlerde  Çin'de genç bir adam sevgilisine sürpriz bir evlenme teklifi hazırlıyor. Ama kız "hayır" diyor ve gerekçe olarak "yüzüğün taşının küçük" olduğunu söylüyor. Adamı oracıkta bırakıp gidiyor. Fotoğraftan da anlaşıldığı üzere adam bir sürü insanı organize etmiş süper bir organizasyon yapmış. Ama söz verdiği 1 karat yüzüğü değilde daha küçük bir yüzük alma gafletinde bulunmuş. Haberi izlerken babannem gibi bağırdım "ne gidiyosun o kızın peşinden hala" diye .bebegi-kurtaran-kopek.jpg 
*Bazen insan olduğundan utanıyor insan. Bazen "hayvan" kelimesini hakaret etmek için kullandığına kahroluyor. Bir ay kadar önce haberlerde izlediğim bir haber üzerine yazdım bunları. Duymayan vardır belki. Birleşik Arap Emirliklerinde bir kadın doğurduğu bebeği çöpe atıyor ve bir köpek onu bulup en yakın eve götürerek hayatını kurtarıyor.
 
*Doğum günü kutlamamdan bir kare. İş arkadaşlarım , güzel insanlar. Bu arada koca kişisi doğum günümü mesajla kutladı sadece. Ah ah.... ilk evlendiğimiz zamanlarda ne sürprizler, hediyeler, organizasyonlar yapardı bu adam. Aynı adamlara ne oluyor bilmiyorum ki. "Bir çiçek bile almadın mı" dediğimde "sana en son çiçek aldığımda "çok pahalı, o parayı bana ver, bundan sonra bana çiçek alma " dediğini hatırlatırım" dedi. Evet dedim ama ne bileyim bekledim de yaaaaa.... Okuyosan koca kişisi bu bir sitemdir yaniiiiii......

 

*Çok güzel öyle değil mi? Bir kıramayız o inadımızı da gurur yaparız "önce o gelsin" diye bekleriz.

 
*Bu söze de bayıldım. Hayat felsefem "sokakta hayat vardır". Eskiden evde oturduğumda dünya dışarda akıp gidiyor ve ben ona dahil değilmişim gibi hissederdim. Evlenip çoluk çocuğa karışınca unuttum epey bu hissi ama eşim "hastayım" dediğimde "kalk gezmeye gidelim iyileşirsin" der yani sadece azalmış sanırım bitmemiş bu his:))) Geçenlerde bir hafta sonu uzun süre evden çıkmadım işler güçler yüzünden. Sonra kuaföre gitme bahanesiyle fırladım sokağa. Derin bir nefes aldım ve "ohhhh dünya varmış" dedim. Evde oturmayın bak erken ölürsünüz benden söylemesi:))))))

Zayıflayamama Sebepleri-1

YAZAR : Çarşamba, Aralık 23, 2015

Tamam ben buldum neden zayıflayamadığımı. Hayır çok yediğimden falan değil. B12 vitaminim eksik ondan . Valla. İnanmıyor musunuz?
Eğer sizde sürekli yorgunluk, sinirlilik, mutsuz hissetme,aşırı yeme isteği ve unutkanlık hissediyorsanız B12 vitamini eksikliğiniz olabilir. Bu vitamin başta sinir sistemimiz olmak üzere vücut ağrıları ve ağrıyı olduğundan fazla algılama hissinin(bunu anlamadım ki nasıl ölçüyorlar) sebebiymiş. Vücudumuz B12 üretmiyor yediklerimizle alıyoruz vücudumuza.

 Faydaları:
*Karbonhidratları enerjiye çevirerek yağı azaltıyor.
*Kalp damar hastalıklarından koruyor.
*Hücre yaşlanmasının önüne geçiyor hatta yeni hücre üretilmesini sağlayarak derinin düzenli olarak yenilenmesini sağlıyor.
 
Metabolik hızı yavaşlatıyor B12 vitamini eksikliği. Karbonhidratları enerjiye çevirip yağı azaltmasından dolayı da eksik olduğu zaman çok fazla yeme isteğine sebep oluyor. Bu sebepten zayıflamada çok önemli.


B12 Vitamini nelerde bulunur?
Karaciğer, yumurta, süt, böbrek, sığır eti, balık, peynir.
Bitkilerde bulunmadığından vejeteryanlarda çok sık rastlanır B12 vitamini eksikliğine.
"Ne yaparsam yapayım zayıflayamıyorum" diyorsanız bir de B vitamini eksikliğiniz var mı ona baktırın.
İştahınızda anlam veremediğiniz bir artış olduysa, kansızlık sorunu yaşıyorsanız ve sürekli halsiz ve mutsuz dolaşıyorsanız bir test yaptırsanız iyi olur.
Sağlıklı ve mutlu ve formda olmamız dileğiyle......



Beyaz Begonvil'den Yılbaşı Çekilişi

YAZAR : Salı, Aralık 22, 2015

Nostaljik Pazartesi- 2 ve Bugün Benim Doğum Günüm

YAZAR : Pazartesi, Aralık 21, 2015
Merhabalar
Bugün benim doğum günüm ve eskiden 40 yaşından sonra doğum günlerinin anlamlı olmadığını, kutlanmadığını falan zannederdim. 42 yaşından bildiriyorum ki ruh yaşlanmıyormuş ve doğum günleri her daim güzelmiş. Aman Allahım 42 yaşındayım. 42 kere daha söyleyeyim belki anlarım. Her doğum günümde Teoman'ın "Bugün benim doğum günüm " şarkısı gelir aklıma. Sözleri hüzünlü ama çok severim Teoman'ı da bu şarkıyı da.Bir de doğum günümün bir özelliği var: En kısa gün en uzun gece.Doğduktan sonra  günler uzamaya başlıyor. Kışın en yoğun zamanları.
Hem yeni yıl hem de doğum günüm dolayısıyla hayatıma şöyle bir dönüp baktığımda çok güzel bir hayatım olmuş , istediğim her şey gerçekleşmiş çok şükür. Çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Bundan sonrası için de aynı olması duasıyla. 
Nostaljik Pazartesi yazısı aşağıda. Çok sevdiğim bir yazıyı paylaşıyorum sizlerle. Ve doğum günümde iyiki varsınız diyorum sevgili blog arkadaşlarım.




GÖZLER



Suriye'nin kadın Devlet Bakanı Bouthaina'dan:
( Son zamanlarda duyduğum en doğru söz bu... )
"Kadınları , gözündeki ifade korur. "
Alt tarafı bir çift organla bu kadar çok iş başarıldığı görülmemiştir.
Yeryüzündeki bütün canlıların gözleri sadece, bakıp görmeye yaradığı halde
kadın kısmı, neredeyse bir tek ortalığı süpüremez gözleriyle...
Sever, sevişir, beğenir...
Döver, küser, barışır...
Nefret eder, hesap sorar, azarlar...
Kovar, bağırır, çağırır, alay eder...
Erkek de bir insanoğlu, o da yapar demeyin!
Erkekler her durumda öyle bön bön bakarlar.
Asla, ne demek istediklerini anlamazsınız.
Gözlerini konuşturan sadece kadınlardır.
Çocukluğunuzu düşünün...
Annenizin bin türlü bakışı gelecektir aklınıza.
Misafirler gitsin, ben sana gösteririm bakışı...
Had i artık odana git, yat bakışı...
Ağzını şapırdatma! bakışı...
Kıçım tutulsaydı da seni doğurmasaydım bakışı...
Aynı babası bakışı...
Babanızdan bir bakış var mı, aklınızda?
Hiç zannetmiyorum olduğunu.
Babayla göz göze bile gelinmez öyle zırt pırt.
Şimdi de
büyüklüğünüzü düşünün...
Kaç kadın bir bakışın peşinden gitmiştir?
Hiç..
Peki kaç erkek bir bakış uğruna odu ocağı terk etmiştir?
Çookk..


İlginç Yeni Yıl Karaları

YAZAR : Pazar, Aralık 20, 2015
Amerika'da bir kişi yeni yılı pek ciddiye almıyor ve bununla ilgili bir web sayfası açıyor. İşte o sayfaya gelen ilginç yeni yıl karalarından bir demet:

Yeni yılda;
*Daha az yıkanıp daha çok deodorant kullanacağım.
*İşe geç gittiğim için patronuma aynı bahaneleri sırlayıp durmayacağım, bu yıl daha yaratıcı olup farklı bahaneler bulacağım.
*Sigarayı bırakacağım. Yok yok azaltacağım. Haftada bir pakete düşüreceğim mesela. Amaaaan boşver yaaaa....
*Geceleri çiş kaçırdığımda suçu kardeşimin üstüne atmayacağım(Allison 10 yaşında)
*Piyango bileti aldığım bayiyi değiştireceğim. 10 yıldır amorti bile çıkmadı !
*Karıma daha az seni seviyorum diyeceğim . Çünkü her "seni seviyorum"dan sonra lüks restoran faturası ödemekten bıktım. Sosisli sandviçe alıştırmak lazım.
*Bu yıl şu Bayan Potter'dan kurtulacağım(Jake 12 yaşında ve Bayan Potter onun 3 yıldır matematik öğretmeni)
*Kız arkadaşıma daha iyi davranacağım. Mesela market dönüşü tüm poşetleri ona taşıtmayacağım.

Pratik Beden Kitle İndeksi Testi

YAZAR : Cuma, Aralık 18, 2015
Duymayan var mıdır Beden Kitle İndeksini? İnternet sitelerinde mutlaka  rastlamışsınızdır boyunu yazıyorsun, kilonu yazıyorsun otomatik hesaplıyor. Sonuca göre de normal - kilolu yada obez olduğunuz çıkıyor.
Ya da yukarıdaki gibi tablolara bakıp bulabiliyorsun. Ama ben bugün size daha basit bir hesaplamadan bahsedeceğim. Bir parça ip alıp boyunuzun uzunluğu kadar kesiyorsunuz. Sonra ipi ikiye katlayıp belinize doluyorsunuz. Eğer ipin uçları bağlanabiliyorsa bel çevreniz boyunuzun yarısından az demektir ve bu çok iyi bir şeydir. İdeal olan budur. Amaaaaa eğer uçlar zar zor birleşiyor hatta birleşmiyorsa fazla kilonuz var demektir. Bu da farklı bir yöntem:)))) Matematik asla yalan söylemez ama bu tarz yöntemlerde ölmez yani.

Aralık Ayına Bakış

YAZAR : Salı, Aralık 15, 2015
Bakalım neler yapmışız aralık ayında?

*Yılbaşında her yerleri süslemelerini seviyorum. Işıl ışıl özellikle AVM'ler. 365 AVM burası. Ama içinde kızın varsa daha da ışıl ışıl oluyor her yer:)))  

 
*Yeni yıl umut demek. Yeni hep güzeldir. Yeni yıl kararları almamış kimse yoktur heralde. Benim bu yılda en çok istediklerimden biri "zayıflamaaaaaak" . En son bilinçaltıma telkin göndererek zayıflamaya karar verdim. Size küçük bir ipucu vereyim. Yatağa yatıp uyumadan önce kendimize olmak istediğimiz kiloda olduğumuzu tekrarlıyoruz. Özellikle o uyku ile uyanıklık arası dönem çok değerli. Bilinçaltının algıları çok açık oluyor. Bir de "şu kadar kilo olacağım değil, şu kadar kiloyum" diyeceksiniz. Çünkü olacağım dediğinizde  bilinçaltımız(üç kağıtçı biraz kendileri:)) gelecekte bir zaman zayıflayacağımızı anlıyormuş şu anda olduğunu anlamıyormuş. Yani cümlelerimiz şu an gerçekleşmiş gibi. Ve zayıf halimizi hayal edip gözümüzde canlandırıyoruz. O elbiseyi giymişsiniz ve harika görünüyorsunuz. Kendinize aynalarda bakmalara doyamıyorsunuz:) Buna da "yaratıcı imgeleme" deniyor. Gelişmeleri yine buradan bildiririm. 

 *Bunlar benim matruşkalarım. Çok seviyorum kendilerini. 7 taneler ve en küçüğünü yapmak ömür törpüsü olmuştur heralde. Geçen yıl Ukrayna'dan almıştım. Orada o kadar çok çeşitleri var ki. İngilizce bilen Andrevski(böyle yazılmıyor sanırım ama böyle okunuyor) isimli bir satıcıdan almıştık. Andrevski meydanındaki Andrevski isimli satıcıdan:))) Öyle soğuktu ki Kiev üzülmüştüm orada ki satıcılar için. Hatta birgün çok erken kapatıp gitmişler tezgahları dayanamamışlar soğuğa. İnsanoğlu her şeye alışıyor ama şahsen orada bulunduğum sürece düşünmüştüm "insanlar neden böyle soğuk iklimlerde yaşarlar ki?" diye. "Like a Kiev" demiştim bu matruşkaları görünce . Kiev gibi yani. Soğuk. Andrevski de bana kesinlikle burası gibi" demişti:)  Bana oranın soğunu hatırlatmaları için seçtim kardan adamlı matruşkaları. 
 
Bu çiçeği evimize ilk defa gelen misafirlerimiz getirmiş. Çok güzeller öyle değil mi? Umarım bakabiliriz kendisine. Ne çiçeği olduğunu bilmiyorum. Bilen varsa yazarsa sevinirim. Bakımı nasıl olur, sıcak mı sever? soğuk mu? Güneş ışığı almamlı mı ? almamalı mı? 

 
Bu bardak ta yemekhane de bana denk geldi . Her yanım sevgi şükürler olsun:) Birisi özellikle mi yapmış ki acaba? Merak etmedim değil. 

 
*Kolu ağrıyan bir arkadaşımla konuştuk bugün. "Konuş onunla" dedim. "Konuştum biliyor musun?" dedi. Hem de böyle bir teknik olduğunu bilmeden konuşmuş. İçinden gelmiş. Konuşun ağrıyan yerinizle size söyler neden ağrıdığını. Dile gelip söylemez tabisi. Ama sorarsanız anlarsınız . Cevap verir bilinçaltınız. Hep bilinç altı diyorum ama öyle önemli ki. Bilincimiz de neymiş. Bizi yöneten üstü değil altı. Ve belki doğru belki yanlış inançlarımız. Bu konuyu daha uzun anlatacağım. Şimdilik bu kadar anlatayım.

Nostaljik Pazartesi-1

YAZAR : Pazartesi, Aralık 14, 2015
Sevgili EQ'nun muhteşem fikri nostaljik pazartesiyle karşınızdayım. Eskilerden çok eskilerden bir yazı paylaşacağım sizlerle bugün.

DUYGUSAL YATIRIM HESABI

  Merhaba

  Bugün size hepimizin açması gereken bir hesaptan söz edeceğim.Aslında hepimiz açıyoruz ama  her zaman doldurmaya çalışmalıyız.
   İnsan insanın şifasıdır. Hepimizin sevdikleri var.Değer verdikleri var.İlişkide bulunduğumuz tüm insanlar kalplerinde yada beyinlerinde (her nerde derseniz) bizim için bir hesap açıyorlar.Duygusal Yatırım Hesabı.Biz insanlarla ilişkilerimizde bu hesaba yatırım yapıyoruz.Bazen de harcıyoruz. Onu sevdiğimizi değer verdiğimizi gösteren davranışlarımız artı para olarak yatıyor hesabımıza. Ama bazen harcıyoruz da tabi.Herşeyde olduğu gibi bunda da çok harcar hiç yatırmazsak bir süre sonra o hesabımızın içi boşalır ve o insanı kaybederiz.
    Nasıl yatırım yapılır bu hesaba? Örneğin eşimizle olan ilişkilerimizde onu düşündüğümüzü gösteren ince davranışlar.Küçük ayrıntılar ama etkileri çok büyük.Bize bir incelik yaptığında teşekkür etmek. Yanlış bir şey yaptığımızda özür dilemek.Onun sevdiği bir yemeği yapmak.Onun değer verdiği insanlara jest yapmak.İşte bu gibi şeylerle bu hesabımızı doldurursak eğer o insanı en zor zamanlarımızda bile kaybetmeyiz.Ama doldurmazsak en küçük bir sallantıda biter ilişkilerimiz.
    Hepimizin alnında "LBDVÖOH" yazar.Açılımı: Lütfen Bana Değerli Ve Önemli Olduğumu Hissettir. Lütfen sevdiklerinize değerli ve önemli olduklarını hissettirin hatta ilişkide olduğunuz herkese hissettirin. Duygusal Yatırım Hesaplarınızın hep dolu olması dileğimle.

BİR KAŞIK YOĞURDUN DEĞERİNİ BİLMEK

YAZAR : Cuma, Aralık 11, 2015
"BİR KAŞIK YOĞURDUN DEĞERİNİ BİLMEK
Bir konferansımda öfkeli bir makine mühendisi, “Bu konferans salonundaki sekiz yüz kişinin hepsi sizin dedikleriniz kabul etse ve aynen uygulasa ne yazar; dışarıda yetmiş milyonluk bir güruh var, güruh! Bu tip konferanslar ve kitaplarla topluma hizmet ettiğinizi sanarak teselli oluyorsanız, yanılıyorsunuz!” dedi.
“Elimde bir kaşık yoğurt var; benden yetmiş kazan sütü yoğurt yapmamı istiyorlar,” diyen çok öfkeli öğretmen, ana baba, yönetici gördüm.
Ben ise, bir kaşık yoğurdum olduğu için sevinirim; şükür duygusu içinde olurum; “iyi ki bir kaşık yoğurdum var,” derim. O bir kaşık yoğurt benim etki alanımdır; onu bilirim. Ufak bir tencere bulurum, yetmiş kazan sütten ufak tencereme alırım. O ufak bir tencere süt, ana baba isem benim çocuklarım, öğretmensem benim öğrencilerim, yazar isem okurlarım olur. O küçük tenceredeki sütün uygun koşullarda hazırlanarak bir kaşık yoğurdumla mayalanmasına, çocuğumu yetiştirmeye, öğrencime öğretmen olmaya, bir bilim insanı olarak konuşmaya, yazmaya özen gösteririm. Ve umutla, güvenle, şükürle küçük bir tencere yoğurdum olmasına gayret ederim.
Etki alanım bir kaşık yoğurttu, şimdi küçük bir tencere yoğurum oldu. Şimdi Facebook’ta yazıyorum, sizlerin işbirliğiyle takip edenlerin sayısı bu günlerde dokuz yüz binlere ulaştı. Elimdeki bir küçük tencere yoğurt büyüdü, bir kazan yoğurt oldu.
Zorluklarla karşılaşınca hayal kırıklığı içinde bir köşeye çekilmek, şikâyet edip beklemek, sürekli birilerini suçlamak bir seçenektir. Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışarak, şevkle, umutla, güvenle, şükür duygusu ve sevgiyle elindeki bir kaşık yoğurdun Adeğerini bilerek çalışmak da bir seçenektir.
Siz, bir kaşık yoğurdun değerini bilen ana baba mısınız?
Siz bir kaşık yoğurdun değerini bilen öğretmen, doktor, çiftçi, yönetici, iş adamı, polis, hakim, yazar, muhtar, milletvekili, üniversite öğretim üyesi, üniversite öğrencisi, dernek başkanı, esnaf mısınız?
Sizlerin gücüne inanıyor, güveniyor saygı ile, sevgi ile gönülden selamlıyorum."
Doğan CÜCELOĞLU
Bazı insanlar vardır (ki onlardan çok fazla maalesef) çevrelerinde hep suçlayacak birilerini ararlar ve sürekli şikayet ederler. Mesela birlikte bir yerlere gidersiniz orada yaşadığınız her şeyin sorumlusu sizmişsiniz gibi davranır. Çünkü dünya ona söz vermiştir "bütün dünya senin emrinde , işler yolunda gitmezse hemen suçlayacak birini bul, mızmızlan, buna hakkın var" . Ben bu tarz insanlara "suçlu hissetiren, enerji emici, üzerinize yıkılan" insan tipleri diyorum. Biraz acımasızca mı oldu sanki? Ama çevrenizde böyle insanlar varsa ve mecburen ilişki içerisindeyseniz bir süre sonra bunalıyorsunuz. Hiç memnun olmuyorlar , Trafikte kırmızı ışığın uzun süre yanmasından bile sizi sorumlu tutuyorlar.
Bazen o tarz insanlar için üzülüyorum çünkü çok zor bir hayatları var bence. Sürekli olumsuz şeyler bulup şikayet etmeye çalışmak, suçlayacak birilerini aramak  yorucu olsa gerek. Yani eğer bir insanın size sıkıntı verecek bir davranışı varsa o kişi içinde o sıkıntının 10 mislini yaşıyordur. Size yansıttığı 10 da 1 dir. Yani asıl kendilerinedir zararları.
Doğan Hocam'ın dediği gibi hayat seçeneklerden oluşur. Çözüme odaklı olup elinden geleni yapıp beklemek doğru seçenektir. Yapabileceğinin en iyisini yap sonra akışına bırak. Kendin için, çevren için çok fazla -meli, malı" larının olması seni çok mutsuz eder. Esnemek lazım azizim. Çünkü herşey siyah-beyaz değil, hayat grilerle dolu. Algıladığını yaşıyorsa eğer insan o zaman işine yarayacak bir algı geliştirmeli. Elimizdeki bir kaşık yoğurdun değerini bilen insanlar olmak dileğiyle........


Hiçbirşey Satın Almadan Yaşayabilir miyiz ki?

YAZAR : Pazartesi, Aralık 07, 2015
Hiçbir Şey Satın Almadan Yaşayabilir miyiz ki?

Öyle kızgınım ki şu an baldan tatlı öfkemle yemin edebilirim "hiç bir şey satın almadan yaşayacağım" a. Mağazalara girdiğiniz satış elemanları kırk takla atarlar satış yapmak için ama olurda değiştirmeniz gerekir bir ürünü "ay yok siz bunu kullanmışsınız, yok şurasında bu var, burasında şu var, yok kullanıcı hatası vb...." bahanelerle değiştirmeyip sizi çileden çıkarmak için ellerinden geleni yaparlar. Dersiniz ki "gerçekten kullanmadım" neredeyse yemin eder yalvarırsınız kendinize inandırmak için. Tamam belki yalan söyleyen insanlar vardır ama ben 3-5 kuruş para için dürüstlüğümün sorgulanmasına dayanamam.Kızılay Atatürk Bulvarı'nda bulunan Pino mağazasına girmek gafletinde bulunmuştum geçen hafta. Göz kalemi almıştım ama denememiştim. Eve gelip denediğimde yakışmadığını düşünüp değiştirmeye gittiğimde satıcıların davranışlarından çok rahatsız oldum. İnandıramadım arkadaş . Kullanmadığıma inanmadılar resmen ve satarken gülücükler saçan o satıcı kızlar ve kasada duran bey bir nemrut bir sorgulayıcı bakışlar ki sormayın.Hatta dedim ki "tester kalemlerden de farklı renkle değiştirin", onu bile kabul etmediler. Bende bıraktım kalemi çıktım. Kullanmayacağım bir kalemi ne yapayım ki? Genelde satış işinde çalışan insanların işlerinin zor olduğunu düşünüp anlayışlı davranmaya ekstra çaba gösteririm ama gerçekten haketmedikleri bir nezaketle davrandığımı düşünüyorum artık. Aldığım ürünü değiştirmeyi hiç sevmem zaten . Kim sever ki "eve gideyim sonra beğenmeyip kapris yapayım" diyen yoktur zannımca. Satıcıların bu davranışlarını şikayet edebileceğimiz yerler olmalı bence. Resmen saldırgan davranışlarla satış yapıyorlar ve buna hakları yok. Baattin ne güzel özetlemiş aslında:)


baaddin pıçak karikaturleri

Bugün bu olayın ardından "hiç bir şey almayacağım" diye düşünürken bir yıldır hiçbir şey satın almayan bir kadının hikayesiyle karşılaştım . Evrene gönderdiğim elektirik cevap verdi bana:)
İdolümsün Sayın Selma Hekim:)


"Bir yıldır hiçbir şey satın almayan Selma Hekim ile tanışın
Deniz Aytekin
Dünyanın dört bir tarafında, özellikle Amerika ve Avrupa'nın büyük şehirlerinde tüketme üzerine kurulu dünya düzenine kafa tutan örnekler görmeye alıştık artık. Çöp atmayan restoranvejetaryen şehirhava temizleyen kaldırım gibi aykırılığı ile gezegene yarar sağlayan örneklerle eskiye göre daha çok karşılaşıyoruz. Peki İstanbul'da, burnunuzun dibinde bir yıldır hiçbir şey satın almayan biri olduğunu söylesek tepkiniz ne olur?
Almadım isimli blog'un sahibi Selma Hekim, bir yıl önce başladığı hiçbir şey satın almama deneyimine başarı ile devam ediyor. Gıda ve ilaç gibi temel ihtiyaçlarının dışında son bir yıldır satın aldığı ürün sayısı beş. Cilt uzmanının aldırdığı bir cilt ürünü, sıcakla mücadele etmek için aldığı bir beyaz şal, bir kalıp sabun, telefon şarjı ve bir tane bileklik. Selma Hanım'la satın almama deneyimini ve bu deneyimin ona neler kattığını konuştuk.

Deniz Aytekin:Biraz kendinizi ve Almadım macerasına atılmanızın arkasında ne gibi motivasyonlar olduğunu anlatır mısınız?
Selma Hekim: Ben aslında uzun yıllardır ekolojik hareketlerin kıyısında köşesinde dolanmış ama daha bir- iki yıl önce kendi hayatımızda ciddi değişiklikler yapmazsak yakında çok geç olacağını fark etmiş biriyim. 41yaşındayım, 22 yıldır İstanbul’da yaşıyorum. Boğaziçi Üniversitesinde çalışıyorum, aynı zamanda sanatçıyım.
Almama kararım aslında bir sürecin sonucu. Etrafımdaki binaların, AVM’lerin, reklamların, ürünlerin, eşyaların, trendlerin yarattığı korkunç fazlalıklar dünyası ve tüketerek bu dünyanın tuğlalarını bizim oluşturduğumuzun farkına varmam en önemli neden. Ben aldıkça 3. köprü, HES ler, alışveriş merkezleri yapılıyordu ve almaya devam ettikçe bunların yapılmasına itiraz etmem samimiyetsizleşiyordu. Ayrıca satın almak ihtiyaçtan çok bir tür kısa süreli psikolojik tatmin yaratıyordu ve sonrasında daha mutsuz hissediyordum. Sufizm, yoga gibi öğretilerle ilgilenmem ve onlardaki bir lokma bir hırka felsefesi de etkin oldu almamamda.
Bir yıl hiç bir şey almamak ise ani bir karadı ve kararımdan dönmemek için hemen bunu çevreme açıkladım. Takip ettiğim ekolojik oluşumlardan çok ilham aldığım ve çok şey öğrendiğim için de kendi deneyimimi  paylaşmaya karar verdim ve bir blog ile facebook sayfası açtım. Bir yıl bir şey almayarak çok önemli bir şey yaptığımı ya da dünyayı kurtaracağımı düşünmüyorum ama bu bakış açısını yaymak önemli ta ki tüketmemenin takdir gördüğü bir çevre oluşturana kadar. En azından beni etrafımda bir yılda böyle bir anlayış yerleşti.
D.A.:Tüketim odaklı yaşayan ve yaşlanan günümüz toplumunda böyle bir girişimde bulunmak hem bireysel olarak cesaret istiyor hem de çevreden ilginç tepkiler almaya oldukça müsait. Arkadaşlarınız ve ailenizden ne gibi tepkiler alıyorsunuz?
S.H.:Sanırım herkes az çok bu alışveriş çılgınlığının farkında ve kendilerini de bunun bir parçası olarak görüyorlar ki ilk başlarda kararımı paylaştığım herkes çok olumlu tepkiler verip keşke biz de yapabilsek dedi. Bunu diyen insanlar bizim jenerasyon ve daha genç kuşaklar, bir üst jenerasyon içinse alışveriş yapmamak o kadar şaşılası bir şey değil çünkü zaten bizim tüketim alışkanlıklarımıza sahip değiller. Eskiden çok az eşya varmış ve her biri çok değerliymiş o nedenle zaten onların kullanıp atıp yenisini alma alışkanlıkları yok. Ailemden en büyük kınamayı kardeşimin düğünü için yeni kıyafetler almadığım için yaşayacağımı sanıyordum ama tam tersi beni çok desteklediler. Blogumu takip eden hiç tanımadığım insanlardan da bu deneyimden etkilendiklerine ve kendilerinin de artık daha az alışveriş yapacaklarına dair çok güzel yorumlar aldım.
D.A.:Satın almadıkça satın alma isteğinizin de azaldığını söylüyorsunuz. Billboard'larda, sokaklarda ve online/offline medyadaki reklam ve tüketim bombardımanı hiçbir şey satın almadan geçirdiğiniz bir yılın ardından size ne ifade ediyor.
S.H.:Benim almama kararımı tetikleyen zaten biraz da bu reklamlar, bir şeyi ihtiyaç gibi gösteren, onu alırsanız daha güzel daha mutlu olacağınızı vadeden yalanlarla dolu görsel kirlilik. Bunlar bana ne kadar yapay bir hayatın içinde olduğumuzu gösteriyor sadece.
D.A.:Günlük hayat koşuşturmacasında sürekli bir şeyler satın alarak var olan kentli bireylerin gözden kaçırdıkları en temel şey sizce ne?
S.H.: Alınan hiç birşeyin içinizdeki boşluğu doldurmayacağı. O boşluk ne kadar büyükse o kadar çok almak istiyorsunuz ama satın aldığınızda o sizi sadece birkaç saat mutlu ediyor tekrar boşlukla başbaşa kalıyorsunuz. İnsanı mutlu eden şey mal değil, deneyim biriktirmek; iç huzuruyla yaşamın tadına vararak yaşamak. Ayrıca şunu da gözlerinden kaçırıyorlar, bu dünyanın kaynakları sonsuz değil ve bizim tüketimimizin bedelini gelecek nesiller ödeyecek.
D.A.:Avrupa ve Amerika'da satın almama, çöp çıkarmadan yaşama, atıklardan beslenme gibi yöntemler uygulayan bireyleri duyuyoruz ama Türkiye'de bu örnekler pek karşımıza çıkmıyor. İstanbul'da bir şey satın almadan yaşarken spesifik olarak yaşadığınız zorluklar var mı? Türkiye'nin Avrupa ve Amerika'ya göre yeşil ve ekolojik yaşam biçimine kapalı olması sizin önünüze de engeller çıkardı mı?
S.H.: Hayır hiçbir zorluk yaşamadım, samimi olarak bu işe kalkışan kimse de sorun yaşamaz. Evet burada ekolojik bilinç daha az ama bizim de geleneksel bazı alışkanlıklarımız var. Her mahallede ayakkabı tamircisi, terzi var, hâlâ sütçüler var. Paketli ürün istemiyorsak pazarlar, ekolojik pazarlar, aktarlar var; süpermarkete bağlı değiliz. Ayrıca paylaşmayı seven bir topluluğuz. Paylaşım ekonomisi Gezi'den sonra yaygınlaştı, her yerde takaslar düzenleniyor, kimse düzenlemese de on on beş kişi bir araya gelip düzenlenebilir, biz yaptık arkadaşlarla. Bizim aslında daha büyük avantajlarımız var ama bunun değerini bilen insan az. Daha çok eşyaya sahip olmak, işlenmiş gıda tüketmek, hazır olanı, plastik olanı almak, hijyen manyağı olmak yeni neslin kendini daha üst sınıf görmesine neden oluyor herhalde.
D.A.:Bir yıl öncesine kadar düzenli olarak satın alıp kullandığınız fakat aslında alınmasına hiç gerek olmayan, hiçbir işe yaramayan üç şey sayabilir misiniz?
S.H.: Nasıl bir tüketim alışkanlığınız olduğuna bağlı, kullanan için her renge göre deterjan, her uzva göre krem var. Ben zaten çok fazla kozmetik ürün kullanan biri değildim arada bir heveslenip alırdım, biraz kullanıp kenara koyardım. Tamamen bıraktığım ürünler yumuşatıcı, deodorant ve saç kremi. Özellikle yumuşatıcı dünyanın en saçma ürünüymüş, onu yerine elma sirkesi kullanıyorum. Bir de genel olarak her şeyin fazlası gereksiz tabii ki.

D.A.: Satın almama deneyimi mutlaka yaşam alışkanlıklarınızı da etkilemiştir. Bu deneyimi yaşarken daha az çöp üretmeye çalışan bir insana da dönüştüğünüzü görüyoruz. Başka ne gibi konularda gözünüz açıldı ve alışkanlıklarınız değişti bu süreçte?
S.H.: Evet atıklara dikkat ediyorum. Bu iki uçlu bir şey hem doğadan alıyorsunuz hem de ona atığınızı bırakıyorsunuz. Artık ikinci el almaya yerel, ekolojik ya da doğal ürünler kullanmaya çalışacağım. Şimdiki hedefim ise az eşyayla sade yaşamak.

D.A.: 1 yılı başarıyla geride bıraktınız. Bu yıl satın alma konusundaki planlarınız nasıl? Bir yıllık deneyimin ardından bu serüvene nasıl devam etmeyi düşünüyorsunuz? Bu hayat boyu sürecek bir deneyime evrilecek mi? Evrilecekse nasıl olacak? Ekleyip çıkaracağınız kurallar neler olacak?
S.H.: Geçtiğimiz bir yıl içinde ihtiyaçlarımı dahi satın almamıştım, bundan sonra daha öncesine dönüp eskisi gibi alışveriş yapmam imkansız. Belki sadece ihtiyacım olan şeyleri alabilirim ama hep bir farkındalığı korumak gerekiyor, yoksa ihtiyaç denen göreceli birşey. Bir de sadece alışveriş yapmamaya takılıp kalmamak lazım; doğayla, bütün türlerle ve diğer insanlarla ilişkilerde eşitliliğe dayanan daha bütünsel bir bakış açısı geliştirmeli.
D.A.: Ürün satın almama kararınız beslenme alışkanlıklarınızı nasıl etkiledi? Paketli gıdadan uzak durmayı başarabiliyor musunuz? Gıda alışverişlerinizde nelere dikkat ediyorsunuz? Kazandığınız yeni alışkanlıklar var mı?
S.H.: Et yemeyi bıraktım. Bisküvi cips, hazır çorba, pastörize süt- yoğurt, margarin, hazır sos vs gibi işlenmiş gıdaları tüketmiyorum. Evde daha çok yemek yapıyorum.

D.A.: Ütopik de olsa hayalinizdeki ideal yaşamı iki cümleyle anlatabilir misiniz?
S.H.: Sadece tüketim alışkanlıklarıyla böyle bir yaşam kurgulamak biraz eksik kalabilir zira kapitalizmin hüküm sürdüğü bir dünyada iki cümleyle anlatılmayacak kadar karışık dinamikler var. Kendi küçük yaşamım için daha sade, doğal ve samimi bir yaşam diyebilirim.

Selma Hekim'in blog'u Almadım'ı buradan ziyaret edebilirsiniz".


Blogger tarafından desteklenmektedir.