Kitap Kulübü İnstagram Canlı Yayınları

YAZAR : Pazar, Aralık 20, 2020


İnstagram çıkığından beri bloglara yazan kişi sayısı da azaldı. Ben de maalesef bunlardan biriyim. Aslında blog yazmayı ve blog yazılarını okumayı çok seviyorum . 
Geçen yıl ocak ayında bir kitap kulübü kurmaya karar vermiş ve ismini de Biz Kimiz Kadınız Kitap Kulübü koymuştum ve ilk toplantımızı yapmıştık 7-8 arkadaşımla. Ertesi ay da yine fiziksel olarak toplandık ama mart ayında olacak toplantımızı yani 3. buluşmamızı gerçekleştiremedik, çünkü bildiğiniz üzere pandemi başladı. 


Bir süre toplantıları nasıl yaparız , zoomdan mı yapsak benzeri şeyler düşündük ama benim aklıma o dönemlerde çok popüler olmaya başlayan canlı yayınlar geldi ve biz neden yapmayalım ki dedim. Kitap konuşacaktık ve bunu herkes izleyecekti. 
Netekim:) de öyle oldu. Her ay bir kitap seçtik ve kulüp üyesi arkadaşlarla ayda bir yaptığımız canlı yayınlarda yorumladık. 


Biraz heyecanlı olsak ta çok güzel sohbetler oldu canlı yayınlarda. Fotoğraflar farklı zamanlarda yaptığımız canlı yayınlardan.


Kitabımın çıktığından bahsetmiştim sizlere de. En son canlı yayında 10. kitap yani benim kitabım "Kimse Sana Karşı Değil" i yorumladılar kulüp arkadaşlarım. Çok duygulandığım bir yayın oldu. Kitapta anlatmak istediklerimin anlaşıldığını duymak çok mutlu etti beni. Bir yazar daha ne isteyebilir ki?


Canlı yayın kaydetme özelliği geldiğinden beri de kitap kulübü canlı yayınlarımızı kaydediyorum. @bizkimizkadiniz instagram hesabı İg Tv den veya youtube dan izleyebilirsiniz isterseniz.
Kitap kulübü kitaplarımızı da sırasıyla yazıyorum.

2020 Kitaplarımız

Ocak: Markalaşan Kadınlar

Şubat : Şiddetsiz İletişim

Mart: Camdaki Kız

Haziran: Tanrı Daima Tebdili Kıyafet Gezer

Temmuz: Şibumi

Ağustos: Seninle Başlamadı

Eylül: Ben Deniz

Ekim: Sen Değişirsen Herşey Değişir

Kasım: Rüyalar Aşk ve Hüzün

Aralık: Kimse Sana Karşı Değil

 

Kuaför Terapisi

YAZAR : Salı, Aralık 15, 2020

 


Üniversite son sınıfta final sınavları haftasında bir sınavdan çıktığımda acayip moralim bozuk otobüse bindim. Moralim bozuktu çünkü sınavım çok kötü geçmişti , vize notum da kötüydü , yani kesin kalıyordum, okulu 1 yıl uzatmak anlamına geliyordu bu. Sonra süklüm püklüm merkezde bir yerde indim ve belki moralim düzelir diye vitrinlere bakmaya başladım . Bir gömlek beğendim ama baba 1 beden küçüktü . Benim bedenim kalmamıştı ama ben gömleği satın aldım. Mağazadan çıkarken kendi kendime kızıyordum. Moralimi düzeltmek isterken saçmalamıştım. Eve gitmek için otobüs durağına giderken bir kuaför gördüm. “ Gidip saçımı falan kestireyim belki iyi gelir” diyerek içeri girdim. Mutsuz ve somurtkan bir şekilde oturdum koltuğa. Sevgili Erdal ( o zaman adını bilmiyordum) ne istersiniz dedi. Ben de “fön olsun” dedim. Sonra benimle sohbet etmeye başladı, fön bittiğinde ben kahkahalar atıyordum 😁😂 kuaför terapisi iyi gelmişti. Sınavı , okulu uzattığımı falan unutmuştum . Saçlarım da harika olmuştu zaten . E saçım güzelse hayat kötü olabilir miydi? 😁😂😂
Derler ki kadınlar moralleri bozuk olduğunda saçlarını kestirirlermiş ya da rengini değiştirirlermiş . Radikal değişiklik yaparlarmış . Sizce doğru mu?
Canın sıkkınken saçlarını değiştiriyor musun?

Kimse Sana Karşı Değil

YAZAR : Perşembe, Aralık 03, 2020

 


Kitabım Sapiens Yayınevinden ekim ayı sonunda çıktı. Kitabımın arka kapak yazısını yayınevi sahiplerinden sevgili Semih Doğan yazdı. Kitapta yazdıklarımı özetleyen bir yazı olduğu için çok sevdim. Sizlerle de paylaşmak istedim.
Sizler de okuyup yorumlarınızı paylaşırsanız çok sevinirim.

Kitabımın arka kapak yazısı:
"Bir fotoğraf çektiriyorsunuz, kalabalık bir grup halinde. Çekilen fotoğrafta nasıl görünüyor diye ilk kime bakıyorsunuz? Kendinize mi?"

En çok önemsediğimiz insanı tanımıyoruz.
 Alışkanlıklarını bilmiyoruz.
Neden var olduğunu,
"İyi ki var" olduğunu gözden kaçırıyoruz sık sık.
En çok merak ettiğimiz kişiyi
başkalarının sözlerine terk ediyoruz.
En önemlimizi yani, Kendimizi.......
Kadriye Koba, kelimelerin şiddetini, 
törpülenecek sivri yerleri
ve hatalardan öğrenilecek şeyleri anlatıyor.
"Kendinize bakın" diyor.
"Gülümseyin çekiyorum."


İkna Ustalığı

YAZAR : Cuma, Kasım 27, 2020



 

Bir gün Ankara Kızılay'da bir arkadaşımla dolaşıyorken yanımıza genç bir kız geldi ve elindeki broşürü gösterip, biz yeni açılan bir güzellik salonunun temsilcileriyiz, size ücretsiz cilt bakımı hediye etmek istiyoruz dedi. O günlerde bu işler yaygın değildi, şimdiki gibi. Şimdi olsa büyük ihtimalle almazdık. Ama bilmiyorduk ve arkadaşımla ben aldık. Genç kız telefon numaralarımızı da aldı. Sonraki günlerde bu güzellik salonundan defalarca arandık ve randevu vermek istediler. En sonunda bir gün kabul ettim. Arkadaşım benden önce kabul etmiş ve başka bir arkadaşımız daha gelmek istedi ve hatta kendisi telefon edip randevu aldı. İki arkadaşım da benden önce gittiler ve birisi yüksek bir meblağa cilt bakımı satın aldı. Diğeri çok dirayetli ve uyanıktır, o almadı.

Cilt bakımı satın alan arkadaşın cildi bebek gibiydi. Neden o kadar para vermek istediğini anlayamadım ve bana dedi ki "sen de git bak göreceksin, bir şey satmadan bırakmıyorlar. Hatta oradaki kız bana dedi ki "biz ikna eğitimleri alıyoruz , buraya gelen 10 kişiden 9'una mutlaka bir şey satarım. Eğer 2 kişiye satamazsam benim için başarısızlıktır". " yok canım daha neler" dediğimi hatırlıyorum, bunu bile bile satın alacak değilim diye düşünmüştüm. Ancak öyle olmadı tabi. Gittiğimde nasıl olduğunu anlamadan pasif jimnastikle zayıflama paketini satın aldım. Midem sıkıştı sanki alırken, vücudum alma diye kendini hırpaladı ama başarılı olamadı.

Oradan çıktıktan sonra acayip mutsuz bir şekilde bir kitapçıya girdim ve "bizi nasıl kandırıyorlar" bilmek istediğim için Robert B. Cialdinin "İknanın Psikolojisi" kitabını satın aldım. 

Kitapta bir çok ikna taktiği var ve ben üzerimde hangilerinin uygulandığını anladım okuduktan sonra. 

Anladıktan sonra fark etmeye başladım ve artık eskisi kadar kandırılmadım , sanırım:)

Kızım bir ikna ustası . O kitaptaki taktiklerden bazılarını 8 yaşından beri üzerimde uyguluyor:) Mesela alışverişe gittiğimizde bana pahalı bir şey getirip almamızı istiyor. Hayır çok pahalı dediğimde üzülerek gidiyor. 10 dakika sonra başka bir taneyle geliyor ve yine aynı diyalog geçiyor aamızda. 3 veya 4. kez eline daha ucuz bir şey alıp yanıma geliyor ve "e bunu al bari" diyor ve ben alıyorum:) E alayım artık tabi ki diye düşünüyorum, neden böyle düşündüğümü anlamadan. Oğlum kız karkeşinin beni manipüle ettiğini söylüyor, kesinlikle çok doğru:)

Kullandığı başka bir taktiği anlatan bir olaydan bahsedeyim. Çok sevdiği bir tür şeker var ve bu şekeri ona ilk anneannesi aldığı için adı "anneanne şekeri". Çok fazla yememeleri için saklıyorum bu şekeri. Bir gün iş yerindeyken bana telefon edip şekerin yterini sordu "akşam eve gelince 2 tane vereceğim, yerini söyleyemem" dedim. Sonra başka şeylerden konuştuk ve tekrar "anneanne şekeri nerede anne?" dedi. Yine aynı cevabı verdim. Yine farklı konuşlardan konuşmaya başladık ve ben tam bir şey anlatırken "anne anneanne şekeri nerde?" dedi aniden ve ben söyledim:))))

  Çocuklar daha çok küçük yaşlarında bu yöntemleri biliyorlar ve kullanıyorlar . 

"Kimse Sana Karşı Değil" Kitabımın Lansmanı

YAZAR : Salı, Ekim 27, 2020

İlk kitabım "Kimse Sana Karşı Değil"in Lansmanı  Ekim  pazar günü yapıldı. Videoda canlı yayın görüntülerini izleyebilirsiniz. Çok heyecanlı olduğum her halimden belli. Kitap imzaladığım ilk arkadaşıma imzalarken neler yazdığımı hatırlamıyorum. Umarım saçmalamamışımdır:) İlk gördüğümde ne yazdığımı soracağım . 
Çok güzel bir gündü benim için. Sapiens Yayınevi sahibi Gökçe Doğan!ın kitabı da aynı gün lansmanı oldu. "Kan ve Kül" kitabının ismi ve çok sürükleyici bir macera- tarih romanı. Her iki kitabı da www.sapiensyayinlari.com sitesinden satın alabilirsiniz. 

İçimizdeki Kalabalık

YAZAR : Pazartesi, Ekim 19, 2020

 Alıntı bir hikaye;

MUHTEŞEM TESPİT..... 

Bir gün yaşlı bir münzeviye sorarlar:


"Sürekli yalnız olmaktan bıkmıyor musun?"


Münzevi cevap verir:

"Yapacak çok işim var. İki şahin eğitmem gerekiyor. Ve iki kartal. İki tavşan sakinleştirmek ve yılanı eğitmek. Eşeği motive etmek ve aslanı evcilleştirmek."


"Ama senin etrafında hiç hayvan göremiyoruz!" "Neredeler?"


Münzevi cevap verir:

"Onlar içimizde yaşayan hayvanlar."


"İki şahin gördükleri herşeye saldırıyor. İyi-kötü, faydalı-zararlı. Onlara ayırt etmeyi öğretmeliyim. Çünkü onlar benim gözlerim."


"İki kartal dokundukları herşeyi mahvediyor, yaralıyor, parçalıyor. Onlara hizmet etmeyi ve zarar vermeden yardım etmeyi öğretmeliyim. Çünkü onlar benim ellerim."


"Tavşanlar her zaman kaçar, korkar ve saklanır. Onları sakinleştirip, zor durumlarla başa çıkmayı öğretmeliyim, beladan kaçmayı değil.Çünku onlar benim ayaklarım."


"En zor kısmı yılanı izlemek. Sıkı bir kafeste, güvenli bir şekilde kilitli olsa da, her zaman saldırmaya, sokmaya, yakın olan herkesi zehirlemeye hazır. Bu yüzden onu takip edip, disiplinli olmalıyım. Çünkü bu benim dilim."


"Eşek herkesin bildiği gibi çok inatçı, sonsuza kadar yorgun ve işini yapmak istemiyor. Bu yüzden ona şükretmeyi ve akışta olmayı öğretmeliyim. Çünkü bu benim vücudum."


"Ve sonunda kral olmak ve herkese emretmek isteyen bir arslanı evcilleştirmek istiyorum. Gururlu, kibirli ve dünyanın kendi etrafında dönmesini istiyor. O aslanı terbiye etmeliyim. Çünkü bu benim egom."


"Gördüğünüz gibi yapacak çok işimiz var”

Kitap Lansmanım

YAZAR : Cuma, Ekim 16, 2020



 

25 Ekim Pazar günü saat:13:00'da kitabımın lansmanı var. Ankara Kızılay Konur sokak Bahar Cafe'de, açık havada sosyal mesafeli gerçekleşecek lansmanımıza bekleriz. 
Kitabım şu an basım aşamasında önümüzdeki hafta dağıtıma başlanacak.  Sapiens yayınlarından çıkıyor.  Lansmanda sapiens yayınları genel yayın yönetmeni Gökçe Doğan'ın da yeni çıkan kitabının tanıtımı olacak. Birlikte kitaplarımızı imzalayacağız . 
Gelmek isteyenleri bekleriz. Ankara'da yaşayan blog dostlarımı özellikle bekliyorum. Çok mutlu olurum, yolu bloglardan geçenlerle buluşmayı çok isterim.
Blog yazan ya da bir şeyler yazan herkes sanırım bir gün kitap yazma hayali kurar, ya da çoğunluk diyelim. Benim de hep aklımdaydı ama hiç gerçekleşmeyecek sanıyordum. Çok şükür gerçekleşti, çok mutluyum. İsteyen herkesin bu duyguyu yaşamasını dilerim.
Bu duyuruyu yaptığıma göre kaçabilirim. Eskisi kadar yazamıyorum artık ama çoğunlukla arkadaşlarımın yazdıklarını okuyorum. 
Görüşmek üzere.










Kitap Kulübümüz Ben Deniz’i Yorumluyor

YAZAR : Cuma, Ekim 02, 2020

 
Bu akşam saat 20:30 da @bizkimizkadiniz instagram sayfamızda kitap kulübü canlı yayınımız var. Bekleriz efendim . 
Bilmeyenler için anlatayım instagramda kitap kulübümüz var @bkk_kitapkulubu . Her ay 1 kitap okuyup canlı yayında kitapla ilgili yorumlarımızı konuşuyoruz. Aslında ilk yola çıkışımız fiziksel buluşmalar şeklinde olacaktı ama ilk 2 ay buluştuktan sonra pandemi oldu ve bu süreçte biraz ara verdik. Sonra “neden online yapmayalım Kİ?” Diye düşündüm ama o dönem zoom gibi online buluşma platformlarının güvenlik açığı haberleri çıkınca aklıma instagram canlı yayını yapmak geldi. İnstagram canlı yayın furyasına bizde katılmış olduk. Kulüp üyesi arkadaşlar da çok sevdiler. İzleyenlerden de güzel dönüşler alınca devam etmeye karar verdik. 
Aslında geçtiğimiz  Cumartesi Ankara’da açık havada bir Cafe de buluşup toplantımızı yaptık, hatta kitabın yazarı Hafize Şentürk Sualp ‘te bize katıldı ve kitaplarımızı imzaladı. Ama kulübümüzün Ankara dışından olan üyeleri ve buluşmaya gelemeyenler canlı yayın yapmak istediler . Canlı yayında hem eğleniyoruz hem de bilgilendirici paylaşımlar oluyor . 


Bu ay Kİ kitabımız “Ben Deniz” . Hepimiz severek okuduk . Bakalım bu akşam neler konuşacağız? 

Canlı yayınların en sevdiğim yanı doğal konuşmalar olması ve herkesin kitaptan anladığının Farklı olması. Hatta bazen aynı kitabı mı okuduk “ diye düşünüyorum. Farklı bakış açıları çok besleyici oluyor. 

Bakalım bu akşam spontane bir şekilde neler çıkacak? İzlemenizi ve yorum yazmanızı bekleriz efendim . 
 

Sevgi Açlığı Çeken İnsanlar

YAZAR : Pazar, Eylül 20, 2020

 "Dostoyevski bir toplantıda yüksek sesle okuduğu bir şiir nedeniyle Çar tarafından Sibirya’da hapse mahkum edilir. Hapis cezasını bitirdikten sonra anılarını kaleme aldığı “Ölüler Evinden Anılar” adlı kitabı yazar. Kitapta, hapishanedeki hayatından önce insanları tanıdığını sandığını ama yanıldığını burada anladığını belirtir. Yazar, “kara halk” olarak tanımladığı bu kitleyle karşılaştıktan sonra insanları çözümlemeye ve kendi iç dünyasının derinliklerine inmeye başlar.




Dostoyevski hapishanedeki bir köpeğin yanından geçen her mahkum tarafından tekmelendiğini gözlemler. Köpek mahkumlardan kaçmadığı gibi yanına bir mahkum yaklaştığında eğilerek tekmelenme pozisyonu almaktadır. Dostoyevski bir gün köpeğin yanına yaklaşıp başını okşar. Köpek şaşkın şaşkın ona bakarak hızla yanından uzaklaşır ve acı acı havlamaya başlar. O günden sonra köpek Dostoyevski’yi her gördüğünde ondan kaçar.



Ruhu köleleştirilmiş bu köpek bir sevgi açıdır. Bu durum insanlar için de geçerlidir. Hayatları boyunca haksızlığa ve kötü davranışlara uğramış sevgi açları iyi bir davranışla karşılaştıklarında nasıl davranacaklarını bilemezler. Bazen kötü davrandığınız insanlar size tapar, bazense iyi davrandıklarınız sizden nefret eder. Böyle insanların gözünde onları aşağılamanız onlar için bir beklentidir. Sizi gözlerinde yüceltirler. Eşit ve iyi davrandığınızda ise onların gözündeki değeriniz birdenbire düşer..."

DOSYOYEVSKİDEN

Ruh Halleri Mürekkepse Biz Samandan Kağıdız

YAZAR : Pazartesi, Eylül 14, 2020

 Yine harika yazmış Nil Karaibrahimgil 



“İnsan, en yakınındaki beş kişinin ortalaması olurmuş. Birbirimizden o kadar etkileniyoruz ki.

Eğer yakınımızda biri, bitmez tükenmez bir enerjiyle yol alıyorsa; yeni hayaller kurup herkese gerçekleşmiş halini göstermenin peşine düşüyorsa, bizi de ateşliyor.

Eğer biri küsse, bizim de bir yanımız küsüyor. Ofluyorsa, sıkıyoruz. Şakasını yapıyorsa, gülüyoruz.

Ruh halleri mürekkepse biz samandan kağıdız. En yakınımızdaki üç-beş kişi damlıyor üzerimize, yayıldıkça yayılıyor.

Bugünlerde moral bulmak zor ama bakıyorum moralini yüksek tutanlar var. Hayran oluyorum onlara.

Arabamı otoparklarına çekmek istiyorum. Orada konaklamak.

Dışarıda ne olursa olsun, güzel şeyler yapmanın, hayatı güzelleştirmenin, çoğaltmanın, paylaştırmanın peşindeler.

Sana da bulaşıyor çiçeklerinin polenleri. “Şimdi mi açacaksın yapraklarını” diyesin geliyor ama açıyorlar işte. 

“Rengarenklik olmazsa grinin içinde, neye bakacağız sise mi?” diyorsun. Güneşe uzatıyorsun yaprağını, hemen sana veriyor ışığını... Yeter ki iste.

İstek enerjisi yüksek doğan insanlar var. Hayalleri durmuyor. Çalışkanlıkları vites küçültmüyor. İçi gülen insanlar var, karınlarında bir kıkırtıyla gezen.

Moraller veren, vazgeçmeyenler var. Benden bu kadar deyip, havlu atmayan, yola devam eden.

Bir şeyi parmağının ucuyla değil, avucunun içinde sıkı sıkı tutanlar var.

Neyi ellerine alsalar, kocaman avuçlarında kayboluyor o şey. Ta ki yeni yerine koyana kadar o şeyi, ellerinden düşürmeyecekler ya da herhangi bir yere bırakmayacaklar biliyorsun.

Gözün kapalı her şeyini teslim edersin onlara. Sakinliğini, huzurunu, bir göl gibi muhafaza edenler var.

Yanlarında, dizine sıcacık battaniye alıp pencereden bakar gibi hissettiğin.

Nefesi bile kibar. Ağzından çıkanı kırk kere tartar.

İşte bunlardan bir demet tutmalısın etrafında yapabiliyorsan. 

Bu harikaların ortalaması olduğunu düşünsene. Sırtın yere gelmez. 

Hayatın boş endişelerle, vazgeçişlerle, şikayetlerle geçmez. Şikayetin yerine bir şey koyanı al yanına.”

(Nıl Karaibrahimgil)

SENİNLE BAŞLAMADI Kitabı Yorumu

YAZAR : Çarşamba, Eylül 09, 2020

Biz Kimiz Kadınız Kitap Kulübü 6. Toplantımız - Seninle Başlamadı Kitabı

YAZAR : Salı, Eylül 01, 2020



31.08.2020 tarihi saat:21:00'da kitap kulübümüzün 6. toplantısını instagram canlı yayınının yaptık. Katılan kulüp üyelerimizin instagram hesap isimleri@maviboncukanne , @ay.ozkan @gunhan_ozdemir, @yemyesilbirdeniz ,@chefpinarmungankaragoz, @fatmauzmez.blog .

Her biri birbirinden değerli yorumlarıyla katkıda bulundular. Çok keyifli bir toplantı oldu. 



Seninle Başlamadı kitabı aile travmalarının yaşamımızı nasıl etkilediğini anlatıyor ve kendi kendinizi iyileştirebileceğinizi söyleyerek bu konuda rehberlik yapıyor.
Kitapta çok sayıda alıştırma var. Alıştırmalarla kendimiz ve ailemizi, atalarımızı keşif yolculuğuna çıkartıyor. Kitabı okuyup yayında paylaşan bütün arkadaşlar kitabı herkesin okumasını tavsiye ettiler. Kitap sayesinde ailelerine ve kendilerine bakış açılarının değiştiğini anlattılar. Kitap temel olarak iyileşmek için ailenize dönmeniz, köklerinizle bağ kurmanız tavsiyesini veriyor.


Toplantımıza 7. kitap olarak seçtiğimiz Ben Deniz kitabının yazarı Hafize Şentürk Sualp'te misafir olarak katıldı. Aslında kendisiyle yüz yüze tanışıp kitaplarımızı imzalattığımız küçük bir imza günü yapmayı planlıyorduk ama pandemi bir sürü şeyi olduğu gibi bu planımızı da ertelememize sebep oldu. Biz de online buluştuk onunla da. Mini bir röportaj gibi söyleşi de yaptık.



Kitapla ilgili çok vurucu noktaların anlatıldığı toplantımızı izlemek isterseniz instagramda @bizkimizkadiniz hesabımda İgTV videolarından izleyebilirsiniz. 




Fatma Öztürk Üzmez benim hiç düşünmediğim bir konuya dikkatimi çektiğinde "evet olabilir" diye düşündüm. Hikayelerde anlatılan kişilerin belki de çocukluktan beri bu hikayeleri duydukları için etkilenmiş olabileceklerini söyledi. Yani eğer bu hikayeleri hiç bilmeselerdi belki de bu travmalar çıkmayacaktı konusuna dikkat çekti. 


Ayşe Özkan'da iyileşmek için köklerimize dönmenin ve aslında ailemizde yaşadıklarımızı tekrar etme eğiliminde olduğumuz konusuna dikkat çekti.
Çok keyifli olduğunu söylemiş miydim:)))) Katılan ve izleyenlerden de bu yorumu duymak beni çok mutlu ve motive ediyor. 
Siz de izlerseniz yorumlarınızı yazarsanız çok sevinirim.

 

Biohackers Dizisi

YAZAR : Pazartesi, Ağustos 24, 2020

 

Biohackers Dizi | Konusu | Oyuncuları | Netflix - Yorum Güncel

Netflix'in yeni dizisi Biohackers'a cuma akşamı bir iki bölüm izleyeyim diye başlamıştım. 1. sezonu bitirmişim:) Dizi zaten 6 bölümden oluşan bir Alman dizisi. 

Konusu; Mia isimli genç bir kız Almanya'nın en iyi tıp fakültelerinden birine gittiğinde amacı sadece tıp okumak değil. Bu yüzden ilk yılında biyoloji dersi de alıyor ve bu biyoloji profesörü Tanya ile aralarında geçmişten gelen bir bağ var. Bu bağ sebebiyle ona yakın olmaya çalışırken asistanıyla arkadaş oluyor ve Tanya'nın dikkatini çekmeyi başarıyor.Daha fazla anlatmak istemiyorum izleyecek olanlar için. 

Çok sürükleyici, merak uyandıran bir dizi. Diziyi izlerken dünyada bioteknoloji alanında neler yapıldığını hayretle izliyorsunuz. Mesela Mia'nın bir ev arkadaşı var, vücudunun çeşitli yerlerine çip takarak deneyimlerini sosyal medya hesaplarından paylaşıyor. Chip takma videolarını Youtube'dan izleyerek kendi bedeninde deniyor. Başka bir karakter sivrisineklere bir virüs aşılıyor. Genetik hastalıklarla doğan insanların iyileştirilmesi amacıyla çalışmalar yürüten bir laboratuvarın sahibi Tanya bu amacı uğruna bir takım yasa dışı işler yapıyor.  Bu bir dizi de olsa gerçek hayatta da yapılabilen şeyler olduğunu küçük bir araştırmayla görebilirsiniz. 

Biohackers: Season 1 – Review | Netflix Sci-Fi Series | Heaven of ...


Diziyi izlerken bizim ülkemizi düşündüm ve bildiğim kadarıyla bu konuda Avrupa kadar bir çalışmamız yok. Eğitim Almanya'da daha farklı ve gençleri teşvik ediyorlar. Bizim de bu anlayışa gelebilmemizi diliyorum. Bilime, araştırmaya daha çok önem veren eğitim kurumları ve eğitim sistemi olmasını umuyorum. Kutuplaşmalarla vakit kaybetmediğimiz, icat çıkaranları alkışlayabildiğimiz bir Türkiye çok daha güzel olacaktır. "Bu bizden değil" diyerek yapılan iyi şeyleri görmeme alışkanlığından vazgeçebilirsek çok başarılı olacağımızı düşünüyorum. 

Sizce de öyle değil mi?

Engel Kim?

YAZAR : Salı, Ağustos 11, 2020

 

"İnsan neden bazı şeyleri görmez?

Kendisi gölge ettiği için" Nietzche

 


Sufi’ye sormuşlar: “Sana yol gösteren kimdi?”
Sufi cevap vermiş:
“Bir köpek… Bir gün, suyun kenarında susuzluktan ölmek üzere bir halde duran bir köpek gördüm.
Ne zaman su içmeye çalışsa kendi yansımasından ürküp geriye sıçrıyor, çünkü karşısında başka bir köpek olduğunu sanıyordu.
Nihayet susuzluğu öyle dayanılmaz bir hal aldı ki, köpek bütün korkusunu bir kenara itip suya atladı. O anda ulaşmak istediği şeyle arasındaki engelin de dağılıp gittiğini gördü ve anladı ki, engel kendisinden başkası değildi."

Nostaljik Pazartesi: Hiç bir şey Satın Almadan Yaşayabilir miyiz ki?

YAZAR : Pazartesi, Ağustos 10, 2020
 


baaddin pıçak karikaturleri

Bir olayın ardından "hiç bir şey almayacağım" diye düşünürken bir yıldır hiçbir şey satın almayan bir kadının hikayesiyle karşılaştım . Evrene gönderdiğim elektirik cevap verdi bana:)
İdolümsün Sayın Selma Hekim:)
Bir yıl boyunca hiçbir şey satın almayan Selma Hekim ile tanışın


"Bir yıldır hiçbir şey satın almayan Selma Hekim ile tanışın
Deniz Aytekin
Dünyanın dört bir tarafında, özellikle Amerika ve Avrupa'nın büyük şehirlerinde tüketme üzerine kurulu dünya düzenine kafa tutan örnekler görmeye alıştık artık. Çöp atmayan restoranvejetaryen şehirhava temizleyen kaldırım gibi aykırılığı ile gezegene yarar sağlayan örneklerle eskiye göre daha çok karşılaşıyoruz. Peki İstanbul'da, burnunuzun dibinde bir yıldır hiçbir şey satın almayan biri olduğunu söylesek tepkiniz ne olur?
Almadım isimli blog'un sahibi Selma Hekim, bir yıl önce başladığı hiçbir şey satın almama deneyimine başarı ile devam ediyor. Gıda ve ilaç gibi temel ihtiyaçlarının dışında son bir yıldır satın aldığı ürün sayısı beş. Cilt uzmanının aldırdığı bir cilt ürünü, sıcakla mücadele etmek için aldığı bir beyaz şal, bir kalıp sabun, telefon şarjı ve bir tane bileklik. Selma Hanım'la satın almama deneyimini ve bu deneyimin ona neler kattığını konuştuk.

Deniz Aytekin:Biraz kendinizi ve Almadım macerasına atılmanızın arkasında ne gibi motivasyonlar olduğunu anlatır mısınız?
Selma Hekim: Ben aslında uzun yıllardır ekolojik hareketlerin kıyısında köşesinde dolanmış ama daha bir- iki yıl önce kendi hayatımızda ciddi değişiklikler yapmazsak yakında çok geç olacağını fark etmiş biriyim. 41yaşındayım, 22 yıldır İstanbul’da yaşıyorum. Boğaziçi Üniversitesinde çalışıyorum, aynı zamanda sanatçıyım.
Almama kararım aslında bir sürecin sonucu. Etrafımdaki binaların, AVM’lerin, reklamların, ürünlerin, eşyaların, trendlerin yarattığı korkunç fazlalıklar dünyası ve tüketerek bu dünyanın tuğlalarını bizim oluşturduğumuzun farkına varmam en önemli neden. Ben aldıkça 3. köprü, HES ler, alışveriş merkezleri yapılıyordu ve almaya devam ettikçe bunların yapılmasına itiraz etmem samimiyetsizleşiyordu. Ayrıca satın almak ihtiyaçtan çok bir tür kısa süreli psikolojik tatmin yaratıyordu ve sonrasında daha mutsuz hissediyordum. Sufizm, yoga gibi öğretilerle ilgilenmem ve onlardaki bir lokma bir hırka felsefesi de etkin oldu almamamda.
Bir yıl hiç bir şey almamak ise ani bir karadı ve kararımdan dönmemek için hemen bunu çevreme açıkladım. Takip ettiğim ekolojik oluşumlardan çok ilham aldığım ve çok şey öğrendiğim için de kendi deneyimimi  paylaşmaya karar verdim ve bir blog ile facebook sayfası açtım. Bir yıl bir şey almayarak çok önemli bir şey yaptığımı ya da dünyayı kurtaracağımı düşünmüyorum ama bu bakış açısını yaymak önemli ta ki tüketmemenin takdir gördüğü bir çevre oluşturana kadar. En azından beni etrafımda bir yılda böyle bir anlayış yerleşti.
D.A.:Tüketim odaklı yaşayan ve yaşlanan günümüz toplumunda böyle bir girişimde bulunmak hem bireysel olarak cesaret istiyor hem de çevreden ilginç tepkiler almaya oldukça müsait. Arkadaşlarınız ve ailenizden ne gibi tepkiler alıyorsunuz?
S.H.:Sanırım herkes az çok bu alışveriş çılgınlığının farkında ve kendilerini de bunun bir parçası olarak görüyorlar ki ilk başlarda kararımı paylaştığım herkes çok olumlu tepkiler verip keşke biz de yapabilsek dedi. Bunu diyen insanlar bizim jenerasyon ve daha genç kuşaklar, bir üst jenerasyon içinse alışveriş yapmamak o kadar şaşılası bir şey değil çünkü zaten bizim tüketim alışkanlıklarımıza sahip değiller. Eskiden çok az eşya varmış ve her biri çok değerliymiş o nedenle zaten onların kullanıp atıp yenisini alma alışkanlıkları yok. Ailemden en büyük kınamayı kardeşimin düğünü için yeni kıyafetler almadığım için yaşayacağımı sanıyordum ama tam tersi beni çok desteklediler. Blogumu takip eden hiç tanımadığım insanlardan da bu deneyimden etkilendiklerine ve kendilerinin de artık daha az alışveriş yapacaklarına dair çok güzel yorumlar aldım.
D.A.:Satın almadıkça satın alma isteğinizin de azaldığını söylüyorsunuz. Billboard'larda, sokaklarda ve online/offline medyadaki reklam ve tüketim bombardımanı hiçbir şey satın almadan geçirdiğiniz bir yılın ardından size ne ifade ediyor.
S.H.:Benim almama kararımı tetikleyen zaten biraz da bu reklamlar, bir şeyi ihtiyaç gibi gösteren, onu alırsanız daha güzel daha mutlu olacağınızı vadeden yalanlarla dolu görsel kirlilik. Bunlar bana ne kadar yapay bir hayatın içinde olduğumuzu gösteriyor sadece.
D.A.:Günlük hayat koşuşturmacasında sürekli bir şeyler satın alarak var olan kentli bireylerin gözden kaçırdıkları en temel şey sizce ne?
S.H.: Alınan hiç birşeyin içinizdeki boşluğu doldurmayacağı. O boşluk ne kadar büyükse o kadar çok almak istiyorsunuz ama satın aldığınızda o sizi sadece birkaç saat mutlu ediyor tekrar boşlukla başbaşa kalıyorsunuz. İnsanı mutlu eden şey mal değil, deneyim biriktirmek; iç huzuruyla yaşamın tadına vararak yaşamak. Ayrıca şunu da gözlerinden kaçırıyorlar, bu dünyanın kaynakları sonsuz değil ve bizim tüketimimizin bedelini gelecek nesiller ödeyecek.
D.A.:Avrupa ve Amerika'da satın almama, çöp çıkarmadan yaşama, atıklardan beslenme gibi yöntemler uygulayan bireyleri duyuyoruz ama Türkiye'de bu örnekler pek karşımıza çıkmıyor. İstanbul'da bir şey satın almadan yaşarken spesifik olarak yaşadığınız zorluklar var mı? Türkiye'nin Avrupa ve Amerika'ya göre yeşil ve ekolojik yaşam biçimine kapalı olması sizin önünüze de engeller çıkardı mı?
S.H.: Hayır hiçbir zorluk yaşamadım, samimi olarak bu işe kalkışan kimse de sorun yaşamaz. Evet burada ekolojik bilinç daha az ama bizim de geleneksel bazı alışkanlıklarımız var. Her mahallede ayakkabı tamircisi, terzi var, hâlâ sütçüler var. Paketli ürün istemiyorsak pazarlar, ekolojik pazarlar, aktarlar var; süpermarkete bağlı değiliz. Ayrıca paylaşmayı seven bir topluluğuz. Paylaşım ekonomisi Gezi'den sonra yaygınlaştı, her yerde takaslar düzenleniyor, kimse düzenlemese de on on beş kişi bir araya gelip düzenlenebilir, biz yaptık arkadaşlarla. Bizim aslında daha büyük avantajlarımız var ama bunun değerini bilen insan az. Daha çok eşyaya sahip olmak, işlenmiş gıda tüketmek, hazır olanı, plastik olanı almak, hijyen manyağı olmak yeni neslin kendini daha üst sınıf görmesine neden oluyor herhalde.
D.A.:Bir yıl öncesine kadar düzenli olarak satın alıp kullandığınız fakat aslında alınmasına hiç gerek olmayan, hiçbir işe yaramayan üç şey sayabilir misiniz?
S.H.: Nasıl bir tüketim alışkanlığınız olduğuna bağlı, kullanan için her renge göre deterjan, her uzva göre krem var. Ben zaten çok fazla kozmetik ürün kullanan biri değildim arada bir heveslenip alırdım, biraz kullanıp kenara koyardım. Tamamen bıraktığım ürünler yumuşatıcı, deodorant ve saç kremi. Özellikle yumuşatıcı dünyanın en saçma ürünüymüş, onu yerine elma sirkesi kullanıyorum. Bir de genel olarak her şeyin fazlası gereksiz tabii ki.

D.A.: Satın almama deneyimi mutlaka yaşam alışkanlıklarınızı da etkilemiştir. Bu deneyimi yaşarken daha az çöp üretmeye çalışan bir insana da dönüştüğünüzü görüyoruz. Başka ne gibi konularda gözünüz açıldı ve alışkanlıklarınız değişti bu süreçte?
S.H.: Evet atıklara dikkat ediyorum. Bu iki uçlu bir şey hem doğadan alıyorsunuz hem de ona atığınızı bırakıyorsunuz. Artık ikinci el almaya yerel, ekolojik ya da doğal ürünler kullanmaya çalışacağım. Şimdiki hedefim ise az eşyayla sade yaşamak.

D.A.: 1 yılı başarıyla geride bıraktınız. Bu yıl satın alma konusundaki planlarınız nasıl? Bir yıllık deneyimin ardından bu serüvene nasıl devam etmeyi düşünüyorsunuz? Bu hayat boyu sürecek bir deneyime evrilecek mi? Evrilecekse nasıl olacak? Ekleyip çıkaracağınız kurallar neler olacak?
S.H.: Geçtiğimiz bir yıl içinde ihtiyaçlarımı dahi satın almamıştım, bundan sonra daha öncesine dönüp eskisi gibi alışveriş yapmam imkansız. Belki sadece ihtiyacım olan şeyleri alabilirim ama hep bir farkındalığı korumak gerekiyor, yoksa ihtiyaç denen göreceli birşey. Bir de sadece alışveriş yapmamaya takılıp kalmamak lazım; doğayla, bütün türlerle ve diğer insanlarla ilişkilerde eşitliliğe dayanan daha bütünsel bir bakış açısı geliştirmeli.
D.A.: Ürün satın almama kararınız beslenme alışkanlıklarınızı nasıl etkiledi? Paketli gıdadan uzak durmayı başarabiliyor musunuz? Gıda alışverişlerinizde nelere dikkat ediyorsunuz? Kazandığınız yeni alışkanlıklar var mı?
S.H.: Et yemeyi bıraktım. Bisküvi cips, hazır çorba, pastörize süt- yoğurt, margarin, hazır sos vs gibi işlenmiş gıdaları tüketmiyorum. Evde daha çok yemek yapıyorum.

D.A.: Ütopik de olsa hayalinizdeki ideal yaşamı iki cümleyle anlatabilir misiniz?
S.H.: Sadece tüketim alışkanlıklarıyla böyle bir yaşam kurgulamak biraz eksik kalabilir zira kapitalizmin hüküm sürdüğü bir dünyada iki cümleyle anlatılmayacak kadar karışık dinamikler var. Kendi küçük yaşamım için daha sade, doğal ve samimi bir yaşam diyebilirim.

Selma Hekim'in blog'u Almadım'ı buradan ziyaret edebilirsiniz".

Blogger tarafından desteklenmektedir.