film tavsiyesi
film yorumu
hayat ışığım filmi
hayat ışığım filmi konusu
the light between oceans
the light between oceans film
Hayat Işığım Film Yorumu
Dün gece Hayat Işığım adıyla türkçeye çevrilmiş filmi izledim, Orjinal adı : The Light Between Oceans. Orjinal adından anlaşıldığı gibi bir deniz fenerinde geçiyor film.
Savaşa katılmış ve savaş bitince kendisine Avustralya'nın ücra bir köşesinde bulunan deniz fenerinde iş bulmuş Tom ve eşinin hikayesi. Film biraz ağır ilerliyor ve uzun ama seyrettiğinize değiyor.
Film vicdan, affetme , sevgi, aile olma vb.... gibi insana dair önemli duyguları sorguluyor.
Başrol oyuncusu , savaş gazisi Tom'a işin zorluklarından, insanlardan tecrit edilmiş gibi yaşamanın kolay olmayacağından bahsedilince Tom özellikle insanlardan uzak olmayı seçtiğini söylüyor ve kasabadan fenere tekneyle gitmeden önce katıldığı yemekte İsabel'le tanışıyor. Birbirlerinden etkileniyorlar ama Tom gittiği için bir şey olmuyor. Bir süre sonra izine geldiğinde İsabel'le yakınlaşıyorlar. İsabel ona ailesini soruyor. Tom annesinin öldüğünü babasıyla da artık görüşmemeyi seçtiğini söylüyor. İsabel "baban sert birimiydi?" diye sorunca Tom "sert kelimesi hafif kalır" diyor. Burada aslında Tom'un sevilmemiş, bağlanmamış biri olduğunu, suçluluk hisleriyle büyüdüğünü ve cezalandırılması gerektiğini düşündüğü için kendisini insanlardan soyutladığını anlıyorsunuz(ya da ben öyle anladım:))) Burada bir parantez açarak bir açıklama yapmak istiyorum. Son zamanlarda aldığım eğitimlerde güvenli bağlanma kuramının ne kadar önemli olduğunu gördüğüm için bu film iyi denk geldi. Belki daha önce seyretseydim bu kadar net Tom'un hislerine odaklanmazdım. Algıda seçicilik olsa gerek Tom'un bütün davranışlarının altında yatan sebebin bağlanma sorunu olduğunu düşündüm film boyunca ki yanılmamışım sonlarına doğru Tom sürekli "ben o savaşta ölmeliydim, çoktan ölmeliydim , bu hayat ve mutluluğu hak etmemiştim vb...." gibi sözler söylüyor.
Neyse efendim filme dönersek İsabel ve Tom evlenip fenerde insanlardan uzak yaşamaya başlıyorlar . İsabel hamile kalıyor ama düşük yapıyor. Sonra bir daha hamile kalıyor yine düşük oluyor ve İsabel yıkılıyor. Bir kaç gün sonra okyanusta bir tekne kıyıya yanaşıyor ve içinde ölü bir adamla kız bebek olduğunu görüyorlar. Ve bilin bakalım ne oluyor? İsabel bunu ihbar etmemelerini, zaten hamile olduğunu insanların bildiğini ve bu çocuğun kendi çocukları olduğuna insanları inandırmanın kolay olacağını söylüyor ve çocuğu sahiplenip, babayı gömüyorlar. İsabel çocukla gayet mutlu mutlu yaşarken Tom sürekli tedirgin ve vicdan azabı çekiyor.
Bir süre sonra kasabaya kızlarını İsabel'in ailesiyle tanıştırmak için gittiklerinde kilisede vaftiz etmeye gidiyorlar. Tom orada bir mezarın başında ağlayan bir kadın görüyor. Kadın gittikten sonra mezara bakıyor ve mezarda "denizde kızıyla birlikte kaybolan sevgili eşim" yazdığını görünce bebeğin gerçek annesinin o kadın olduğunu anlıyor. Ve vicdan azabı daha da dayanılmaz oluyor. Çünkü bilmediğimiz bir yerlerde bizim yüzümüzden acı çeken insanlar vicdanımızı çok zorlamaz ama o kişiyi görürsek buna dayanamayız. Yani yüzüne baka baka acı çektirmek çok zordur. Tom kadına bir not bırakıyor "eşiniz öldü, kızınız yaşıyor ve emin ellerde, çok iyi bakılıyor" yazıyor notta. Sonra çok ayrıntıya girmeden anlatmam gerekirse, kadın kendini kızını bulmaya adıyor ve kadının hikayesini öğreniyoruz. 1940'lı yıllar Almanların sevilmediği, hatta nefret edildiği bu kasabada yaşayan alman bir adama kasabanın en zengin adamının kızı aşık oluyor ve evleniyorlar, babasının karşı çıkmasına rağmen. Bebekleri oluyor, ama bir akşam kasabalılar Alman olduğu için adamı taciz edince zavallı adam kızıyla kayığa binip okyanusa açılıyor ve bildiğimiz gibi Tom ve İsabel onları buluyor.
Bu kadar ayrıntılı anlatmamın sebebi insan psikolojisi, vicdan muhasebesi, doğru olanı yapma isteği ve affetmeyle ilgili çok güzel anektodların olması filmde. Mesela Alman adam ve karısı arasında, yani bebeğin gerçek anne babası arasında geçen bir sahnede , annesi kızını uyutan alman adama diyor ki "bir sürü badire atlattın, sana kötü davrandılar, ama sen hala gülümsüyorsun, mutlusun. Bunu nasıl başarıyorsun?" ve adam da filmin can alıcı cümlesini söylüyor "Sadece 1 kere affetmek yetiyor. Kin tutmak için her gün o duyguyu düşünmeli, onu beslemeli, canlı tutmalısın, çok yorucu. Affetmek en kolayı, bir kere affediyorsun ve bitiyor" .
Filmi çok anlattım sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz:))) Spoiler var evet ama neler olduğunu, sonuca nasıl bağlandığını yani can alıcı yerlerini anlatmadım. İzlemek isterseniz diye:)
Sonuç olarak çok doğru bir bakış açısı kalıyor zihninizde affetmeye dair. Bu bilgiyle ne yaparsınız bilmem ama filmi izleyince etkileniyorsunuz.
Güzel mesajlarını güzel bir şekilde anlatan hikayeleri seviyorsanız izlemelisiniz. Filmi izledikten sonra yoğun bir yazma isteği geldi , uzun zamandır yazmadığımı ve çok özlediğimi hissettim. Yazmak ta bir tür bağımlılık. Sanki paylaşmazsam öğrendiklerimi, anladıklarımı, yok olup gidecekler, boşu boşuna öğrenmiş olacağım:))) Hatta hemen paylaşmazsam önemli bazı şeyleri unutacağım.
Paylaşmak güzeldir. Sonuç olarak birileri bir şeyler anlatır, herkes kendi payına düşeni alır. Benden şimdilik bu kadar, umarım daha sık yazarım:)) Görüşmek üzere.
Hatırladım bu filmi, ben de çok severek izlemiştim.
YanıtlaSilBen bu filmin afişini görmüştüm ama ne yalan söyleyeyim beni etkilemediği için yanaşmamıştım Kadriye.
YanıtlaSilÖnyargıların gücü batasıca dedim bak şimdi :))
Güzelmiş :)
YanıtlaSilBen de severek izlemiştim bu filmi.
YanıtlaSil