güncel
Güncell
levent kırca hoşçakal mektubu
levent kırca veda mektubu
levent kırca'dan veda
levent kırca'nın hoşçakal mektubu
levent kırcanın veda mektubu
LEVENT KIRCA'NIN VEDA MEKTUBU
LEVENT KIRCA'NIN VEDA MEKTUBU
1974’de TRT ile
girdim hayatınıza. O günden bu yana baya bir zamanınızı aldım. 41 yıl… Teşekkür
ederim size, anılarınızda bana yer açtığınız için. Hayatımda sayısız ödül
aldım. Renk renk, biçim biçim. Altından olup da bir şey ifade etmeyeni de var,
tenekeden olup da paha biçilmezi de. Aldığım ilk bir kaç ödülü çalışma masamın
üstüne koydum. Çalışacak yer kalmayınca camlı bir dolaba koydum. Dolap isyan
edince odamı onlara tahsis ettim. Evi istila ettiklerinde ise sokakta kaldım.
Arada bir onları ziyaret ettiğimde hiç dertleri olmadığını
gördüm. Üzerlerindeki toza rağmen şikayet edeni yoktu. Hepsi yerini biliyordu.
Birbirlerine saygılılardı. Hiç kavga etmediler. Birbirlerini yemediler. Bir
arada mutlu mesut geçindiler. Altından da olsalar, tenekeden de olsalar,
hepsi birer ödüldü. Hepsi eşitti.
İki kardeş bir çorap yüzünden kavga edebilirler. Ama komşunun
çocuğu sorun çıkardığında iki kardeş birlik olur. Ev sahibi ile kiracı arasında
problem olduğunda, bina yıkılacaksa birlik olurlar. O öbürünün tepesinden halı
sarkıttığında kavga eden komşular, mahalle maçlarında birlik olur. Hacısı,
ateisti takımı gol attığında sarılır, ağlarlar. Düşman ülke sana savaş
açtığında ülke birlik olur.
Toprağım dediğin adamın her işine koşarsın. Memlekette yüzünü
bile görmek istemediğin, başka şehirde canın, memleketlin olur. Toprak aynı
toprak, biraz tozlu, biraz killi. Su aynı su, biraz berrak, biraz kireçli.
İnsan olarak birbirimizi sahiplenmek, birleşebilmek için uzaylıların dünyayı
istila etmesi mi gerekir?
Güzellikler paylaştıkça değerlenir, kötülükler çoğaldıkça
kanıksanır.
Geçmişlerimiz ve benim jenerasyonumdaki insanlar için, eskiler
her zaman daha güzel gelmiştir insana. Daha sağlıklı, daha diri, daha dertsiz
gelmiştir. Daha adaletli, daha umutlu gelmiştir.
Eski zamanlar; ‘’Ah o eski zamanlardır’’..
Bu mektubumu sizlere ülkemizin değerli bir film festivali
olan, 5. Bodrum Film Festivali vesilesiyle yazıyorum. O yüzden benim için
yeri çok ayrı olan bir yönetmenden alıntı yapmakta sakınca görmüyorum. Woody
Allen’ın Midnight in Paris filminde zaman atlamaları vardır. Film günümüzde
başlar, basit ama fantastik bir yöntemle sürekli geçmişe gider. Filmde o geçmiş
dönemler içerisinde Ernest Hemingway, Dali, Picasso, T.S. Elliot, Edgar Dega,
Luis Bunuel gibi önemi tartışılmaz insanlara rastlarız. Hepsi, hangi dönemde
yaşıyor olurlarsa olsun, kendi geçmişlerinin her zaman daha iyi olduğunu ve ona
özlem duyduklarını belirtirler. Hepsinin ağzından ‘’Ahh, o eski zamanlar’’
cümlesini bir kez duyarız. Filmin ana önermesi ise sonunda en güzel ânın,
içinde bulunduğun, yaşadığın an olduğunu belirtir.
Yaşadığımız şuan..
Şuan.. Elinizden yaşam boyu onur ödülünü alıyorum. Ödül vermek
onore etmektir. Almaksa onore olmak. Düşünüp, cesaret edip, bir şeyi hayata
geçirdiğinizde, birileri için değer görüyorsa, sizi ödüllendirirler. Bunun
karşılığı maddi karşılığından büyüktür. O işiniz için ödül alırsınız. Yaşam
boyu onur ödülü ise, yaşamda yaptıklarınızın, varlığınızın ya da amacınızın top
yekün mükafatlandırılması gibidir. Bu ödülün anlamı benim için çok büyük.
Bu ödülü de eve götüreceğim. Ama diğer ödüllerin arasında baş
köşeye koymayacağım. Ödülsen ödüllüğünü bil. Diğerleri neredeyse oraya,
yanlarına koyacağım. O da onlarla birlikte tozlanacak. Onlardan biri olacak.
Yaşam boyu onur ödülü de olsan, Cumhuriyet altını da olsan, kimseye ayrı gayrı
yapamam. Diğerleri tozlu raflarda dururken, sana saray şeklinde dolap
yapmayacağım. Çünkü ödül de olsan, sana hak ettiğin anlamı veren içinde
bulunduğu dolabın büyüklüğü ya da şekli değil, bizim sana verdiğimiz değerdir.
İster misin şimdi böyle dedim diye, bu ödül beni mahkemeye
versin?
Güzel şeyler paylaşabildiysek sizinle, ne mutlu bana. Benim
jenerasyonumda bir insan çabalarının meyvesini görememe durumuna mı üzülmeli,
yoksa daha kötülerini yaşamayacak olduğu için teselli mi bulmalı şuan
bilemiyorum.
Yine Woody Allen, ‘’Bir yönetmenin en büyük hatası, bu kötü
senaryoyu çekerek adam ederim demesidir’’ der. Siz de yönetmensiniz. Ailenizi
yöneten, işinizi yöneten.. Etrafınızı yöneten. ‘’Şu an’’, yöneten. Birlik verip
bu senaryoyu değiştirin ki, filminiz de iyi olsun.
Dik durun.. Adil olun, sabırlı olun, enerjinizin sirayet
etmesine müsaade edin. Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle. Atatürkle kalın,
Cumhuriyetle kalın, hoşçakalın!!
Yazıyla İlgili Düşüncelerinizi Yazabilirsiniz