Yürüyüş Diyeti

YAZAR : Pazar, Eylül 28, 2014
Merhaba
   Dün kitapçıda bir kitap gördüm. Yürümenin faydalarından bahsediyordu.Kitabın adı Yürüyüş Diyeti. Yazarı Joanna Hall.  İlginç bilgiler vardı. Sizinle paylaşmak istedim. Mesela Üç kilometrelik koşu ile üç kilometrelik yürüyüşün aynı miktarda kalori harcamanızı sağladığını biliyor muydunuz? Aradaki tek fark yürüyüşün koşuya kıyasla daha uzun sürmesiymiş. Fakat bilimsel araştırmalar yürüyerek daha fazla yağ yaktığımızı gösteriyormuş. Araştırmalarla ispatlanmış bu. İlginç geldi bana.
   Doğru yürüdüğümüzde hem zayıflıyor hemde vücudumuz daha güzel şekle giriyormuş. Karın kaslarının güçlenmesi ve göbeğin erimesi için İngiliz Fitness Uzmanı Hall'un tekniğine göre kalçamızı sallamadan yürümeliymişiz.Hatta şöyle diyor; "Kalçalarınızın 2 yanında 1'er bardak dolu su bardağı olduğunu hayal edin ve yürürken bunları dökmemeye çalışın".
Kitapta  doğru yürüyüş nasıl olmalı onu anlatmış. Zayıflamak istiyorsak eğer koşmaya yakın bir hızda yürümemiz gerekmiş.
   Kitaptan aklımda kalanlar bunlar. Yazar bir de insanların yürümek üzere tasarlandığını söylüyor.Mesela 1 gün 1 saat yürümenin sonraki bir kaç günü bile etkilediğini okumuştum farklı bir yerde. Yani sadece o gün değil etkisi.
   Ben zaten yürümeyi çok severim.Her gün 1 saate yakın yürüyorum ama geçen yıl ayağımı burktuğumda yürüyemedim ve 1 ayda 4 kilo aldım:(
Hadi oturmaya gelmedik bu dünyaya. Kalkın hep beraber yürüyelim:)

Süper Kadın-Super Venus

YAZAR : Perşembe, Eylül 18, 2014

kadın, bayan,mükemmel kadın
Bu videodan çok etkilendim. Tek tip güzellik anlayışı. Medyanın bize dayattığı güzellik anlayışı.

Clarins Double Serum

YAZAR : Salı, Eylül 16, 2014

EN İYİ GENÇLEŞTİRİCİ ÖZELLİĞE SAHİP BAKIM SERUMUSelam
Son zamanlarda cilt gençleştirici (ya da yaşlanmayı geciktirici desek daha doğru olur sanırım) serumlar falan daha bir ilgimi çekmeye başladı. Neden acaba? Yaşlanıyor olmakla ilgili sıkıntılarım var sanırım:)
Neyse google'a "en iyi cilt gençleştirici ürün" yazdım ilk sıralarda bu çıktı. Cilt gençleşirmi? sanmıyorum ama en azından yaşlanması yavaşlatılabilir. Daha güzel yaşlanırsınız, yaşlanırız, yaşlanırlar.
Clarins Double Serum yani yukarıda fotoğrafını görmüş olduğunuz(şişeleri çok güzel oluyor değil mi? Havalı, güzellik vaadeden. Bunlar da hep satış taktikleri) cildimizin genç kalmasından sorumlu 5 hayati fonksiyonu aynı anda destekliyormuş. 25 yaşından itibaren kullanılabilirmiş ama bana sorarsanız ben 25 yaşın bu tarz ürünler için çok erken olduğu kanaatindeyim. Bir internet sitesinde de 50 yaş civarı için en uygun ürün olduğu yazıyordu. Cildi nemlendirme, besleme, oksijen verme, koruma ve yenileme fonksiyonlarına yardımcı oluyor.Hidrojen ve lipidik sistemle yaşlanmaya karşı mücadele ediyor.
Ciltteki nem seviyesini 4 saat boyunca %75 arttırıyor ve cildin sıkılığını sağlayan kolajen glikosaminoglikanların üretimine yardımcı oluyor.
Tüm cilt tipleri için uygun olan bu ürünü sabah ve akşam nemlendiricinizden önce 2 pompa sıkımı sürerek kullanabilirsiniz.
Eğer neden serum kullanayım ki diyorsanız serumun kremin erişemediği cildin en alt katmanlarına erişebildiğini bilmiyorsunuz demektir. Sonuç olarak kullanıcı yorumlarına da baktığımızda genel memnuniyetin yüksek olması beni bu kremi almaya teşvik etti. 
Yenilikçi çift baz teknolojisi ve 20 farklı bitki özünden oluşuyor ve sürdüğünüz anda cildinizde ki ışıltıyı hissedebiliyorsunuz. 4 haftalık sihirli kullanım süresi boyunca kullandığınızda daha sıkı bir cilt  ve çizgi ve gözeneklerde azalma vaadediyor. 
Yaşlanmayı engelleyemeyiz ama bakımla geciktirebiliriz ve en en en önemlisi "Mutlu kadın güzeldir".



Bedenim bana ne söylüyor?

YAZAR : Salı, Eylül 09, 2014
Merhaba
       Hafta sonu Haber Türk gazetesinde bir haber okudum. Ağrı uzmanı Vicky Vlachonis "Beden Yalan Söylemez" isimli bir kitap yazmış. Dünyaca ünlü yıldızlarla çalışan Vicky Vlachonis kendisini ağrı uzmanı olarak tanımlıyor ve çoğu zaman ağrı kesicilerle geçirmeye çalıştığımız ağrıların köküne indiğini söylüyor.(Offf bana o kadar lazım ki şu an). Tedavi ediyor ve bedenen de ruhen de hafiflemeyi vadediyormuş.
 "Beden yalan söylemez. Canınız yandığında saklayamazsınız. Gerçek, her zaman bir şarapnel parçası gibi yüzeye çıkmanın yolunu bulur". 
Bu konuyla ilgili Amerikalı klinik psikolog Schutz'un bir makalesinden alıntı yapacağım. "Her düşünce, her jest, kas gerginliği, duygu , midenin gaz yapması, burnunu kaşıma, hımlayarak melodi mırıldanma,dil sürçmesi,baş ağrıması gibi her şeyin şu anda olup bitenlerle anlamlı bir ilişkisi vardır.
Eğer bedenimin bana ne söylediğini anlarsam, en derin duygularımı bilirim ve ne yapacağıma o zaman karar verebilirim... Kendimi tam anlamıyla tanıyorsam yaşamımı yönetebilirim. Bu bilinç olmadan, çoğu kez dış etkenler tarafından yönetiliyorum. Verimsiz, üzücü, karışık bir zihinle ve istemediğim bir biçimde".
 
Mesela ben alışveriş yaparken bazen midem kasılır. Alma der gibi sanki:) Ya da bir yere gitmek  istemiyorsam kaybolurum, yolu bir türlü bulamam. Yapmak istemediğim bir şeyi zorunda kalarak yaparsam başım ağrır. Bunun gibi bir sürü örnek verebiliriz öyle değil mi?
Sizin neler var bir düşünün bakalım:)

90'ların Filmleri 1- İngiliz Hasta

YAZAR : Çarşamba, Eylül 03, 2014
Merhaba 
Bu gün size 90'lı yıllarda en sevdiğim filmlerden biri olan "İngiliz Hasta" filminden bahsedeceğim. Şöyle bir düşündüm de (aslında seyhandan esinlendim)  90'lı yılların en sevdiğim filmleri neler. Artık unutulmuşta olsalar bence hatırlanmalılar. Çünkü çok iyi filmler vardı. Mesela benim top 10'da 1. sırada Tom Hanks'in Forrest Gump filmi vardır. 2. sırada Kevin Kostner'ın bir kanun kaçağını oynadığı Kusursuz Dünya. 3. İngiliz Hasta (ondan birazdan bahsedeceğim) 4. Hayat Güzeldir. Bu da bir İtalyan filmi, çok önyargılı gitmiştim sinemada bu filme ama çıkarken çok mutluydum ve hatta 1 hafta dudaklarımda anlamsız bir gülümseme ile dolaştım. Aslında filmi izlerseniz anlarsınız gülümsememin anlamını.
Neyse şimdilik 4 film geldi aklıma .Geldikçe bahsederim. Bu gün İngiliz Hasta'yı seçtim.
 
 İzleyeli çok uzun zaman olmuş. Tekrar izlemeliyim bence ama hatırladığım şey filmin çok etkileyici sahneleri vardı. Büyük bir aşkı ve bir kaç yan hikayeyi anlatıyordu. 
Filmin konusu: Sahra çölünün bazı bölgelerinde harita çıkarmakla görevli olan Laszlo'nun II. Dünya Savaşı dönemlerinde bir uçak yolculuğunda uçakları düşmüş ve vücudundaki büyük yanıklar yüzünden yatağa düşmüştür. Eski bir manastırda tedavi edilmektedir. Kaybolan hafızasını yavaş yavaş hatırlarken bizde flashbacklerle neler olduğunu öğreniyoruz.


Ralp Fiennes süperdi filmde(en iyi erkek oyuncu oscarını aldı bu rolüyle). Oyunculuğu harikaydı ve film 9 dalda oscar kazandı. Aşk, ihanet,milliyetçilik, şefkat gibi duyguları çok güzel anlatabilmiş bir film.
 
Yasak bir aşk. Yıllar sonra Eşkıya filmini izledim. Orada ki bir sahne bana bu filmi hatırlattı. Keje'yi çok seven kötü adam Şener Şen'e diyor ki: "Ben Keje için en yakın arkadaşımı sattım, cehennemde yanmayı göze aldım. Sen ne yaptın? Kim daha çok seviyor sence?" diyor. İngiliz Hasta filminde de adam buna benzer şeyler yapıyor aşkı için. Ayrıntı vermeyeceğim Spoiler olur.
Film gelmiş geçmiş en iyi filmler arasında yer alan bir film ve izlenmesi şiddetle tavsiye olunur. 

Hiç Kimse Mutlu Bir İnsandan Hoşlanmaz- Çok Güzelsin

YAZAR : Salı, Eylül 02, 2014
Merhaba
"Hiç kimse mutlu bir insandan hoşlanmaz; Çünkü mutlu bir insan diğerlerinin egosunu incitir"  Bu söze siz de hak veriyor musunuz? Hiç kimse demezdim ben de çoğunluk, genel daha doğru bence. Egosuna söz geçirebilen insanlar da var:) 
Mesela bir tatile gittiniz, çok berbattı. Döndüğünüzde bunu anlatıyorsunuz. İnsanların çoğu ilgiyle ve mutlulukla sizi dinlerler. Sefil olmanıza içten içe sevinerek sizi teselli etmeye çalışırlar. Ama eğer tatiliniz harika geçtiyse sohbet çok uzamaz. Ne kadar eğlendiğinizi , mutlu olduğunuzu kimse dinlemek istemez. Öyle değil mi? Bir düşünün.
Mesela toplum olarak güzele güzel dememeye çalışmak gibi bir eğilimimiz var. Yani eleştirmek dendiğinde herkes uzman ama bir şeyi çok beğense bile söylemiyor. Bazen düşünüyorum "çok güzel olmuş" ya da "çok güzel kadın" ve ya "harika görünüyorsun" desek neremiz eksilir. Eksilmez artar. Neyi beslersen o artar. 
Yıllar önce televizyonda bir tiyatro oyunu izlemiştim. Bir kasabaya gelen yabancı bir kadın ve kasabanın yerli halkı arasında ki ilişkiyi anlatıyordu. Önce kadını kabul etmek istemiyorlar. Kiralık ev arıyor vermek istemiyorlar. Yaşlı ve şişman ev sahibine "çok güzelsiniz" diyor. Sihirli kelime! Kadın yumuşuyor ve sohbet ilerledikçe hem de istediği fiyattan daha az bir paraya evini kiralıyor. Kadın komşularıyla da aynı diyalogu yaşıyor. Önce kadını kabullenmek istemiyorlar ama kadın, erkek ve ya kadın fark etmeden herkese "çok güzelsin" diyor. Ve inanılmaz bir değişim yaşanıyor herkeste. Kasabadaki tüm insanlar birbirleriyle daha iyi ilişkiler yaşamaya başlıyorlar, kadın zaten çok kısa bir süre de ev buluyor, iş buluyor hatta eş buluyor:) 
Tabi her insanın "çok güzelsin" sözü karşısında ki yumuşama süresi aynı değil ama, en en zor, en katı görünen insanlar bile bu söz karşısında kayıtsız kalamıyorlar.  
Çok mu zor? Bir deneyelim ne kaybederiz:)
Bu yazımı okuyan kişi, biliyor musun "çok güzelsin".
Blogger tarafından desteklenmektedir.